Pazar, Aralık 09, 2007

BEŞİKTAŞ LİVERPOOL A 8 – 0 YENİLDİ

Tarih 06.11. 2007 yer Liverpool Anfield Road stadı.
Liverpool Avrupa kupalarındaki en farklı galibiyetini aldı. Beşiktaş'ı kendi evinde 8-0 gibi farklı bir skorla devirdi. Ayrıca bu skor; Şampiyonlar Ligi tarihinin en farklı sonucu olarakta tarihe geçti. Liverpool yaptığı 30 atağın, 8 tanesini gole çevirdi ve Beşiktaş “şeref golü” nü bile atamadı. Yazık oldu…

Tarih 30.05.1993 yer Ankara 19 Mayıs stadı.
Galatasaray bu sezonun farklı skorlarından birini elde ederek Ankaragücünü 8 – 0 yenerek şampiyon oldu. Galatasaray yaptığı 41 atağın, 8 tanesini gole çevirdi.

Galatasaray; o sezon Ankaragücü'nü İstanbul'da 3-0, Ankara'da, ligin son maçında 8-0 yendi.
11 gol attı, hiç gol yemedi.
Beşiktaş; o sezon Ankaragücü'nü İstanbul'da 4-0, Ankara'da, ligin bitimine haftalar kala 6-0 yendi.
10 gol attı, hiç gol yemedi.

Evet ne zaman FB ve BJK ile ilgili şike ve şaibe skandalları olsa hep bu maç temcit pilavi gibi sunulur. İşte bu yazı ile birlikte tüm FB ve BJK liler artık bu konuyu bir kez daha ağızlarına almayacaklardır umarım.

Galatasaray’ın 1992-93 sezonunun son haftasında Ankaragücü’nü 8-0 yenerek şampiyon olmasının ardından Beşiktaş’ın eski Yugoslav kalecisi Rade Zalad haksız olarak hep şikeyle birlikte anıldı.
Son haftaya girilirken Beşiktaş’ın maçı kendi sahasında Gençlerbirliği ile Galatasaray’ın maçı deplasmanda Ankaragücü ile. Gerek Ankaragücü’nde gerekse de Gençlerbirliği’nde maça çıkmayan futbolcular var; Ankaragücü’nde maça çıkmayanlar arasında eski Beşiktaşlı Fikret ve Sinan Engin de var (bugün hala bu kişilerin Beşiktaş’ta aktif görevleri bulunmakta ve Beşiktaş’ın ali menfaetlerini koruduklarını her fırsatta beyan etmektedirler). Ancak bir başka eski Beşiktaşlı Zalad ise kalede. Maç başlıyor ve daha 35. dakikada Galatasaray 5-0 öne geçiyor ve devre arasında Zalad futbolu bırakıyor ve kaleye Arif geçiyor. Üç gol de o yiyor ve maç 8-0 bitiyor. Beşiktaş’ın İstanbul’daki 3-1’lik galibiyeti de bir işe yaramıyor ve Galatasaray şampiyon oluyor.
Aynı sezon Ankaragücü kendi sahasında Karşıyaka’ya 5-0, Fenerbahçe’ye 4-0 gibi farklı skorlarla yeniliyor;
Beşiktaş; Ankaragücü’nü Ankara’da 6-0, Konyaspor’u 7-0, Bakırköyspor’u 6-3, Kocaelispor’a 3-0 gibi farklı skorlarla yeniyor;
Diğer taraftan Beşiktaş kendi sahasında Galatasaray’a 3-1 yeniliyor, 2. maçta ise 1-1 berabere kalarak zaten rakibinden o sezon içinde daha iyi olamadığını gösteriyor.

Ayrıca Liverpool – Beşiktaş ve Galtasaray- Ankaragücü maç istatistiklerindeki atak/gol oranlarına bakılırsa; Liverpool her 3,75 ataktan birinde gol bulurken, Galatasaray Ankaragücü karşısında ancak her 5 atağının birinde gol bulabilmiş.

Burada isteyen Beşiktaşlı ve Fenerbahçeli yönetici ve taraftarlar şampiyonluğu tayin eden avarajın hesabını yaparken kaleci Zalad’ın yediği 5 adet golü hesaba dahil etmeyebilirler, sadece kaleci Arif’in yediği goller bile Galatasaray’ın şampiyonluğuna yetmektedir.

Konuyu daha fazla rakamlara boğmadan kısaca tüm bu çalışmanın özetini vereyim.

DEMEK Kİ HERHANGİ BİR TAKIM ŞİKE YAPMAKSIZIN DA 8 -0 YENİLEBİLİYORMUŞ.

YOKSA YOKSA BEŞİKTAŞ TA MI !!!!!!!!

Pazartesi, Ekim 29, 2007

KİME NE BORCUNUZ VAR, TOROĞLU - 2

Sn. Toroğlu;
Denizlispor – Galatasaray müsabakası için “Maraton” programında önünüzü de sınırsız şekilde açan Sn. Şansal Büyüka sayesinde yine incilerinizi döktürmeye devam ettiniz.
Bu kadar sığ ve izleyenleri aptal yerine koyan (hani onların maalesef %92 si de öyledir yaa) yorumlarını artık kimler dinliyor ve değer veriyor bilmiyorum. Ama bildiğim ve emin olduğum ve hatta daha önceleri de tüm detaylarını yazdığım ve Galatasaray’a transferinin son anda iptal edilmesi nedeni ile sürekli kin kustuğun (Fatih Terim’den; rivayet o ki yediğin dayaktan sonra suskunluk geçirdiğin dönem hariç) ve sürekli kendince bulduğun en küçücük fırsatta dahi hayatın boyunca hiç birşey olamamış olmanın ezikliği ile GALATASARAY!a saldırdığın aşikardır. (aman bana önemli bir futbolcu, hakem ve yorumcu olduğunu falan da söyleme, bende en az senin kadar hıyardan anlarım)
Şimdi; sen kalkıp o sığ değerlendirmen ile (aslında seni kaale alan büyük bir sığ değerlendirmeden hoşlanan kesim sayesinde oradasın) Bouzid’in topa bakmadığını, rakibini kolladığını ve hareketin penaltı olarak değerlendirildiğinde kimsenin itiraz etmemesi gerektiğini söylüyorsun ya; aynı maç içinde aynı şekilde ve şiddette ve sadece ve sadece topa bakarken Ümit Karan’a yapılan hareketin ise hakemi aldatma yolu ile alınmış penaltı diyorsun ya, artık sana pes demek gerek. Yahu Erman; koca adam oldun ama hala bu huyundan vazgeçmedin; her 2 hareketteki her 2 kişide tamamen topla ilgilenirken birbirlerine güç uyguluyorlar, bunun birine penaltı veren hakem diğerinede vermek zorundadır, hani sen hakemlerin standart karar vermelerinden yana idin ne oldu da 45 dakika içinde birbirinin benzeri 2 hareketi bile artık aynı şekilde değerlendir(e)miyorsun, oysa “adam gibi adama” yakışan şey; bu birbirine benzeyen 2 hareketinde ya penaltı olduğu yada ikisininde penaltı olmadığı yönünde olması gerekirken sen yine yukarıda gerekçesini yazdığım kinini kusuyorsun. Saplantının ve psikolojinin arka planı ve fonu Galatasaray düşmanlığı olursa işte bir adamın yapabileceği şey budur. Aslında sana dersini vermeyen, haddini bildirmeyen Galatasaray yönetiminin de kusuru var işlerin bu noktaya gelişinde. Diğer taraftan Fenerbahçe yönetimi ile olan sıkıfıkılığında ayrıca bizzatihi senin açıklamaların ile birlikte değerlendirmeye muhtaç olduğuda açıktır.
Sen şimdi; 19.04.2007 tarihinde
www.spordaalternatif.blogspot.com da seninle ilgili yazdığım;
“Hani bu son söylediğimden çok rahatsız olabilirsiniz ama geçmişte Gürcistan’da yaşadığınız ve miktar küçüklüğü nedeni ile de ihbarda bulunduğunuz konu hala en azından bizim hafızalarımızda çok tazedir. Kısa bir hatırlatma da buna yapalım isterseniz; FİFA hakemi olarak Gürcistan'a, Gürcistan-İrlanda maçına gitmiştiniz. Belçikalı gözlemci ile yemek yemiş ve otele dinlenmeye giderken, şöför Gürcü kardeş size dört adet zarf veriyor ve sizde zarfları ses çıkarmadan alıyorsunuz (oysa TV lerdeki delikanlılığınıza bakınca sanki yapmanız gerekenin adama zarfı içine bakmadan fırlatmanız olduğu anlaşılıyor) ve Otele gelince açıp bakıyorsunuz size 5 bin dolar diğerlerine 4 er bin dolar veriliyor işte o anda kan beyninize sıçrıyor ve bu miktara çok bozuluyorsunuz, tabii ki haklısınız rutinlere aykırı birşey ama Gürcistan’da olduğunuzu unutuyorsunuz ve eğer bilseniz ki Gürcistan’da bu miktar bir servettir daha serinkanlı olurdunuz. (Alışkanlıklarınız gereği çok küçük tabii ki). Yıllar sonra Gürcistan’da bulunduğum sürede sizinle bu konuda temas eden insanlarla tanışma fırsatım oldu ve konuyu birde onların ağzından dinledim; ısrarla diyor ki “zarfı neden ben verdiğiminde hemen elinin tersi ile itelemedi de aldı sanki ben zarfın içinde kendisine oda anahtarımı verdiğimi mi zannetti de aldı”. Sn. Toroğlu; bu 2 konuda da, topluma gerçekçi ve mantıklı açıklama yapmak zorundasınız ki hakkınızda ki dedikodulara bir son verilsin, ama ben eminim ki siz yine TV deki “ben ne söylersem söyleyeyim nasıl olsa kimsenin cevap hakkı yok” tavrınızı sürdüreceksiniz.”
Gerçekten bu zarfları alırken içinde ne var zannettin; allahaşkına.

Salı, Ekim 02, 2007

ASIL MAFYA SİNAN ENGİN DİR

Ülkücü mafya şeflerinden Alaattin Çakıcı’nın yurtdışına kaçarken Beşiktaş Kulübü referansı ile pasaport alması ve Shengen vizesi kullanması “futbol Susurluk”unun açığa çıkmasına neden olan Beşiktaş Menajeri Sinan Engin 29.09.2007 tarihinde Galatasaray’a yenildikleri maçın hemen sonrası sıcağı sıcağına "Herkesin morali bozuktu. Soyunma odasında hakem falan diye bağırıyorlardı. Biz de dedik ki hakemi falan bırakın hiçbir şey oynamıyorsunuz. Beşiktaş camiasından özür diliyoruz böyle bir futbol oynadığımız için. Bunun hocayla taktikle falan alakası yok. Sahaya 11 adam çıkıyorsa adam geçmesini, şut çekmesini biz öğretemeyiz. Bunun hocayla falan alakası yok. Koskoca 90 dakika oynuyorsun bir kaç pozisyona girebilirsin bu tamamen futbolcuyla igili. Eğer büyük takım futbolcusuysan pozizyona gireceksin. İyi oynamadaığğımızı biliyoruz." diyerek ortalama klüp yöneticisi formatında konuşarak durumu idare etmiş iken; huylu huyundan vazgeçmez misali bu sefer de 01.10.2007 de yaptığı açıklama ile “hakem mafya” sından bahsetmeğe başladı. Sonra aklına kendinin mafya üyesi olduğu konusundaki ciddi iddiaları hatırlamış olacak ki birden tipik direksiyon hareketleri (kıvırma ve kıvırtma) yaparak “ben kötü anlamda mafya demedim” dedi (sanki iyi anlamda mafya varmışcasına). Tabii Sinan Engin bu işlerin içinde olduğundan iyi bilir kim mafya kim mafya değili.

Mafya konusunda, hile-hurda ve desise çevirme konusunda tabiiki Sinan Engin en son konuşması gereken adam olduğunu anlayana kadar da bıkmadan yılmadan çalışmak gerekmektedir. Şimdi, Sinan Engin;
1. Beşiktaş’ta menajerliğe getirilmesinin ardından taraftar grupları arasında çatışmalara kadar varan olayların olmasında bir rolu varmıdır acaba?
2. Taraftar grubundan Ferdi Aslan’ı öldürdüğü öne sürülen Alpay K. nın uzun süredir tribünlerde etkili olan bir kişi olduğunu herkes bilmekte idi ve bir süredir tribünlerden uzaklaştığında mafya örgütlenmeleri içine girdiği konusunda yaygın bir kanı oluşmuş idi ve tekrar tribünlere döndüğü bu dönemde özellikle Çarşı grubu tarafından Sinan Engin’e karşı tepkileri dindirmeye çalışanlar arasında yer alarak safını belirtmiş, bu saf tutmada Sinan Engin’in bir katkısı olmuşmudur acaba?
3. Ülkücü mafya şeflerinden Alaattin Çakıcı’nın yurtdışına kaçarken Beşiktaş Kulübü referansı ile pasaport alması ve Shengen vizesi kullanması işinde talimatı olan Sinan Engin bu çalışmaları; bu kişinin akrabası ve dostu olması nedeni ile mi yoksa başka beklentiler karşılığındamı yaptı acaba?
4. Sinan Engin, BJK Travelling (kulübe ait seyahat acentası) çalışanı Kerem Eymür’ün işe alınmasını temin etmişmidir acaba? (.Kerem Eymür ünlü Susurlukçu Mehmet Eymür’ün yeğeni olduğunu maalesef bir yazan kurcalayan çıkmadı). Bu kişi Sinan Engin’in talimatı ile Ülkücü Mafya liderlerinden Alaattin Çakıcı’nın shengen vizelerinin alınmasında byük payı olan birimidir acaba?
5. Sinan Engin; karıştığı bu futbolun mafyası yada mafyanın futbolu davasına bakan hakimin eşinin, Beşiktaş Kulübü'nde işe başlamasında nasıl bir rol almıştır yada bu tamamen tesadüfmüdür acaba?
6. Sinan Engin; Lucescu’nun, Del Bosque’nin, Rıza Çalımbay’ın ve Tigana’nın da takımdan ayrılırken, hakkında inanılmaz açıklamalar yaptığı ve hala aydınlanamamış karanlık ilişkiler bütünü için, ne demektedir acaba?
7. Alaattin Çakıcı’nın kayıtları tutulmuş ve deşifre edilmiş telefon görüşmelerinin birinde; “Şampiyonlukta hiç mi payımız yok?" dediği konusunda Sinan Engin ne der acaba?
Başta olmak üzere benzer tüm şaibeli durumları açıklayacak soruları cevaplamalıdır.
Bu konuda soruları ve ilişkileri sıralamayı uzatmak elbette mümkün ve olanaklı ama artık bunları sıralamak bu yazının amacını da aşacaktır. Artık; Sinan Engin ve benzerlerinin Türkiye futbolunun yakasından düşmeleri gerektiğini siyasi otorite anlamalı ve ona uygun hareket planları geliştirmelidir.

Şimdi gelelim “hakem mafyası” diye suçladığı hakemlere ve özellikle de Galatasaray maçındaki hakemi kasdi kavranmakla şuçlamasına ne denir bilmiyorum ki? Olsa olsa aymazlıktır diyeceğim ama çok hafif olacak... Yahu Sinan Engin; bu hakem eğer taraflı olsa idi ve Beşiktaş’ı yendirmek gibi kastı olsa idi. Yapacağı tek bir hareket vardı; Beşiktaş kalecisi Hakan Arıkan’a Galatasaraylı futbolcu Barış Özbek’e kasıtlı attığı tekme karşılığı kırmızı kart ve penaltı vermek. İşte bu durumda yapabileceğiniz herhangi bir şey olamayacağı gibi, arkasına sığınacak bir bahane de bulamayacaktınız ve hatta bir kaç hafta da yedek kaleci ile maçlara çıkmaya devam edecektiniz. Ama haklısınız; Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar gibi mafya etkisi altında olduğunu zannettiğim hakem eskileri olduğu sürece ve bu tür önemli noktalara icazetiniz olmaması nedeni ile değinmeden maç yorumları yaptıkları sürece sizin de işiniz kolay.



Salı, Temmuz 10, 2007

SOKAK KÜLHANBEYİ Sn. AZİZ YILDIRIM

Fenerbahçe Başkanı Sn. Aziz Yıldırım, futbolu yönetmeyi sokak çocuklarının kavgasına çevirerek hakem Selçuk Dereli hakkında 27 Haziran 2007 tarihli Hürriyet'te şöyle konuşmuştu:
"Gelecek sezon herhalde Selçuk Dereli'yi bizim maçlara vermezler. Beşiktaş kupa maçında yaptıklarını unutmamız mümkün değil. Eğer Selçuk Dereli verilirse sahaya iner, onu tokatlarım."

Artık Türkiye futboluna sözde yönetici olarak hizmet verdiğini iddia eden Fenerbahçe Yönetimi maalesef davranışları, açıklamaları ve sonradan görmelikleri ile; ölçü, izan, ahlak ve seviye gibi kavramları tamamen ters yüz etmiş bulunmaktadırlar. Bu açıklamanın başkaca nasıl bir izahı olabilir acaba; bugüne kadar düşündüm, daha esnek ve daha az zarar verici bir uslup nasıl olabilir diye. Ancak üzgünüm ki; Fenerbahçe yönetimini ele geçirmiş bu klik’in yaptıklarını tanımlayacak çok fazla söz olmasına karşın başımızı mahkemeler nezdinde fazlaca belaya sokmayacak bu sözleri bulabildim.

Bu sütunlardan defalarca seslenmemize karşın TFF Yönetimi ne, özellikle; 16.05.2007 tarihli “Soruyorum bu saldırılar emsal teşkil eder mi” başlıklı yazımda, belirtiğim üzere,
1. TFF Yönetimine küfür içeren bildirilere sesiniz çıkmaz ise,
2. AZ Alkmaar maçından sonra onca yakalanan silaha rağmen ceza vermezseniz,
3. TFF Yöneticisi Sn. Affan Keçeci’nin yanında ana avrat edilen ve tarafınızı hedef alan küfürlere sesiniz çıkmaz ise,
4. Şike’de suç üstü yakalanmış tek Türk takımı Fenerbahçe’ye ceza verme cesareti göstermez iseniz,
5. Yayıncı kuruluşun yayın yapma hakkı gerek stada sokulmayarak, gerekse de stada girdikten sonra kablo kesme marifetiyle engellenir de sesiniz çıkmaz ise,
6. “Futbol kirlenmiş saha dışında kazanılır hale gelmiş” deyip de şampiyon olan takımın teknik direktörüne ceza vermekten korkarsanız,
Konularında hiç birşey olmamış gibi davranışınız karşısında daha cesaretlenen bu klik; hele hele de AZ Alkmaar maçından önce açıkça TFF Başkanı’nı tehdit ettikten sonra, işin dozunu biraz daha arttırıp; yönetiminize ve kurullarınıza “şerefsizler ve hırsızlar” gibi yenilir yutulur olmayan sözler de ettikten sonra; artık “hakem de döveriz” noktasına geldiler.

Şimdi buradan “köpeksiz köyde değneksiz dolaşma” gibi bir tavır sergileyen bu zevat için artık yapılması gereken bir şeylerin olduğu açık diye düşünebilirsiniz. Ama ne gam. Bakın bu açıklamanın üzerinden 13 gün geçmesine karşın halen yetkili kimseden ses çıkmıyor. TFF Yönetimi en iyimser ifade ile; açıklama yapmaktan yada konuşma yapmaktan muaf tutulmuş gibi bir tavır izliyor.

Eeeeeeee Siz şimdi bu görgüsüz, eğitimsiz klikten daha ne bekliyorsunuz diyebilirsiniz. Ben şahsen bunlardan daha çok şey bekliyorum, evet Sn. Yıldırım siz artık; hakem dövmekle de yetinmeyin, eliniz değmişken Sn. Özhan Canaydın’la başlayıp, TFF Yönetiminin tüm üyelerini de bir güzel tokat tan geçirin. Nasıl olsa adam tokatlamaya taahhüt sektöründe başladınız ve size kimsenin sesi çıkmadı. Haydi yolunuz açık olsun.

Perşembe, Haziran 14, 2007

Sn. BAKAN FEDERASYON YÖNETİMİNİ NEDEN GÖREVDEN AL(A)MIYORSUNUZ?

Futbol Federasyonunu seçime götürmeden sorumlu Bakan Sn. Mehmet Ali Şahin; zaten seviyesi bir hayli düşük olan ve bu yıl sayenizde ilaveten gırtlağına kadar siyesete buladığınız Türkiye Futbol Federasyonu konusunda konuşmanızı/açıklamanızı bekliyoruz. YENİLDİĞİNİZİ yada MAĞLUBİYETİNİZİ açıklayın yada kanundan gelen yetkinizi kullanın Federasyon yönetimini görevden alın bakalım. Haydi Türkiye futbol kamuoyu bu konudaki efelenmelerinizin sonucu merakla bekliyor.

Partiniz AKP’nin ve Hükümetinizin gücü ile kamuoyuna yaklaşık 1 yıldır TFF Yönetimine adeta horozlanarak rest çektiniz şimdi neden sesiniz ve soluğunuz kesildi bunu herkes merak etmekte ve fısıltı gazetelerinde ise, siyasi tercihlerinizde kullandığınız uluslararası goygoyculuğunuz mu yoksa Fenerbahçe şampiyon olunca ateşiniz mi düştü diye ciddi şekilde bir tartışma kulaktan kulağa yürütülmektedir, bilginize.

Hafızam beni yanıltmıyorsa TFF seçiminin üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra başladığınız ve ortalama olarakta ayda 4 defa TFF yönetimini görevden alacağınızı beyan etmenize karşın şimdi ne oldu da büyük bir sessizliğe büründünüz. Siyaseten mi yada ekonomik olarak mı etki altına aldığınızı bir türlü anlayamadığımız (başta Sn. Ö. Canaydın ve Sn. L. KIZIL) birtakım Klüp Başkanları ile AKP li Belediye Başkanları/Klüp başkanları (Başta Sn. İ.M. Gökçek ve Sn. M. Özhaseki ) olmak üzere ve basındaki goygoylarınız ve Başbakanınızın takımının Yöneticileri ile (sizinde Galatasaraylı olduğunuz söylenmesine rağmen tarafsız bile olamadığınız açık) birlikte sağolun artık Türkiye Futbolu gırtlağına kadar siyasetin içine sokulmuştur.

Evet Sn. Bakan ; Sn. Başbakan’ın Tranzonspor Başkanı Sn. N. Albayrak’tan Kartalspor Başkanı Sn. Hüseyin Kurt’a kadar bir sürü TFF genel kurul delegesi ile tek tek görüşerek, açılan imza kampanyaları her ne kadar tarafınızca tersi açıklanmış olsa dahi gerçekte ilgi görmemesine rağmen, savaşın yürütülmesi kurmay başkanı olarak tarafınıza tevdi edilen bu savaşta yenildiniz. Artık size bu konuda yenilgiyi kabul edip çekilmekten başka birşey düşmemektedir. Bu konunun ısrarlı takipçisi olacağımızı bilmeniz, ve ayrıca sizin istifa çağrısı yaptığınız yoğunlukta (TFF Yönetiminin 1 yılda yaklaşık 30 defa tarafınızca istifaları istenmiştir) biz de size istifa çağrısı yapacağımızda aşikardır. Gerçi büyük bir ihtimalle 23 Temmuzda artık siz bu görevde ol(a)mayacaksınız, ama olsun o tarihe kadar biz de en az 30 kez olacak çağrımızı bu süreye sığdırmayı planlamaktayız.

Yada Sn. Bakan bütün bu feryat figan bağırışmalarınız ve kavgalarınız Fenerbahçe’nin şampiyon olması içindi ve Fenerbahçe’nin şampiyonluğu ile birlikte hedefine varmış olmasının huzuru içinde ve Sn. Haluk Ulusoy ile de sırf bu nedenden ötürü Başbakanınızın talimatı ile mi sürdürdüğünüz savaşı nihayetlendirdiniz.

Sn. Bakan; kamuoyunda hakkınızda oluşan, bu Hükümet uluslararası kuruluşların sözünden çıkmaz ve onlar ne derlerse harfiyen yerine getirirler görüşünü değiştirmek istiyorsanız eğer; ve gerçekten bu güne kadarki açıklamalarınız da kanunun size verdiği yetkiye dayalı ise TFF Yönetimi ile savaşmaktan vazgeçmediğinizi halen vakit varken açıklayın, yoksa kanunda aslında böyle birşey yokken siz bizi yanıltmak için mi böyle davrandınız, yoksa kazara tekrar iktidara gelirseniz bu hakkınızı futbolu manuple etmek için mi saklı tutmaktasınız. Yada bazı gariban vatandaşların tarafınıza dert anlatmak istedikleri zamanlarda onları azarlamak için kullandığınız uslup ve dil ile yani efelenerek TFF Yönetimini görevden alsanıza, ama bu iş biraz yürek ister değil mi, Sn. Bakan ne dersiniz.

Neden Sn. Bakan neden, bu konuyu unutmuş gibi yapıp bizim de unutmamızı istemektesiniz. Yoksa bizim toplum olarak sahip olduğumuz balık hafızamıza mı güveniyorsunuz diğer konularda olduğu üzere.

Cumartesi, Haziran 09, 2007

Star gazetesinden Sn. Burak Yarkent' e cevap
Sevgili Burak Yarkent;

Artık aramızda kurulan bu iletişim sayesinde yazılarınızı sürekli takip etmenin vazgeçilmez bir şey olduğunu hemen belirtmeliyim; herşeye karşın bana-bir okura bu samimiyette ve sıcaklıkla ayrıca da zaman ayırarak yazmayı sürdürdüğünüz için ise asıl ben size teşekkür borçluyum diye düşünüyorum. Çünkü Türkiye basını maalesef çok az sayıdaki bir kısmını ayrı tutacak olursak dipsiz kuyu benzeri yazarlar ile dolu siz ne yazarsanız yazın bir defa ulaşılamıyor çünkü verdikleri eposta adresleri sadece şakşakçılarına açık diğerleri için güvenlik duvarları ulaştırılmış vaziyette herhalde yada varsayın ki bu güvenlik duvarı aştınız bu sefer de okuma zahmetine katlanmıyorlar hadi diyelim okuyorlar bu sefer de söylenenlerden hiç bir şekilde etkilenmeden cevaplıyorlar ve yazmaya devam ediyorlar hatta daha da amigolaşıyorlar. Bu anlamda sizi sürekli ayrı tutmaya çalışıyorum bu anlamda bir kez daha teşekkürler.

Sevgili Burak;
Bir önceki yazında “Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Ben hiçbir zaman Hasan Şaş'in kafasına atılan yumurtayı veya Mondragon'un yanıbaşında patlayan ses bombasını tasvip etmedim, edemem de, insanlığım izin vermez.” diyorsun ve güzel bir noktaya geliyorsun ve insanların farklı şeyleri düşünseler bile iletişim içinde kalarak makulleşebildiklerini ispatlıyoruz sayende ama hala böyle demene rağmen şu aşağıda bahsedeceklerimin de acilen bir şekilde düzeltilmeye ihtiyacı olduğu da açıktır.
· “benim katılmadiığım olay, yanlışa başkabir yanlışla cevap verme hatasıdır, ve bunu Sayın Adnan polat kışkırtmıştır, Galatasaray taraftarı da uygulamıştır. Fenerbahce 3 yaptıysa, ben 5 yapacağım, 8 yaptıysa 18 yapacağım mantiığı bizi nereye kadar götürebilir?” Bu yaklaşıma katılmamak elde değil de; şüphesiz bu konu artarak devam edecektir, keşke konulara kronolojik olarak baksanda görsen bunu başlatan asıl Fenerbahçe yöneticileri olduğunu görsen ve de özellikle de Sn. Ömer Çavuşoğlu’nun meşhur ve asla unutulamayacak “Galatasaraay bayrağını bir TV kanalında yırtıp ortasından kolunu dirseğine kadar geçirip” yaptığı hareketi ve söylediği sözleri görmeden, hatırlamadan ve akabinde Sn. Ali Şen’in 2. dönemimde ortamı gerdiğini unuturak sadece Sn. Adnan Polat’ı yargılamak en azından sizi tarafgirlikten kurtarmıyor diyeyim. Acilen bunları alıp o günden bu yana kim yaptı ise tek tek ad belirterek söylemek gerekir ve sıra Sn. Adnan Polat’a geldiğinde kendisini ayıplayalım, değil mi?
· “Siz bir yönetici olarak "Fenerbahce şampiyonlugu hak etmedi, ben de onlari alkışlamam" derseniz, taraftarınızı galeyana getirmiş olup, bir sürü felakete sebebiyet verebilirsiniz, kaldı ki, böyle de oldu. Bu yöneticilik değildir. Bu düpeduz provokasyondur, ve sporda yeri yoktur” diye bahsediyorsunuz. Elbette konuya sonundan başlarsak ve geçmişi unutursak anlaşma yada anlaşılma sorunu yaşamaya devam edebiliriz. Şimdi bu dediğiniz doğru olsa bile eksik bir tanımlama olduğundan yanlış kabul edilebilir çünkü daha çok değil 1 (bir) sene önce aynı şeyleri hatta sadece rakip spor kulübü ile sınırlı tutmadan; Galatasaray ve Federasyonu hırsızlıkla şikecilikle diğer takımları da buna deyim yerinde ise çanak tutmak ile suçlarsanız ve biri kalkar da size bunu hatırlatınca da ama... ama... diye başlayan hamaset dolu laflar ederseniz de kimse sizi samimi bulmaz. Öyle yada böyle geçen yıl Galatasaray ve bu yıl da Fenerbahçe şampiyon oldu önümüze bakalım demek varken, bu yola gitmek yani tüm olumlu şeyleri rakiplerden istemek ama kendinizin her türlü feryat ve figane hakkınız olduğunu bırakın gerçekleştirmeyi düşünmeniz bile ne kadar benmerkezci bir yaklaşım sahibi olduğunuzu gösterir ve bu fikrin de acilen düzeltilmesi gerekmektedir.
· “Ben olaylı Galatasaray-Fenerbahce maçını akşam banttan yabanci uyruklu 3 arkadaşımla izledim. İnsanlar dehşete düştü. Galatasaray bir sürü ceza alacak, seyircisi, stadı lekelendi... Soruyorum size değer miydi peki?” diye soruyorsunuz, ee tabii ki haklısınız da tek yanlısınız tek taraflısınız ki tam da burada gerçek gazetecilik yapma hakkınızı tartışmaya açıyorsunuz çünkü sizden beklenen; öncelikle
o Fenerbahçe’ye AZ Alkmaar maçında yakalanan kesidi delici ve ateşli silahlar ile ve bu silahlarla onlarca yaralanan insanlardan ötürü ceza veremeyen federasyon;
o Seyircisiz oynanması gereken Fenerbahçe – Tranzon maçını başka sahada oynatan federasyon;
o Fenerbahçe-Beşiktaş maçında; futbolcu dövenlere, kabloları kesenlere, kendilerinden olmayan herkese maalesef küfreden tüm Fenerbahçe yönetimine yeterince ceza veremeyen federasyon;
Yiğitse de Galatasaray’a bundan daha büyük ceza versin de göreyim, göreyim ki neleri göze alıyorlar bakalım; Eğer başta Sn. Hıncal Uluç gibi kendisi için kötü birşey söylemek istemiyorum ama gizli Fenerbahçe’lilerin söylediği gibi cezaları sınırsız ve adaletsiz uygularlarsa da, tribün terörünü sokağa taşıma cesareti göstermiş olacaklardır. Bence işte asıl bu korkulması gereken bir konu olmalı.
Bir önceki yazında da “Gecen sene Denizlispor Baskaninin aciklamalarindan sonra, o aciklamalara gereken cevabi veremeyen, bariz sike yapildi diye ortaya cikan birine "hooop! gel soyle, anlat bakalim" deyip de Fenerbahce'ye gerekli cezai yaptirimi uygulayamayan (Italya'da Juve'nin basina gelenleri hepimiz biliyoruz, gerekirse Fener'e de yapilmali), Fenerbahce'nin cezali macini sampiyonluk turu atsin diye Izmir'e veren (ki bu olayda ben Trabzonspor olsam cildirirdim), son Sami Yen'deki pislige hala ceza kesemeyen, Dunya Kupasi icin Kore'ye aile, akraba, es, dost,.. ve bunun gibi kim varsa, sizlerin bizlerin odedigi vergiler ile goturen bu federasyona birileri dur demeli...” diye belirtiyorsun ki buna da tamamen katılıyor ve ilaveten açıklamsı olması anlamını da gelecek; Fenerbahçe’nin İstanbulspor şikesini, Ankaragücü şikesini, Samsunspor cezasını da gündeme tüm detayları ile getirmek gerekmektedir. Asla Sn. Hamdi Akın’ın söylediklerini unutmaycağız, Asla Başbakanlık denetçilerinin İstanbulspor raporundaki şaibeli durumları unutmayacağız. Evet artık bu federasyon gitmeli ki belki geleceği kurtarabiliriz. Ama bunu sakın “bak sende aynı noktaya geldin” anlamında değerlendirme lütfen çünkü ben zaten Sn Haluk Ulusoy’un Federasyon Başkanlığı için sürekli yanlış idi diyordum ama Sn. Melih Gökçek, Sn. Mehmet Özhaseki Sn. Mehmet Ali Şahin tarafından gırtlağına kadar politikaya bulaştırılmış ve malum Fenerbahçe yöneticileri ile Sn. Özhan Canaydın ve Sn. Levent Kızıl istemiyor diye de seçilmiş insanlar gitmemeli yoksa sonra bu iş yol olur ve herkes bağırmaya başlar. Ama ne yazık ki seçim zamanında biz Sn . Haluk Ulusoy yanlış derken yukarıda bahsettiğim zat ı muhteremler hem de “Sn. Haluk Ulusoy’u seçmek adam olmanın gereğidir” mantığı ile desteklediler ve seçim üzerinde etkili oldular, ayrıca buda hiç ama hiç unutulmamalıdır.

Ayrıca yabancıların bu rezaleti görmeleri rezaleti arttırmadığı gibi görmemiş olmaları da rezaleti rezalet olmaktan çıkarmaz, ne olur bunu da böyle düşünerek kamuoyunu bilgilendirme görevinizin asli göreviniz olduğunuda unutmadan hiç olmazsa yazı yazarken Fenerbahçeliliğinizi bir kenara bırakın.

Lütfen özellikle de siz basın mensupları başta olmak üzere herkes dikkatli davranarak halen bir miktarda olan futbol zevkimizi öldürmek istemiyorsanız bu konularda olabildiğince tansiyon düşürücü ve toplumu sakinleştirici ama özellikle de sadece bilgilendirme görevinizi yapınız.

Bu ülkede Fenerbahçe dışında da futbol takımları var ve onlarında en az Fenerbahçe kadar hakları var ayrıca diğer takımlar Fenerbahçe’nin idman takımları da değildir.

Pazartesi, Mayıs 28, 2007

Bir dostumun UEFA nezdinde Fenerbahçenin şampiyonluğunun tescil edilmemesi yönündeki yazılı başvurusu aşağıdadır. Aynen katılarak yayınlıyorum.
UEFA
Route de Geneva 46
CH - 1260 Nyon 2
SWITZERLAND



I want to forward my complaints to your esteemed organization about the recently finalized Turkish League which is so much deteriorated with the interference of some visible hands of the legally announced champion team of Fenerbahce.
I want to forward my complaints for the counter actions to be taken by your esteemed organization
in order the honesty and legality of the football in my country to be restored and saved.
The administration of Fenerbahce, since the beginning of the season, continuously spent efforts to affect and divert the decisions of the Turkish Football Federation (TFF) and the referees as well.
Although they have rightly been punished so many times, they have succeeded their penalties to be cancelled in the legal arbitration courts by exerting enermous pressures on the legal bodies of the TFF with the aid and support of the dirty press.
The administration of this club surrounded and conquerred all the organs of TFF with direct illegal and unethical attacks and false claims and blames in order to deviate the normal flow of the league games.
There were many many documents issued about this club evidencing some monetary payments had been made even through banks in order to affect the results of the league games but the judicial system and the organs are not able to investigate the indicated cases because of the heavy political and economical pressures applied on themselves..
As a Turkish citizen and a taxpayer, I severely protest this club and I claim from your esteemed organization not to register this club as the champion of the Turkish League this year...
I also demand from your esteemed organization to sue a file in order to investigate all the financial and monetary sources of this club in order the public opinion to be sure about the diffusion of the deterioration in the football fields. I have to add that this kind of investigations are being politically prevented in my country..
Finally I advise you to stop the participation of this specific Turkish team to the European cups unless been judicially acquitted with regards to all claims set forthed in order to keep the honesty of the European cups more safe.
You are kindly requested not to register this club as the champion as a first and urgent step and hence to give way to the football to get cleaned in my country.
I am eagerly awaiting your urgent remedies as per the principles of UEFA and hope to be advised accordingly.

Sincerely yours,

Pazar, Mayıs 20, 2007

BAŞKA NERELERİ AÇIKSA HER DAİM TUTSUN
Dün akşam maçın bitimini takiben bir dosttan aldığım iletiyi hiç yorumsuz aşağıda aktarıyorum.
Sevgili hocam,
Adına maç denen rezalet yeni bitti. Fenerbahçe için değişen bir şey yok. Maç nasıl biterse bitsin, onlar şampiyon.. Ama sanırım, hakem grubu bu maçtan götürdü... Ne mi götürdü?? Prestij tabii. Türk hakemliği kazandı bu işten yani... Allah bu hakemlerin yolunu açık etsin. Ceplerini de etsin. Başka nereleri açıksa, oralarını da her daim açık tutsun...
Maç henüz bitti. Ama sanırım, Fenerbahçeli iki hayvanın iki hafta önce Beşiktaşlı futbolculara yaptıklarını Galatasaraylı futbolcular Fenerbahçeli bu iki hayvana yapmayacaklar.. Öyle görünüyor.. Hayvanları sahaya salan federasyon ve basın da herhalde kazançlı çıktı bu işten..
Üçüncüsü en vahimi... 1930'lu yıllarda Chicago'da çeteler ortalığı kasıp kavururken zorlu anlarda Chicago emniyetinin desteğinden yararlanırlardı. Mesela Al Capone, bir bulıuşmaya gittiğinde yanına genellikle koruma olarak Chicago emniyet müdürü Charles C. Healey'i alırdı.. İlginç değil mi, bu gün Nihat Özdemir'in yanında da bir emniyet müdürü vardı . Maç durmuş. Bir yandan Nihat Özdemir bir yandan da koruması Healey telefon talimatları yağdırıyorlar. Ve maç yeniden başladı. Hocam, spiker de söyledi, ondan duydum, emniyet müdürü Healey tedbirleri arttırmış ve maçı oynatacakmış... Oynattı da.. Ne kazandı oynatarak..? Tabii ki prestij... Emniyet müdürü maçı oynattı, oldu sonuçta...
Dayanamadım, kapattım televizyonu.. Yine aynı hindi tezahüratları yapan hayvanları izlemek geçmedi içimden... Yine sahte demeçler dinlemek istemedim. Yazık... Ali Koç'un deyimiyle "hırsızlık" ve "şerefsizlik" ile elde edilen şampiyonluk nereye kadar gider, diye geçirdim aklımdan... Eylül'e kadar, hocam.... Maalesef federasyon kuşatılmış, basın satın alınmış, rakipler terörize edilmiş, memleket dahilinde her türlü gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet ayyuka çıkmış olabilir. Hattâ bu işlerden çıkarı olan hakemler, basın ve emniyetçiler, şahsî menfaatlerini, Ali Koç'un deyimiyle "hırsız" ve "şerefsiz"lerin siyasi emelleriyle tevhid dahi edebilirler. Sporseverler, bu durumlardan dolayı harap ve bîtap düşmüş olabilirler. Ancak, ümmidini asla yitirme hocam... Eylül ayında işler düzelir. Eylül ayında düdüğü bunlar çalmaz, maçların devam edip etmemesi ile ilgili kararları bunlar vermez, bunların yaptıkları hayvanlıklara göz yumulmaz... İşte bu ahval ve şerait içinde Fenerbahçe, federasyon, basın ve emniyet teşkilatı hakettiği yeri bulur.... Hiç şüphen olmasın sevgili hocam... Güneş, her zaman doğduğu yerden ergeç yine doğar.

Çarşamba, Mayıs 16, 2007

SORUYORUM BU SALDIRILAR EMSAL TEŞKİL EDER Mİ ?


Fenerbahçe - Beşiktaş kupa maçından sonra Beşiktaşın futbolcusu Ricardinho’ ya futbol sahası dışında yumrukla saldıran Fenerbahçe futbolcusu Marco Aorello ve uçarak tekme atmak sureti ile saldıran ve hakkında da Pierre van Hoojdonk'un tercumani olduğu kulaktan kulağa yayılan kişi için Fenerbahçe’nin hiç olmazsa bu seferlik futbolu kirleten bu kabil davranışlarına son vermek amacı ile bu adamı ifşa etmeğe, Beşiktaş’ın bu saldırıyı; Türk Ceza Kanununun ilgili maddelerine göre değerlendirip benzerlerine bir ömür boyu ders olması adına Mahkeme nezdinde ceza davası açmaya ve Türkiye Futbol Federasyonu’nu da boynunda akreditasyon kartı olmayan bu kişiyi bulunmaması gereken bu yere aldığı için Fenerbahçe’yi (hani tanımıyoruz dediler ya) cezalandırmaya açıkça davet ediyorum.

Bu ve buna benzer davranışların bu olayda olduğu üzere ilgililer ve görevliler tarafından sadece seyredilmesi maalesef emsal teşkil etmekte ve her geçen günde şiddetini arttırarak devam etmekte olduğu yaşanılan tecrübeler gereğidir.
1. Eğer siz stad içinde tüm oturulacak yerlere tek tip hazırlatımış ve Federasyona hakaret içeren yazılar yazmaya müsaade ederseniz yada görmezden gelirseniz sonra bunlar yazılı olmaktan sözlü olmaya geçer, buna da 3 maymunu oynamaya devam ederseniz işte böyle canlı yayında milyonlarca insanın önünde hakarete vardırırlar işi...
2. Eğer siz AZ Alkmaar maçında sahaya ilk defa bu kadar ateşli ve kesici silah sokulmuş, onlarca insan ilk defa bir futbol maçında ateşli silahla yaralanmış ise ve siz bu konuda beni ilgilendirmez UEFA cezasını verir diye geçiştirme mahiyetinde davranır ve asıl korkuncu da bu hazırlıkların Futbol Federasyonu Başkanı Sn. Haluk Ulusoy için yapılmış olduğunu bilir de sesinizi çıkarmaz iseniz, konu buralara varır...
3. Eğer siz 3 maç önce hakeme inanılmaz el-kol hareketleri ile hemde Federasyon asbaşkanı Sn. Affan Keçeci’nin yanında ana avrat küfredene ses çıkarmaz iseniz bunun böyle olması kaçınılmaz olmaktadır...
4. Eğer siz ilk defa bir Türk takımı şikede suçüstü yakalanmış ise hemde; bir değil iki değil; İstanbulspor maçı, Ankaragücü maçı ve Samsunspor maçı, bütün bunlara rağmen pişkinliğe verip te Fenerbahçe klübü müracaat ederse soruşturma açarız diye açıklama yaparsanız, bu size yaptıkları tüm hakaretleri bir güzel sindirirseniz ...
5. F.Bahçe, yayıncı kuruluşu stata almadı. Federasyon, temsilciye "yayın yapılmazsa maçı başlattırma" talimatı gönderdi. Kriz aşıldı ama bu kez de 2. yarıda kameraların görüntü alması engellendi ve kablolar kesildi verilen cezalar kimseye caydırıcı etkisi yapmadığı gibi cesaretlendirici de oldu tahkim kurulu da bunları yarıya indirdi ve bir kısmını da kaldırdı, bu şekilde çok standartlı uygulamalara devam etmenizin futbolumuzu nereye götüreceğini göremiyorsanız en hafif deyimi ile ya kör ya da aptalsınız diye yorum yapılacağınıda mı aklınızn ucundan geçirmeyeceksiniz, peki reklam tabelalarına tekme vuran futbolcuya sarı kart gösterin diye hakemlere talimat vereceksiniz, öyle mi , sevsinler sizi...
6. “Ciddi ve dürüst çalışıyoruz, işimiz olan futbolu oynamaya çalışıyoruz, ama bize izin verilmiyor” diyen Zico, “Bu maç bana öyle bir izlenim verdi ki, futbol kirlenmiş, artık saha içinde oynanmıyor. Ben futbolu böyle bilmiyorum. Futbol kirlenmiş, saha dışında kazanılır hale gelmiş. Yüzüm kızarır, utanır bir şekilde bunları konuşmak zorunda kalıyorum. Orada bir tane hakem vardı ki resmen formayı geçirip rakip takım adına oynamadığı kaldı” şeklinde konuşmasını sürdüren Zico’ya haddini bildirmediğinizden haddinizi bilmediğiniz yorumu yapılırsa ne diyeceksiniz... Yoksa şimdi; Zico’ya basına açık bir mektup yazıp “kirli bir şampiyonluk yaşamaktasınız mutlumusunuz” diye mi soracaksınız? Ayrıca Fenerbahçe’yede aynı soruyu yöneltecekmisiniz, yoksa bu şampiyonluk kirlidir deyip tescil mi etmeyeceksiniz?

Ne yapacaksınız Sayın Baylar, merakla bekliyoruz ...

Bu hareket tarzı bundan sonraki bazı davranışlara emsal teşkil etmeyecek mi acaba? Diğer klüplerin benzer tavır takınmaları halinde ne yapacaksınız ki acaba? İşte bu yüzden ve Fenerbahçe’ye gücünüzün yetmemesinden “bir hilal uğruna ne güneşler batıyor” misali futbolumuzu kaosa sürüklemiyormusunuz acaba?
Şimdi hep beraber oturup şöyle bir senaryo yazalım; önümüzdeki hafta oynanacak Galatasaray – Fenerbahçe maçında Galatasaray’da bazı kişiler yapılanların cezasız kaldığı kanısı ile ve nasıl olsa az bir ceza ile sonuçlanıyor diye düşünerek; koridorlara kamera sokmasalar/aldırmasalar ve oralara Fenerbahçenin yaptığı gibi akkreditasyon kartı olmayan birkaç kişiyi; ki nasıl olsa bunları tanımıyorduk açıklaması da vukuat-ı adiyeden olduğundan, koridora alsalar ve bu kişilerde durumdan ve yaşanmışlardan vazife çıkarıp silahla gelseler ve Fenerbahçeli 3-5 futbolcuyu ateşli silahla yaralasalar, ne yapacaksınız; Federasyonun çok sayın yetkilileri, ne yaparsanız yapın muhtemel yaşanacak olayları tersine çevirebilecekmisiniz acaba?
Şimdi bir kez daha soruyorum “ Bu sessizliğiniz emsal teşkil etmeyecek mi?



Salı, Mayıs 01, 2007

FENERBAHÇE LİG DEN ÇEKİLİYORMU (Ş)



Bu Şekip geçen dönem federasyon üyesi değil miydi?
O zaman da atıp tutmuyor muydunuz federasyon aleyhine?
Tahkim işlerindeki katkıları nedeniyle mi aldınız yönetim kurulunuza??

Şekip şimdi buyurmuş ki, ligden çekilebilirmişsiniz...
Buyrun, temizleyin meydanı,
Şaibelerinizi de alın gidin, kirliliklerinizi de,
Çekilin de aydınlansın ortalık, şike kalksın, teşvik primi kalksın...
Seviyesizlik kalksın, düşmanlıklar son bulsun.
Sayenizde ve siz olmadan şaibesiz bir lig geçirelim.

Geç bile kaldınız bu kararda...
Haydi kanaryalar, ilk kez doğru bir iş yapın da görelim...
Haydi kanaryalar, sağdan sağdan....
Anca gidersiniz....
s..(ağlıcakla)..... gidin...

Cumartesi, Nisan 28, 2007

BİR SUÇ DUYURUSU
Bir dostumun artık dayanılmaz noktaya gelen Fenerbehçe yöneticilerinin hakaret ve küfürleri üzerine TFF nezdinde suç duyurusu başvurusu aşağıdadır. Harfiyen katıldığım bu suç duyurusunu aynen aşağıda sunuyorum.
Sayın Ulusoy,
Sizler de dahil her önüne gelene, kırmızı görmüş boğalar gibi salyalı sümüklü ağızlarla saldıran, sizleri bile tehdit etmekten çekinmeyecek kadar pervasızlaşabilen, insanlara ve makamlara hakaret etmeyi maalesef itiyat haline getiren Aziz Yıldırım, Nihat Özdemir, Mahmut Uslu, Murat Özaydınlı, Ali Koç, Şekip Mostoroğlu ve diğerlerinin seviyesiz ve gerçek dışı ithamları karşısında bıktım ve usandım.
Sabrım artık taşma noktasına gelmiş bulunuyor..
Bir vergi mükellefi yurttaş olarak, Federasyonunuz nezdinde bunların hepsinden şikayetçiyim.
İlaveten, son FB-BJK maçından sonra deli danalar gibi rakiplerine saldırdığını, yumruk attığını ve küfürler ettiğini tv görüntülerinden utanç ve tiksintiyle izlediğim Marco Aurelio ve Tuncay Sanlı adındaki futbolcu kılıklı kimselerden de şikayetçiyim.
Bütün bu adı geçenlerin spor yapılan tüm alanlardan derhal uzaklaştırılmalarının gerektiğini düşünüyorum.
Taleplerim ;
1. Federasyonunuzun yukarıda adı geçen zevat hakkında acilen soruşturma açması ve suçlarının sabitliği konusu izahtan vareste olduğundan işledikleri suçların mükerrerliği de dikkate alınarak bunların uygun şekilde cezalandırılmaları,
2. Hakaret ve müessir fiil içeren demeç ve eylemleri nedeniyle bu zevat hakkında gerekiyorsa ilgili savcılıklar nezdinde acilen ve derhal suç duyurusunda bulunulması ve suç işlemeye teamülleri nedeniyle mevcutlu
olarak adli makamlar önünde hesap vermeye icbar edilmeleri,
3. Daha önce basında çıkan şike ve teşvik primi iddiaları ve yayımlanan banka dekontları nedeniyle adı geçen zevatın yönetmekte oldukları klubün gelir kaynaklarının behemahal dikkatlice incelenmesi ve karıştıkları iddia edilen karanlık ve yasa dışı eylemlerin varsa açığa çıkarılması,
4. Sporcu kimliği ile asla bağdaşmayan hareketlere sürekli tevessül temayülleri nedeniyle Marco Aurelio ve Tuncay Sanlı adındaki futbolcu kılıklı kimesnenin cezalarını çekene ve rakiplerinden özür dileyene kadar
ulusal takım kadrosuna alınmamaları için gereğinin yapılması...
Bu başvurumun bir suç duyurusu olarak kabulünü ve ilgili organ ve makamlara ulaştırılması için tavassutunuzu istirham etmekteyim.
Karanlık çevrelerce zorlaştırılmaya çalışıldığına her gün tanık olduğumuz zorlu görevinizde başarı dileklerim ve
derin saygılarımla,
Tahsin Uslu



PİŞKİN ALİ KOÇ

"Doğal olarak yüzümüz asık. İki maçta da onları (Beşiktaş) ezdik. Bugüne kadar sakin olmak bazı şeyler karşısında susmak için çabaladım. Ama şerefsizler ve hırsızlar bizim hakkımızı yediler" diyor Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birinin sahibi olan bu genç adam, tabii ki federasyonun kendilerine sürekli olarak gösterdiği hoşgörüye sığınarak her hafta artan bir şekilde tepki gösteriyor sanki; Fenerbahçe; son Beşiktaş maçında 3 gol atmışta hakem vermemiş gibi, oysa ki maçı tarafsız gözle seyredenler gördü ki hakem maça ve sonuca gerçekten etki yaptı ama bu etki daha çok Fenerbahçe lehine değerlendiribilecek durumdadır. Fenerbahçelilerin bütün iddialarını doğru kabul etmemiz halinde bile; Fenerbahçe lehine gerek federasyon ve gerekse de hakemler ve basın tarafından gösterilen hoşgörü ve destek ile Fenerbahçe adına hakemler üzerine yaratılan baskı neticesinde bahse konu maçta, Edu, Marco,Tümer, Lugano ve Uğur Boral'a gösterilmesi gerekirken gösterilmeyen kırmızı kartların yanında % 100 (buz gibi) gol olan Baki Mercimek'in golü iptal, Delgado'ya yapılan penaltı verilmeyecek sonrada kalkılıp mart kedisi ortalarda miyavlanacak. Gerçi bu gelinen noktanın pek şaşılacak yanı olmasa gerektir; yıllardan ve de özellikle de sezon başından beri ceza alması gerekirken ceza almayacak (verilemeyecek), saha kapatılması gerekirken sahası kapatıl(a)mayacak, şikede şuç üstü yakalanacak zaman aşımı nedeni ile soruşturma yapıl(a)mayacak gibi sayabileceğimiz her türlü badireyi ve belayı Federasyon marifeti ile savacak sonrada kalkacak küfredeceksiniz. Haklisiniz Sn. Ali Koç haklısınız; sizin etrafınızda nemalandırdığınız (holdiginizde ve kulubünüzde) o kadar yalaka varki gerçekleri göremeyecek kadar kör olmanıza yol açmaktadır bu durum. Size şu kadarını Beşiktaş maçı özelinde hatırlatalım da çok umutlu olmasakta belki yüzünüz kızarır;
1. Maç 0 – 0 gidiyor gerçi biraz daha etkili görünüyorsunuz ama; sonuç yok iken birden bir yan top ve GOL Baki Mercimek'in istemeyerek de olsa; Kaleciniz Serdar'ın elinden seken top sırtına değerek gol oluyor ve Beşiktaş'lı hakem(!!!) Beşiktaş'ın golünü iptal ediyor. Tabii ki pişkinliğiniz gereği bunun faul olduğunuda iddia edersiniz siz, ama kaleciniz Serdar'ın topu elinden kaçırmasından sonra sanki " ben bu topu nasıl elimden kaçırırım" gibisinden dövündüğünü görmezden gelirsiniz.
2. Baki'ye 3 kırmızı kart isteyen Sn. Ali Koç; acaba maçın ilk yarısında neden olduğu tarafınızca çok iyi bilinen ve özellikle de Baki Mercimek üzerine oynayan ve onu sinirlendirmeye uğraşan 3 futbolcunuzun 2 sinin (lugano ve Edu) direk kırmızı kartan atılması gerektiğini görmemeniz de en hafifinden pişkinliğinizden olsa gerektir.
3. Delgado'ya yapılan hareket penaltı iken Beşiktaşlı hakem(!!!) devreye giriyor ve penaltı vermesi gerekirken Delgado'ya sarı kart gösteriyor bunuda görmemeniz çok doğal tabii ki Sn. Ali Koç.
4. İkinci yarıda futbolcularınız kale içinden topu kaleye iteleyemeyecekler, her pozisyonda topu Runie'nin ayağına ve kucağına atacaklar; tabii ki Sn. Ali Koç sizin bunları da görme olanağınız yok , pişkinliğe devam. Hakem mi sizin golünüzü atsın ama siz busunuz işte.
5. Teknik Direktörünüz oyun karşı tarafa yıkılmış iken bile gerekli cesareti gösterip oyun planını son duruma göre değiştir(e)meyecek hala 5 kişi ile savunma yapmaya devam edicek ama hakem hala Beşiktaşlı Sn. Ali Koç değil mi? Bu kadar pişkinlik te pes doğrusu.
6. Futbolcunuz Gökhan Zan'ın boğazını sıkacak hemde hakemin gözü önünde hakem bunu görecek ama kart göstermeyecek tabii Sn. Pişkin Ali Koç hakem ve federasyon size karşı yaaaaa. El insaf
7. Beşiktaşlı Nobre (eski sahtekar futbolcunuz hırsızlık stajını ve doktorasına sizde yaptı malumunuz) 4 adet defans oyuncunuz arasından kafayı vuracak gol yapacak ama hakem Beşiktaşlı olmaya devam edecek ve siz Sn. Ali Koç tabii ki bunlarıda görmeyeceksiniz, size ne demeli bilmiyorum ki, "ne düşünüyorsanız hakkımızda, 2 katı sizin olsun" herhalde en iyi dilek olacaktır.
8. Sahtekar ve hırsız arıyorsanız da takımızın içine bakarsanız bol miktarda göreceğinizi tavsiye etmekten başka bir şey de kalmadı herhalde Sn. Ali Koç, Tuncay,Edu,Lugano,Uğur,Marco ve Ümit i saymak yeterlidir herhalde.
Yazacak bir bu kadar daha olay var ama uzatmanın anlam ve alemi yok, siz en hafif deyimi ile pişkinliğe devam edeceksiniz. Sn. Ali Koç, çok merak ediyoruz acaba şirketinizide mi böyle yönetiyorsunuz, eğer buna benzer paranoyalarınız ile şirket yönetiyorsanız ki korkarım öyle Türkiye'nin halinin böyle olması da çok fazla düşünülecek bir konu olmaktan çıkmaktadır. Asıl hırsızlık ve sahtekarlık konusunda Holdiginizin tarihini okumanız (gerçi yaptığınız tanımlamalardan anlaşılıyorki okumuşsunuz okumadı isenizde hassaten tavsiye ederim) size yetecektir. Siz tabii ki beni de yoldan çıkardılar diyebilirsiniz ama unutmayınki Fenerbahçe Yönetimini elinde bulunduran bu klik ile yola çıkma kararınız en azından onlara benzemekten geçmektedir, bilmem anlatabildim mi Sn. A. Koç. Ayrıca bu Fenerbahçe de ne var allahaşkına anlamak zor (kolay) nice efendi futbolcular ve teknik direktörler geliyor ama 6 yada bilemediniz 7 hafta sonra kuduzlu gibi oluyorlar, klübünüzün içine ve yakın çevresine dikkat Sn. Ali Koç.
Şimdi bir işadamı (!!!) kimliğinizle söyleyebilirmisiniz ki (bize değil kendi kendinize söylemeniz/itiraf etmeniz daha tedavi edici olacaktır) hakemler ve federasyon size karşı ve sizi yok etmek istiyorlar, ama siz her maç süper kadronuz ile (!!!) 10 gol atıyorsunuz hakemler bunları iptal ediyor, şikede yakalanıyorsunuz zaman aşımı uygulaması devreye giriyor bırakın küme düşmeyi ve buna rağmen hala 4 puan farkla lidersiniz, BU NASIL İŞ Sn. Ali Koç. Bütün bunlar yeterli değil ise ne istiyorsunuz allahaşkına açıkça söyleyin. Siz ve Yönetimdeki klik cebinizde 3 kuruş para buldunuz diye kendinizi ne zannediyorsunuz da herkes şerefsiz siz şereflisiniz herkes hırsız ve sahtekar ama siz değilsiniz, siz 3 kuruşunuz ile bize hakaret ve küfür etmeye ruhsat mı aldınız. Bütün bunları size 1 fazlası ile iade ediyoruz.
Ve Sn. Ali Koç ya yarından itibaren Tüm Beşiktaşlılar, Tüm Galatasaraylılar ve Tüm Trabzonsporlular Koç Holding iştiraki üretimleri ve servisleri, yaptığınız hakeretten ve ettiğiniz küfürlerden ötürü OPET ten BEKOya, ARÇELİK ten MİGROS a kadar 6 ay boyunca boykota gider ise, yada birkaç hafta sonra gideceğiniz hem İnönü hemde Ali Sami Yen stadında tüm stad hep bir ağızdan "sahtekar Ali hırsız ali" ve de aile büyüklerinizin kulaklarını çınlatacak hakaretlerde ve ifadelerde bulunurlarsa da federasyonun herhangi bir yaptırımda bulunamayacağını üzülerek belirtmeliyim çünkü bu konuda davranışlarınızın içtihat oluşturduğunu, pişkinlikte ettiğiniz küfürlerin de emsal oluşturduğunu rahatlıkla herhes söylemektedir.
Sizin gibi bağıranların haklı olduğu gibi bir duyguya toyluğunuz ve gençliğinizden ötürü kapılıyor olabilirsiniz hatta size haddinizi bildirmiyorlar diye sizden korktuklarını da düşünüyor olabilirsiniz ve hatta hatta size kimse söylediklerinizi 1 fazlası ile iade etmiyor diye kendinizi çok büyük zannediyor da olabilirsiniz ama futbol seyircisine rağmen futbolun sessiz aktörleri kamuoyuna rağmen ne sizin zenginliğinizin nede güç sahibi olmanızın bir anlamı olmadığını bir önceki parağraftaki yaptırımlarla karşı karşıya kalırsanız ki; bize yani kamuoyuna bir özür borçlusunuz ve bu özürü 1 hafta içinde dilemez iseniz, anlarsınız.
Neyzen Tevfik'ten "sen ite kuduz de geç bir öldüren bulunur" dizelerinde belirtiği ve bu kabilden kaleme alınan bu yazı umalım ki gelecekteki yöneticilik hayatınıza ışık
tutsun.

Perşembe, Nisan 26, 2007

BEŞİKTAŞ KALECİSİ RUNİE'nin SELAMI VAR
Sn. Ercan SAATÇİ;

Tarafınızca ve bu konudaki baş destekçiniz Sn. Erman Toroğlu ile birlikte; Beşiktaş kalecisi Runie’nin Sakaryaspor-Beşiktaş maçında tribünlere karşı yaptığı centilmenlik dışı hareketin gereğinden fazla büyütülerek, Runie’ye özellikle de kale arkasından maç boyunca sürekli küfredilmesine hiç değinmemiş olmanız, ayrıca hakeminde tansiyonu düşürme adına hiçbir şey yapmamasını eleştirmemiş olmanız ne kadar taraflı, önyargılı ve hatta düşmanlık noktasına gelmiş duygularınızın bir tezahürü olsa gerektir.

16.04.2007 tarihinde zat ı alilerinize hitaben yazdığım yazıda hafifcede alaya alarak sorduğum “Acaba bu hareketin direk olarak size yapılmadığından Sn. Erman Toroğlu’nun bulunduğu ortamda ve onunda görebileceği şekilde yapıldığından mı şikayetçisiniz?” şeklindeki sorunun yorumunu yapan; bizzat Runie ile bir idman öncesi konuşmuş olan Beşiktaşlı bir arkadaşım Runie’nin kendisinden şunları bana aktarmıştır. “Eğer gerçekten Sn. Saatçi kendisinin olmadığı bir ortamda yapılmış olmasından şikayetçi ise, geleceği ilk Beşiktaş maçı yada ilk Beşiktaş idmanında ki bu konuyu diğer tüm futbolcu arkadaşlarım ile de konuştum ve kendisine anılan maçta yaptığım hareketin aynısını hep beraber yapmaya karar verdik. Eğer bu hareketin topluca yapılmasından ötürü bir fazlalık değerlendirmesi yapacak ise de bu fazlalıkları diğer maçlarda kullanılmak üzere avans kabilinden değerlendirsin lütfen” diyerek de tarafınıza olan hissi yakınlığını belirtmiştir.

Perşembe, Nisan 19, 2007

KİME NE BORCUNUZ VAR, Sn. TOROĞLU

Sn. Toroğlu;
Fenerbahçe –Vestel Manisa müsabakası için “Maraton” programında önünüzü de sınırsız şekilde açan Sn. Şansal Büyüka sayesinde yine incilerinizi döktürdünüz.
Hakem maça müdahil oldu dediniz ve aslında icrai hakemliğiniz sırasında verdiğiniz kararlar ile kıyaslandığında da hiç bir şekilde bırakın penaltı olmayı faul bile sayılamayacak cinsten olan Tuncay’a yapılan hareketin kesinlikle penaltı olduğunu iddia ettiniz . Artık bu kararlarınıza kargaların da güldüğünü söylemeyeceğim çünkü bunu sizde biliyorsunuz ama bizzatihi sizin büyük sansasyon yaratan hakemlik döneminizden size küçücük bir örnek vererek, sizin nasıl dönem dönem değişik değerlendirmeler yaptığınızın anlaşılsın. Ama siz “dün dündür bugün bugündür” felsefesine sahip birisi olduğunuz ve sürekli ittifak değiştirdiğiniz için vereceğim bu örnek size herhangi bir etki yapmayacak ve siz bunu hatırlamayacaksınız bile aslında, size yazmamın beyhude bir çaba olduğunu da biliyorum ayrıca. Gelelim hatırlamanızı istediğim olaya: “1992-93 sezonunda Zat-ı alilerinizin yönettiği ve bir sezon öncesinin diyetini ödemek adına çıktığınız Galatasaray-
Trabzonspor maçında (Sn. Semra Özal’ın talebi ile Beşiktaş’a kıyak geçtiğiniz Tranzonspor-Beşiktaş maçının diyeti) Soner'in arkadan koşarak gelip yaptığı darbe ( Tuncay’a yapılan hareket ile %100 uygunluk göstermekte idi) ile ayağı kırılan Galatasaraylı Okan Buruk , sayenizde uzun süre sahalardan ayrı kaldı. Ve maç sonrası yaptığınız açıklama ise tam bir tescilli Galatasaray düşmanı olduğunuzu ispat eder düzeyde olup, bırakın kart göstermeyi faul bile olmadığını timsah gözyaşları dökerek açıkladınız. Diğer taraftan yıllar sonra yine yurdumun insanının hafızasının kısalığına ve herşeyi unutacağına güvenerek maç esnasında Okan Buruk’a “tekmeliğinin kısasını takmamasını söyledim” yada “ön tarafa da tekmelik takması gerektiğini söyledim” gibi aslı astarı olmayan laflar ettiğinizi biliyoruz ama Okan Buruk bunun doğru olmadığını her yerde sizi tekzip ederek söylemektedir. Ama o dündü ve Galatasaray’lı yöneticiler de size birşey demedikleri için konu sessizce kapandı gitti ve geldik bu güne, Bugün artık değerlendirme yaptığınız takım Galatasaray da değil; dirsek temaslarınızın çok güçlü olduğu, Fenerbahçe olunca konu birden değişiyor tabiiki. Artık Sn. Aziz Yıldırım, Sn. Nihat Özdemir , Sn. Mahmut Uslu, Sn. Hamdi Akın yada Sn. Murat Özaydınlı’dan korktuğunuzdan mı nedir (Galatasaray’lı Sn. Fatih Terim’in Marmaris kampında tarafınıza aldırdığı apdestin de etkisinin kalmadığı anlaşılmaktadır) yada bizim başkaca şeyler söylememize hukuksal açıdan olanak olmayan şeyler midir bilemiyorum. Hani bu son söylediğimden çok rahatsız olabilirsiniz ama geçmişte Gürcistan’da yaşadığınız ve miktar küçüklüğü nedeni ile de ihbarda bulunduğunuz konu hala en azından bizim hafızalarımızda çok tazedir. Kısa bir hatırlatma da buna yapalım isterseniz; FİFA hakemi olarak Gürcistan'a, Gürcistan-İrlanda maçına gitmiştiniz. Belçikalı gözlemci ile yemek yemiş ve otele dinlenmeye giderken, şöför Gürcü kardeş size dört adet zarf veriyor ve sizde zarfları ses çıkarmadan alıyorsunuz (oysa TV lerdeki delikanlılığınıza bakınca sanki yapmanız gerekenin adama zarfı içine bakmadan fırlatmanız olduğu anlaşılıyor) ve Otele gelince açıp bakıyorsunuz size 5 bin dolar diğerlerine 4 er bin dolar veriliyor işte o anda kan beyninize sıçrıyor ve bu miktara çok bozuluyorsunuz, tabii ki haklısınız rutinlere aykırı birşey ama Gürcistan’da olduğunuzu unutuyorsunuz ve eğer bilseniz ki Gürcistan’da bu miktar bir servettir daha serinkanlı olurdunuz. (Alışkanlıklarınız gereği çok küçük tabii ki). Yıllar sonra Gürcistan’da bulunduğum sürede sizinle bu konuda temas eden insanlarla tanışma fırsatım oldu ve konuyu birde onların ağzından dinledim; ısrarla diyor ki “zarfı neden ben verdiğiminde hemen elinin tersi ile itelemedi de aldı sanki ben zarfın içinde kendisine oda anahtarımı verdiğimi mi zannetti de aldı”. Sn. Toroğlu; bu 2 konuda da, topluma gerçekçi ve mantıklı açıklama yapmak zorundasınız ki hakkınızda ki dedikodulara bir son verilsin, ama ben eminim ki siz yine TV deki “ben ne söylersem söyleyeyim nasıl olsa kimsenin cevap hakkı yok” tavrınızı sürdüreceksiniz. Peki; Sn. Mustafa Denizli, Kocaeli-Galatasaray maçından sonra “hakemleri de yendik” lafı ile ne demek istedi Sn. Toroğlu; “hiç bir fikrim yok” diyorsanız da bana cevap yazarsanız size anlatabilirim aslında tarafınızca da çok net bilinen tüm nedenleri.
Diğer taraftan; sizin daha önce hiç de konunuz olmamasına karşın Ankara’da inşa edilen altgeçitlerle ilgili olarak söylediğiniz “Şu Melih Başkan müthiş bir adam canım; şampiyonluğu hedefleyerek kurduğu müthiş kadronun dışında, şehri altgeçitlerle donatarak otomobille şehri bir uçtan bir uca 10 dakikada gidilir hale getirdi, bravo” sözünden ötürüde bir özür borçlusunuz ama bunu da yapmayacağınızı biliyorum. Acaba; Ankara’da trafiğin yoğun olduğu saatlerdeki trafik kilitlenmesi üzerine “keşke o boyumu aşan lafları o gün etmese idim” dediğiniz oluyormu çok merak ediyorum.
Sn. Toroğlu; sizin şu andaki durumunuzu çok güzel açıklayacağını düşündüğüm bir fıkra ile yazıma son vermek istiyorum. Adamın biri günün birinde bir yerden uzaktaki köyüne gidiyor, yol üstündeki başkaca köylerin yanından geçmek zorunda ve o köylerden birinin köpekleri adama saldırıyor ve adam hemen yerden taş alıp köpeğe savurmak için eğiliyor ama ne yazık ki hiç bir taşı yerden sökemiyor/ayıramıyor bakıyor olacak gibi değil ve kendi kendine “nasıl lanetlik bir köy burası taşları bağlamışlar, köpekleri salmışlar” diyor.

Pazartesi, Nisan 16, 2007

Sn. ERCAN SAATÇİ NE DEMEK İSTEDİ ACABA?
Sn. Ercan Saatçi;

16.04.2007 tarihli Hürriyet Gazetesinde, buyurmuşsunuz ki;
“BİLGİYİ Erman Toroğlu’ndan aldım. Sakaryaspor Beşiktaş karşılaşmasının sonlarında kaleci Runje, Sakaryaspor taraftarına dönerek cinsel organını göstermiş. Gerçekten merak ediyorum ;
1- Gözlemci bunu raporuna yazacak mı ?
2- Her detayı yakalayan Lig TV kamereları bu detayı yakalayamamış mı diye...”


Sevgili Saatçi; Sn. Erman Toroğlu’na yada zat-ı alilerinize göstermemiş bundan nasıl bir anlam çıkarıyorsunuz bir türlü anlayamadım. Bu konuda ne demek istediğinizi sonuç olarak yazmadığınızdan tam anlaşılamamış olup, gelecek yazınızda yazarsanız bizi de meraktan kurtarırsınız. Biz şimdi kara kara düşünüyoruz; acaba Sn. Erman Toroğlu ve zat-ı alileriniz Federasyondan bu konu ile ilgili olarak Runie’ye ceza verilmesini mi talep etmektesiniz yada beklemektesiniz? Acaba Runie bu hareketi tribünlere doğru yaptığı için ve bu hareketin orada bulunan bayan seyircilere karşı da yapılmış olması nedeni ile ayıp olduğunu mu düşünmektesiniz ? Acaba bayan seyircilerin olmadığı bir ortamda yapılmış olsa idi ne düşünecektiniz? Acaba bu hareket sizce çok ayıp olduğu için Beşiktaş yönetimi tarafından bir cezalandırma mı beklemektesiniz? Acaba bu hareket sadece size karşı ve direk yapılmış olsa idi ne düşünecektiniz? Acaba bu hareketin direk olarak size yapılmadığından ve Sn. Erman Toroğlu’nun bulunduğu ortamda ve onunda görebileceği şekilde yapıldığından mı şikayetçisiniz? Acaba Sn. Erman Toroğlu bunu kendi köşesinde yazmadığına yada bana söylemediğine göre kendisi bu konudan şikayetçi olmamış mıdır? Acaba tarafınızca bu hareketin görülmemiş olması mı sizi bu kadar üzmektedir?
Neden Sn. Saatçi lütfen bir cevap verinde bizi merakta bırakmayın...



Pazar, Mart 18, 2007

ANKARAGÜCÜ – BEŞİKTAŞ MAÇI SONRASI ÇIKAN OLAYLARDAN BİR SAHNE

11 Mart 2007 Pazar günü oynanan Ankaragücü - Beşiktaş maçında; Beşiktaşlıların hala unutmak istemedikleri 8-0’lık maçın acısı ve Bursaspor - Ankaragücü dostluğuna gönderme yapmaları iyiden iyiye gerilen sinirleri koparıyor ve olaylar çığırından çıkıyor.. Diğer tarafta onlara en yakın konumda bulunan sol kapalı tribündeki Ankaragücü’lüler ile Ankara’da yaşayan, Ankaragücü’nü yalnızca bu maçta değil, tüm maçlarında destekleyen ve üç sezon önce Beşiktaş yüzünden küme düştüklerini düşünen Bursasporlular. Beşiktaşlı taraftarın kışkırtmasıyla karşılıklı el hareketleri, sataşmalar, küfürleşmeler başlıyor. Ankaragücü’lüleri emniyet kuvvetleri engellerken Beşiktaşlılar polislerin gözü önünde rakip tribünle aralarında bulunan tellere kadar gelerek icraatlerine devam ediyor. Nihayet polisin sert müdahalesiyle olaylar yatışıyor.
Maçın son dakikalarında Beşiktaş attığı golle Ankaragücü’nü mağlup ediyor. Ve nihayet şeref tribünündeki Beşiktaş’lılar da sahneye çıkıyor. Hayal kırıklığı yaşadığı için kışkırtılmaya son derece açık durumdaki Ankaragücü taraftarını tahrik ederek yaşanacak olayların fitili ateşliyor. Ankara’daki her maç sonunda uygulanan önlemler doğrultusunda tribünde bekletilen Beşiktaşlılar ile tribünü boşaltmakta olan Ankaragücü’lüler arasında küfürleşmeler, yabancı madde atmalar tekrar başlıyor. Stad dışı ise tam bir savaş alanı. Beşiktaşlıları bekleyen Ankaragücü’lüler ile polis çatışıyor. Bazı toplumsal olaylarda olduğu gibi polis yine ve anlamsız orantısız güç kullanıyor. Cop darbeleriyle yere düşene bir tekme daha vuruyor, olay hemen önünde cereyan ederken 100 metre ötedeki stad çıkışına gaz bombası atarak sessizce stadı terk eden yüzlerce insanı perişan ediyor. Biber gazının etkisiyle öksürük ve göz yaşlarına boğulan insanlar perişan vaziyette dağılırken, polis hala sanki adam dövme işini götürü almışçasına aman eksik adam dövmeyeyim edası ile boyuna copunu kullanmaya devam ediyor..

Ankaragücü – beşiktaş maçı sonrası çıkan bu olayların tasvip edilecek yanı yok tabiiki ama bu polisin orantısız güç kullanma tavrının tasvip edilecek yanı var mı acaba? Sanki olayların bu noktaya geleceği bilinmezmiş gibi hazırlıksız ve ne yapacağını önceden planlamamış gibi bir tavır takınması konusunda polise ne demek gerek acaba?

Bütün bu karmaşa, bu harbede bir şekilde yaşanıyor; ama, ortada bir sahne var ki bu sahne kimsenin yıllarca unutamayacağı bir sahnedir. Polisin; nasıl eğitimsiz olduğunu yada başka bir deyişle de çağdaş eğitim yoksunu olduğunu ortaya koyuyor. Şimdi genç bir Ankaragücü’lü taraftar kaçmaya çalışıyor ama nereye; kaçabilmek mümkün mü? Coplanarak dövülüyor ve dizlerinin üzerine çökertiliyor bazı polisler tarafından; ve nihayet ve son olarak, sanki Suudi Arabistan’da eğitilmiş celletlara taş çıkartacak şekilde doğulu, sanki bir Avrupa ülkesinde de teniste “backhand” tabir edilen vuruşun eğitimini almışcasına batılı bir görünüş ile bir polis sahneyi tamamlıyor ve bu genç taraftarın ensesine öylesine vuruyor ki taraftar artık komalık. İşte bu sahne bile başlı başına polisin ne kadar hazırlıksız olduğunu ve bazı toplumsal olaylarda da özellikle nasıl orantısız güç kullandığının göstergesidir. Polisin buna benzer olaylarda göstereceği daha serinkanlı tutum hem kendilerine olan güveni pekiştirecektir, hem de vatandaşın onlara güveninin artmasına yol açacaktır.
Sn. Levent Kızıl açıklayın bakalım kim bu haraç veren hocalar ve futbolcular?

Bursaspor Kulübü Başkanı Sn. Levent Kızıl Fenerbahçe maçı sonrası; maç sırasında kendisini hedef alarak protesto eden önemli sayıda Bursaspor taraftarını hedef alarak, "Bursaspor takımı ve teknik heyeti, satılık değildir. 3-5 hokkabaz benim adıma karar veremez, Taraftar istedi diye, görevimi bırakmam. Ben hayatımda alacağım kararlara kendim karar veririm ve buna hiç kimse karışamaz, Her maç 1000 tane bedava bilet dağıtırsın, amigolara para dağıtırsın, amigolar futbolculardan ve hocalardan haraç alır. Bursaspor tesislerini amigolara açarsın, tesislerde amigolar cirit atar, o zaman iyi başkan olursun. Ben bunları hiç bir zaman yapmadım ve yapmayacağım” demiştir.

Şimdi bu açıklama neresinden bakarsanız bakın suçluluk psikozunun yarattığı gerginliğin neticesinde yapılmış olduğu açıktır.

Sn. Levent KIZIL;

1. Normal koşullarda asla kimsenin tasvip etmeyeceği şekilde sizi protesto eden seyircilere neden bu kadar kızıyorsunuz, bu taraftar ve seyirciler 23 maçtır arkanızda idiler o nedenle “hokkabaz” diye suçlamadınız, son 2 maçtır sizi protesto ediyorlar “hokkabaz” oluyorlar. Bu yaklaşım tarzınızı ben bir yerden anımsıyorum acaba tetikçiliğini yaptığınız Fenerbahçe Kulübünün Başkan'ından mı acaba yoksa içinde bulunduğumuz mart ayının kendileri için çok önemli olan yaratıklardan mı ?
2. “İstanbul k...... Levent Kızıl” diye bağırmaları elbette tüm sporseverleri üzmüştür; ama Sn. Kızıl Fenerbahçe’nin 100. yıl kutlamaları sırasında sizi hiç ilgilendirmesede sarf ettiğiniz sözlerin acaba hiç mi etkisi yoktur bu protestolarda?
3. “Maçı satanın a.... s." diye protesto eden taraftarların bunu maçın hemde 30. dakikası gibi Bursaspor’un etkili hatta baskılı olduğu anlarda yapılmış olması sizce çok mu anlamsız yoksa öyle mi algılanmasını istiyorsunuz Sn. Kızıl?
4. “Fenerli Başkan istemiyoruz” demelerimi sizi çok sinirlendirdi Sn. Kızıl? Sahi siz Fenerlbahçe’li değilsiniz de herkes sizi Fenerbahçe’li mi zannediyor? Eğer böyle bir durum varsa ki; gerçi çok açık bir şekilde var, neden bunu zımmen red etme gereği duyuyorsunuz? Hani demek istemiyorum ama gizli bir takım dolaplar çevirmek böyle olunca daha mı kolay oluyor diyede düşünmekten kendimi alamıyorum açıkçası Sn. Kızıl. Fenerbahçe’lilik taşıyamayacağınız bir yük ise de taşımazsınız olur biter ama siz ne yazık ki ne onu nede bunu yapmıyorsunuz? Sn. Kızıl davranışınız gibi de kafanızda karışık galiba. Zaten sizin kafanız hep karışık olmuştur ve korkarım ki size davranışı sufle edenler değişmediği sürece de olmayada devam edecektir. Bugün çıkar “adamlığın gereği Sn. Ulusoy’u destelemektir” dersiniz, sonra çıkar “ Federasyon istifa etmelidir” der ve Fenerbahçe Başkan’ının tetikçiliğine soyunursunuz, gerçi açıkça söyleyeyim mi Sn. Kızıl, biz sizi biliyoruz, bunların nasıl manevralar olduğunu burada anlatmak, hem bugünün konusu olmaması nedeni ile, hemde hukuk davalarına yol açması kaygısı ile şimdilik vazgeçiyoruz.
5. Sn. Kızıl; taraftarın “hokkabaz” olduğundan “istifa etmem” diyorsunuz ya, "Federasyon istifa etmelidir” dediğiniz zaman size de aynı uslupla cevap yazılmış olsa idi, nasıl karşılardınız acaba? Hani sakın ha onların içinde beni seçenler yoktur gibi açıklamalar da yapmayın olur mu? Eğer öyle olursa size; böyle düşünen ve bu tür davetlere katılan yüzlerce kongre üyesi sayabilirim.
6. “Her maç 1000 tane bedava bilet dağıtırsın, amigolara para dağıtırsın, amigolar futbolculardan ve hocalardan haraç alır. Bursaspor tesislerini amigolara açarsın, tesislerde amigolar cirit atar, o zaman iyi başkan olursun” demişsiniz ya, acaba Sn. Kızıl siz böyle bir başkan olmadığınızdan dem vurduğunuz halde bunun böyle olduğunu nasıl biliyorsunuz? Acaba bunu size başkalarımı anlatıyor? Yoksa aslında sizde böyle yapıyordunuz da; kayıkçı kavganız yüzünden, size karşı çıkan taraftar grubundan daha önce verdiklerinizi esirgemeye başladığınız için mi konuya çok hakimsiniz? Hangisi Sn. Kızıl hangisi? Açıklayın bakalım Sn Kızıl; hangi amigolar hangi hocadan hangi futbolculardan haraç almışlar? Yoksa “maksadını aşan bir açıklama oldu” mu diyeceksiniz kanıksandığı üzere? Ne diyeceksiniz tüm kamuoyu merak ediyor kim bu haraç veren hocalar ve futbolcular? Şimdi Sn. Kızıl sizin de Altay’ın düşürülmesi konusunda bir takım duygusal (!!!!!!!) faaliyetler içinde olduğunu söylerse seyirciniz ne diyeceksiniz? Bütün kamuoyu artık bu belaltına vurmanızdan sıkılmıştır, sıkıldık artık bu ucuz ve pespaye açıklamalarınızdan, artık buna bir son verin lütfen.
7. Bursaspor Kulübü Basın Sözcüsü Sn.Turgay Dursun'un da artık sizi desteklemediğini hissettiren açıklamalarda bulunmuş olmasını da, manidar bulmuyormusunuz acaba?
ŞAKŞAKÇI YADA TAKTAKÇI
Sn. Erman TOROĞLU, yine aziz yıldırım yalakalığı yapmış. Bir süredir Fenere yamanmıştı ya durdurak bilmiyor.
Bir dostun bu konuda Sn. Erman TOROĞLU'na yazdığı yazıyı aşağıda değişiklik yapmadan yayınlıyorum.
Sn. Toroğlu,
Levent Kızıl'a bu denli sahip çıkmanız, Kızıl'ın federasyon savaşında oynatıldığı koçbaşı rolü ile ilgili midir diye düşünüyorum. Gerçi, perde arkasını Aziz Yıldırım'ın çektiği tüm komplolar gibi bu girişim de hüsrana uğradı ama olsun... Böyleyse eğer, sizler diyet borcunuzu ödüyorsunuz demektir. Sizler derken, sizinle birlikte Kızıl'a sahip çıkanlardan sözediyorum. Mahmut Uslu, damat Ercan ve Hürriyet spor editoryası hep birlikte Kızıl şakşakçılığı yaptığınızı görüyorum... Can Bartu ile Altan Tanrıkulu ise maçı değerlendirmeye çalışmışlar. Anlaşılan onların komplolardan beklentileri ya da ödeyecek diyet borçları yok..

Sn. Toroğlu, Cumhuriyet gazetesi "maçı satanın a.... s....", "İstanbul k....Levent Kızıl", "Fenerli başkan istemiyoruz" tezahüratlarının maçın 30. dakikasından itibaren başladığını yazıyor. Biz de öyle duyduk. Oysa bu dakikalarda Bursaspor baskılı ve daha iyi oynuyor. Peki bu tezahürat neden öyleyse? Bir duyum mu var seyirciye ulaşan? Takımları baskılı ve maçı kazanmaya çok daha yakınken maç satmakla ilgili tezahüratların sebebi ne ola ki??

Oysa, belirlenenden çok daha fazla sayıda Fenerbahçe taraftarının üstelik bıçaklarıyla tribünlere sokturulduğunu ve bu çapulcuların yine kendi kendilerini bıçakladıklarını mutad olduğu üzere yine es geçmişsiniz. Başka stadlarda boşluklara oturulmasını bile eleştirirken, bu kanlı olaylara yine değinmemişsiniz. Ama hakemi de pek övmüşsünüz. Fenerbahçe'nin ilk golünden önce Kezman'a topu çıkaran Tuncay'ın faüllü hareketini elbette görmemişsiniz. Gece Maraton'da bu pozisyona "geçiniz" diyeceksiniz. Hay siz çok yaşayın Sn. Toroğlu.. Hay bu sahip çıktığınız hakemler de pek çok yaşasın...

Bu arada Bursa seyircisinin size küfür etmesi hiç hoş değil.. Bunu asla onaylamıyorum ve toplu izlediğim hemen tüm maçlarda yerli yersiz ve gerekli gereksiz size edilen küfürleri kendimce önlemeye çalışıyorum. Ama biraz da siz gayret gösterseniz Sn. Toroğlu..? Şakşakçılık uğruna çoğu zaman ölçüleri kaçırmasanız..?

Hayat sizi şakşakçılık ile taktakçılık arasında bir yere oturttu. Kader işte.. Hangisi daha çok kazandırıyor, bilmiyorum. Ama bence siz sanki daha iyi yerlere layıktınız..? Her neyse, yolunuz açık olsun Sn. Toroğlu... Allah tuttuğunuzu altın etsin.

Cumartesi, Mart 17, 2007

Sn. ALTAN TANRIKULU "NEDEN YAKIŞMASIN Kİ"

Aziz Yıldırım ile Sadrettin Saran tv ekranlarında kavga ettiler. Birbirlerine hakaretler ettiler. Tabii bu kavgada seviye filan aramak yersizdi. Altan Tanrıkulu , bu kavganın "ikisine de yakışmadı"ğını yazmış.. Neden yakışmasın..?
Bu konu üstüne bir dostun Sn. Altan Tanrıkulu'na hitaben kaleme aldığı yazıyı aynen yayınlıyorum.

Sn. Tanrıkulu,
Siz "İkisine de yakışmadı" buyurmuşsunuz ama bence ikisine de yakıştı. İkisi de bu zaten, Sn. Tanrıkulu. İkisi de kişiliklerinin, eğitim kalitelerinin ve kültür düzeylerinin gereğini yerine getiriyorlar. Ne bekliyordunuz bunlardan daha farklı?? Yıllardır ne gördünüz bunlardan da ne bekliyordunuz..? Neden şaşırdınız..?
Esasen bu seviyesiz tartışmada vurgulanması gereken nokta, tarz ve üsluplarının kendilerine yakışıp yakışmadığı değildi ki... Ortada bir transfer hikayesi var. Ve bu transfer hikayesinin ardında karanlık ve kirli noktalar var. Ama basın işin bu tarafını gizliyor maalesef... Konuyu "yakıştı-yakışmadı" perspektifine indirgiyor. Ve siz, farklı bir spor kişiliğine sahip olduğunu düşündüğüm siz bile konuya böyle yaklaşıyorsunuz...
Oysa bu seviyesiz tartışmayı dinleyen herkes, ne yapıldı ise Aziz Yıldırım'ın bilgisi dahilinde yapıldığını gayet açık bir şekilde gördü. Ne o kanal personelinin ve ne de diğer spor yazarlarının aklına işin mahiyetinin ya da perde arkasının irdelenmesi gelmedi.. Ne zamandan beri futbolcu alım satımı fatura ile yapılıyor Sn. Tanrıkulu? Ne zamandan beri Rusya'da kesilecek bir faturaya eklenecek KDV Türkiye'de mahsup ediliyor..? Aziz Yıldırım'ın konulara vukufiyetini buradan da mı anlayamıyor sevgili basınımız.? Yoksa, bilgisizlik ve kültürsüzlük himaye mi ediliyor.?
Sn. Tanrıkulu, Aziz Yıldırım, Moskova'ya giderek ödenen paranın Rus takımının kasasına girip girmediğini incelemeye bu kadar meraklı ise eğer, bir zahmet, Okocha ve Baliç'in transferlerinde o klüplerin kasalarından kaç para çıktığını da araştırıversin.. Fenerbahçe kasasına ne girdiği yazıldı basında ama bu futbolcuları alan klüplerin ne ödedikleri yazılmadı... Ne dersiniz, iyi bir inceleme konusu olmaz mı bu Sn. Tanrıkulu, sizce de..?
Her neyse, bence Sn. Tanrıkulu, Galatasaray'ın Avrupa başarılarının arkasında bilgili, kültürlü, dil bilen, akıllı ve uygar bir yönetim vardı. Başarıları getiren başlıca unsur buydu. Deyim yerinde ise, gerçek anlamda "burjuva" niteliklere sahip bu kişiler, bu meziyetleri ile Galatasaray'ın Avrupa yolunu planlayabildiler. "Burjuva" olmanın tersi ise "sonradan görme"liktir. Sonradan görmelerle , Fenerbahçe de dahil, hiçbir klüp kalıcı başarılara imza atamaz.. Fenerbahçe'nin temel sorununun bu olduğunu düşünüyorum. Fenerbahçe camiası klüplerini ele geçiren bu kliği uzaklaştırarak yerlerine bilgili, kültürlü, dil bilen, akıllı ve ufuk sahibi uygar bir "burjuva" yönetimini koyamadığı sürece hem bu seviyesizlik devam eder ve hem de sevgili Fenerbahçe'li dostlarımız daha çooook beklerler...
Bu vesileyle selamlar ve saygılar Sn. Tanrıkulu,

Çarşamba, Şubat 21, 2007

GALATASARAY KAOS TA MI ACABA

G.Saray'ın içinde bulunduğu durum bir kaos durumumudur değilmidir bilmiyorum ama. İçinde bulunulan durum her geçen gün sarı-kırmızılı camiadan bir şeyleri alıp götürüyor ve her alanda rahat nefes almasını engeller biçime dönüşüyor. Çok değil bundan sadece 8 yada 10 sene önce yaşananları büyük bir övgü ile anarken bu durum 2000 yılında da UEFA kupasının alınması ile taçlandırılarak bir dünya markasına doğru adım atılmış idi. Şimdi bakıyorum da bunca yıllık çınara herkes birşeyler söylüyor, ancak bu durum görünen o ki kulübü yönetenleri pek fazla sarsmışa benzemiyor, 100 yılını devirmiş bu kulübe her türlü nezaketten uzak davranış yapılıyor ve de özellikle basında Fenerbahçenin saldırgan tutumu ile tanınmış kliğinin kah etkisindeki kah memuriyetindeki bir takım kalemler itilmiş kakılmış muamelesi çekmeye çalışıyorlar ama yönetimden vede özellikle de başkandan ses yok sadece günü kurtarmak ve geçiştirmek adına flaş transferlerden bahsediliyor. Bu yaşananlar ise on milyonları bulan Galatasaray camiasını ve taraftarlarının kalbi kırık boynu bükük bir şekilde kalmasına neden oluyor.
Galatasaray; lidersiz, korumasız, umutsuz ve hedefsiz bir şekilde yönetilmeye alışık değildir ve olmamalıdır. Mevcut yönetim ne yaparsa yapsın, Galatasaray düşmanları nasıl saldırırsa saldırsın, Galatasaray halen bu ülkede sporda marka olabilmiş ve marka olmaya devam eden yegane kulüptür bunun değerini bilmeyenlere ve gereğini yerine getir(e)meyenlere ve hatta bunun sorumluluk ve ağırlığını taşı(ya)mayanlara Şanlı Galatasaray camiası gereken dersi verecektir . Futbol federasyonu Başkanı Sn. Haluk Ulusoy Galatasaray başkanını hedef aldığı açıklamasında dansöz sözünü kullanıyor, Fenerbahçe kenardan kıs kıs gülerek Kulüpler Birliği Başkanı cazibesine kapılmış başkana ve yönetimine ve camiasına taktik ve stratejisi belli mahfillerde hazırlanmış inanılmaz saldırılar düzenliyor, Trabzonspor kulübü 2. başkanı inanılmaz iddialarda bulunuyor, Ankaragücü kulübü Başkanı Sn. Cemal Aydın yenilir yutulur olmayan laflar ediyor, geçen yıldan bu yana ayyuka çıkan maddi yardım kampanyalarında bazı Fenerbahçe’liler adeta dalga geçerek kampanyaya katılıyorlar, Seyrantepe projesindeki gelişmelerden anlaşılıyorki iş ele yüze bulaşmış ve Fenerbahçe yönetimi resmi olarak kıskançlığınıda açığa vurarak hükümet nezdinde de olmak kaydı ile her türlü girişimde bulunuyor, başta Sn.Erman Toroğlu olmak üzere bir sürü hangi mahfillerde ve nasıl idmanlardan geçerek hazırlanan planlar çerçevesinde basının önemli bir bölümü de ( onlar gerçekte basın mensubu mudurlar oda ayrı ya) hergün yalan, yanlış düzmece, kurmaca şekilde başta borçlar abartılmak üzere aciz haberleri ön plana çıkartılıyor...

Peki yönetim ne yapıyor bütün bu saldırılar karşısında; sessizlik ... Ses çıkarılan konular ise de sonuçsuz hikayeler sanki Sn. Başkanın askerlik anıları ama hiç heyecansız tarafından...

G.SARAY sahada yener yenilir. 100 yılı aşkın şanlı Galatasaray tarihinde yengi ve yenilgililer hep birliktedir. Bu senede Şampiyon olmayabilir bu ülkede en fazla şampiyon olmuş takımın taraftarlarından bu konuda hiç bir çatlak ses çıkmayacağıda aşikardır. Şanlı Galatasaray Taraftarının aşkı kişilere değil; aşk, onların üzerilerinde taşıdıkları G.Saray formasında, kimliğindedir ve şanlı tarihindedir...

Bu durumdan kısa sürede çıkmanın yolu; G.Saray’ın geleceği ile ilgili en ufak bir planları olmadan zamanında sadece koltuk sevdasıyla, ‘Kulüp elden gidiyor’ yaygarasıyla seçim kazananların behemahal bu görevi bırakmalarıdır.



Sn. Hıncal ULUÇ
ÇOK OKUNAN YAZARIN GÜCÜ



Sabah Gazetesindeki köşesinde Sn. Hıncal Uluç buyurmuş ki “Çok okunan gazeteci olmak gazeteciyi güçlü kılıyor buda ne kadar okuyucuya ulaştığınıza bağlı”
Yani siz şimdi Okurdan güç alan bir yazarsınız ama cumhuriyet gazetesindeki herhangi bir yazar güçsüz. Kelimenin tam anlamı ile konuyu ters yüz ederek yazmışsınız Sn. Uluç. Ama maalesef gerçek o değildir bunu siz benden daha iyi bilirsiniz ama müthiş zekanız ile konunun üstüne dürbünü tersten tutarak konuyu bu hale getirmişsiniz, müthiş vallahi. Yani günlük ortalama 750.000 satan gazetenin yazarı gücünü okurdan alıyor yani güçlü ama günlük 50.000 satan gazetenin yazarları gücünü okurdan alamadığı içinde güçsüz. Vallahi bravo yani bu değerlendirme için ne demeli ki. O sizin güçsüz dediğinin hani tiraj ya kriter ( ne olur başka anlamda kullanılmıştır falan da demeyin ollur mu) sizin gazetelerinizin patronlarının tekliflerini kabul etse hemen güçlü olacaklar öylemi sevsinler sizi. Bakın şimdi mesela Sn. Hasan Cemal, Sn. Yalçın Doğan Cumhuriyet te kalsalar idi, Sn. Yavuz Donat , Sn. Taha Akyol tercümanda kalsalar idi okurdan güç alamayacakları için güçsüz gazeteci olacaklardı ama Sn. Ercan Saatçi gibi yazarlar çok okunabilme ihtimalleri olduğu içinde okurdan güç alarak güçlü yazarlar olacaklardı öylemi. Oysa onların gücünün nereden geldiğini ötekilerin güçsüzlüğünün nereden geldiğini bal gibi siz de bilirsiniz ama. ama. Ama.

Gazetecinin gücü neler yazdığı ve ne kadar etkili yazdığı ile ilgilidir, sizin daha önce çalıştığınız Cumhuriyet gazetesindeki durumunuzda böyle idi oradaki rahmetli Sn. Uğur Mumcu’nun da durumu öyle idi.
BEN SPORCUNUN ZEKİ, ÇEVİK AYNI ZAMANDA AHLAKLISINI SEVERİM

Bu günkü Hürriyet gazetesindeki habere göre; Cola Turka’nın dört büyük kulübün oyuncularının yer aldığı tanıtım filminin dün tanıtıldığı Swissotel’de basın mensuplarına demeç veren Fenerbahçe 2. başkanı Sn. Nihat Özdemir, Galatasaray’ın, Fenerbahçe’den Tuncay'ı alamayacağını söyledi.

Sn. Nihat Özdemir böyle konuşmakla yeni bir gündem yaratıp Fenerbahçe’nin muhtemel AZ Alkmaar yenilgisinde bu gündemle konudan sıyrılmayı planlıyor herhalde ama konu zannettiği kadar da kolay değil artık kendi taraftarlarından da ciddi oranda bir grup özellikle bu konuda eleştiriyor kendisini.

Ancak özellikle kendisinin ortaya attığı ve sanki Galatasaray kulübünden bazı yetkililer şu anda Fenerbahçenin lisanslı futbolcusu olan Tuncay’a teklif götürmüşler yada talip olmuşlar gibi. Böyle bir şeyin olamayacağını bir defa bilmiyor olması şüphesiz mümkün olmayan Sn. Özdemir’in bilmesi gereken bir konu varki, oda hiç bir şekilde Tuncay’ ın Galatasaray’ın kapısından içeriye giremeyeceği gerçeğidir. Hiç bir futbolcuya yakışmayacak bir şekilde sanki ilk defa Fenerbahçe Galatasaray’ı yeniyormuş gibi yada sanki hiç Galatasaray Fenerbahçe’yi yenememiş gibi bir yaklaşımla ve hiç olmayacak vede maalesef hiç bir ahlak ve izan sahibi birine yakışmayacak şekilde sokak çocuklarının maçlarında bile görülemeyeceği üzere aptallık düzeyindeki sevinci ile “ne oldum budalası” olarak Galatasaray Stadında ve seyircisinin önünde inanılmaz bir provakasyon yaratan bir kişinin Galatasaray Kulübünde olması hiç bir zaman mümkün değildir ve bu sefer de olmayacaktır. Futbolculuğu bu kadar pespaye duruma düşüren Tuncay “taş yerinde ağırdır” sözünün gereği olarak yerinde kalsın, zaten oraya da çok yakışıyor açıkçası. Bu nedenle Sn. Özdemir’in herhangi bir korku ve kaygıya kapılmamasını kendi sağlığı açısından tavsiye ederim.

Ancak bu tür provakatif hareketleri hangi futbolcu yada futbol adamı yaparsa yapsın kendisine Yüce Atatürk’ün veciz sözü “ben sporcunun zeki, çevik aynı zamanda ahlaklısını severim” hep hatırlatılmalıdır.

Cumartesi, Şubat 17, 2007

KAYIKÇI KAVGASI ve BİNDİRİLMİŞ KITALAR
Bir dostumun yayınlamam isteği ile gönderdiği yazısını aşağıda hiçbir değişiklik yapmadan yayınlıyorum. Teşekürler dostum Sn. Tahsin uslu kalemine sağlık

Sn. Ali Şen ile başlayan ve Sn. Aziz Yıldırım ile devam eden kayıkçı kavgasının amacı yalnızca rating yükseltmek. Hesapsız harcamalarına rağmen sportif planda yıllardır başarı yakalayamayan ve bu nedenle de taraftar sayısı hızla gerileyen Fenerbahçe camiası abes konularla iştigale devam ediyor. Şantajlarına boyun eğmeyen kim varsa tehdit ediyorlar ve türlü entrikalarla yıldırmaya çabalıyorlar. Sn. Ali Şen'in zamanında Fenerbahçe klubü üyesi Sn. Şenes Erzik beye yaptığı neyse bugün Sn. Aziz Yıldırım'ın Sn. Haluk Ulusoy'a yaptığı da aynı. Önce ortalığı bulandırıyorlar, ufuksuzluklarının ya da bilgisizliklerinin yolaçtığı sportif başarısızlıklarının nedenini federasyon başkanlarına yüklüyorlar ve sonra da bulanık suda balık avlamaya çalışıyorlar.
Sn. Ali Şen, Sn. Şenes Erzik'i göndermekle övünüyordu, peki kim kaybetti Sn. Şenes Erzik'in ayrılmasıyla..? Peki ya sonrasında federasyon başkanı seçtirdikleri Sn. Abdullah Kiğili neden kalıcı olamadı o mevkide.? Neden apar topar koltuğu bırakıp kaçmak zorunda kaldı.? Fenerbahçe klubü üyesi Sn. Abdullah Kiğili acaba Sn. Ali Şen'in hangi baskılarına dayanamadı da bıraktı kaçtı.? Sn. Bilgin Gökberk veriyor cevabı; hem Şenes beyi ve hem de Abdullah beyi Fenerbahçe'nin gönderdiğini yazıyor (16 Şubat 2007). Nedir peki dertleri.? Ne istiyorlar da olmuyor acaba?
Bu sorunun cevabını bulmak gerekiyor. Tesadüf müdür bu kadarı? Üç federasyon başkanı da bunlara düşman...!! Üstelik bunların üçünü de kendileri seçtirdiler ve bunların ikisi de kendi klüplerinin üyeleri..
Öyle anlaşılıyor ki, Fenerbahçe klübüne yıllardır musallat olan ve muhtemeldir ki bu işten çesitli çıkarlar da sağlayan bir klik, futbolü kendi kişisel hesapları için sabote etmekten çekinmiyor.
Bu klik şimdi de Sn. Haluk Ulusoy ile uğraşıyor. Federasyon başkanı maçlarına gelsin istemiyorlar ve adamı açıkça tehdit ediyorlar. Sn. Haluk Ulusoy maça gelecek olursa güvenlik problemi doğacak, öyle anlaşılıyor.
Basın, bir iki onurlu ses dışında bu tehdide zaten boyun eğmiş durumda.. Sn. Erman Toroğlu "sıkar, diye yazıyor, Haluk Ulusoy'un maça gelmesi..". Sn. Ogün Altıparmak ise, bir televizyon programında Fenerbahçe yönetiminin böyle bir ayıp yapmayacağını ama taraftardan baskı geldiğini belirtiyor ( ! ). Hani taraftar öpmek istese öptürmekte beis görmüyor Ogün bey. Ortalık toz duman. Tek tük cılız ses dışında basın Fenerbahçe yönetimini ele geçiren bu kliğe "Beyler, ne yapıyorsunuz? Ciddi olun biraz. Federasyon başkanını tehdide hakkınız yok" diyemiyor. Akıl zayi olmuş.
Kontrolü iyice yitirmiş klik ise zıvanadan çıkmış, kendilerini akıl yoluna davet eden tek tük cılız sese saldırıyor. Sanki "deli dana" virüsü futbola bulaşmış gibi.. Bu hengame içinde Fenerbahçe AZ Alkmaar ile oynuyor ve rakibinin elinden güç kurtuluyor. Ve tribünlerde beklenen görüntüler. Sn. Haluk Ulusoy'un maça gelme ihtimaline karşı hazırlıklar eksiksiz yapılmış ve bindirilmiş kıtalar önceden tribünlere yerleştirilmiş. Silahları, bıçakları, pankartları herşeyleri tamam, donanımlarında eksik yok.. Muhtemelen yüklüler de... Çünkü yerlerinde duramıyorlar. Sn. Haluk Ulusoy gelmediyse gelmesin, bu defa kendi aralarında başlıyorlar. Verilen ilaçlar etkisini gösteriyor olmalı ki, silahlar patlıyor, bıçaklar batırılıyor, kendi kendilerini telef etmeye başlıyorlar.
Peki ya bir de Sn. Haluk Ulusoy maça gitse idi, neler olacaktı.? Acaba bu klik bu sorunun cevabını da düşünmüş müydü.? Hiç sanmıyorum.. Onlar, kişisel problemlerini, yetersizliklerini ve komplekslerini tatminle meşguller. Futbolun temeline koydukları dinamit bir gün kendilerini berhava edene kadar da bu yoldan geri adım atabileceklerinin işaretleri görünmüyor. Bunların iflah olacağı yok..
Çare, bu kliğin kurduğu komploları boşa çıkaracak kadar aklı başında ve sağduyulu Fenerbahçe seyircisinde. Bu kitlenin ağırlığını koyması ve klüplerini ele geçiren bu kliği etkisiz hale getirmesi şart. Başkaca bir çözüm görünmüyor. Sn. Haluk Ulusoy gitse ve yerine Sn. Hamdi Akın gelse ne olacak.? Hiç kuşkunuz olmasın ki yarın Sn. Hamdi Akın da kendi klübüne lanet okuyacak noktaya gelecek ya da getirilecek.
Çözüm bu yüzden federasyonu seçimlere götürmekte değil, bu kliğin behemahal Fenerbahçe yönetiminden uzaklaştırılmasındadır. Fenerbahçe taraftarının akil olup olmadığının ölçütü budur. Fenerbahçe taraftarı ve camiası bunu başarırsa futbola dostluğu yeniden getirecektir. Fenerbahçe gibi bir camianın bu kliğin elinde oyuncak olması da esasen hem hoş değildir ve hem de böyle büyük bir camiaya yakışmamaktadır.

Pazar, Ocak 28, 2007

SN. ERMAN TOROĞLU NA AÇIK DAVET
Sn . Toroğlu

"MAÇIN kahramanı yine İsmet Arzuman'dı. Dakika 35: Hürriyet bir hava topunda Song'a faul yapıyor. Arzuman da doğru olarak faul düdüğünü çalıyor.
Pozisyona sinirlenen Song, kungfu filmlerindeki sahneleri aratmayacak bir hareketle sağ ayağının tabanıyla Hürriyet'in omuzuna giydiriyor. Alın bu görüntüyü, FIFA'nın veya UEFA'nın hakem seminerine götürün, oynatın. Eğer bir tane hakem sarı kart verirse, ben bu yorumculuğu bırakırım. Dünyanın nerelerinde olursa olsun, bu görüntüyü oynatın, bırakın bir hakemi, normal bir futbol seyircisi bile buna sarı vermez. Peki İsmet Arzuman neden veriyor? Neden, biliyor musunuz? Pozisyon olur olmaz kırmızı kart gösterecekken başlıyor düşünmeye, meşhur eyyam düşüncelerine... "
diye buyurmuş ve
"G.Saray, Ankaraspor'u yener, mağlup olur, berabere kalır. Bunlar bizi ilgilendirmez. Kuralı, iki takıma da bütün futbolculara da eşit uygulayacaksınız. Ondan sonra hakem olacaksınız. "
diye de devam ederek sanki tarafsız bir yorumcu gibi davranmışsınız . Gerçi bu sizin inanılmaz Galatasaray düşmanlığınızdan olduğundan tarafımızca anlaşılır olmalı ama bazen gerçekten bardağı taşırıyorsunuz.

Peki kardeşim o zaman aynı hakeme Ankaraspor ceza sahası içerisinde kesici ve delici madde haricinde her türlü futbol dışı defansif davranışı özellikle de HAKAN ŞÜKÜR e gösteren BATAK a kart göstermedi diye neden bir şey demiyorsun. Bunu asla da söylemeyeceksin bunu biliyorum ama yeter artık alıntı yaptığım ilk paragrafınızda dediğiniz üzere siz yorumculuğu bırakın. Sizin futbolculuğunuza da hakemliğinize de yorumculuğunuza da iyi bilen biri olarak Galatasaray sizin transferinizi futbolculuğunuz dönemimde yarıda bıraktı diye de ilelebet Galatasaray düşmanlığı yapacaksınız diye bir kural yok. Ayrıca hakemliğiniz dönemimde erkek papatya olarak hayata geçen ilk hakem olma ünvanını da elinde bulunduran biri olarak eyyamı bu ülkede sizden daha iyi bilen birinin olduğunuda zannetmiyor ve ayrıca UEFA ya size rüşvet teklif ettiklerini de miktarı az bulduğunuz ve ihbar ettiğiniz konusunda dedikoduların da olduğunu belirtmek istiyorum. Lütfen elimizde Digitürk gibi bir silahın olmadığından ve sizi mecburen dinlediğimizden sakın zannetmeyin ki herkes sizin yaptıklarınızı ve taraflılığınızı bilmiyor. O maçlarda tarafınıza yapılan tezahuratlarında bir sebebi olduğunu düşünmenizi size hasseten tavsiye ederim.

Saygılarımla

Çarşamba, Ocak 24, 2007

FUTBOL FEDERASYONU SEÇİMLERİNİ NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ

Ülkemizde cirosu yıllık yaklaşık 475-500 milyon dolar civarında olan futbolda, yıllık gelir gider toplamı (bütçesi) yaklaşık 145 milyon, Bilanço büyüklüğü ise yaklaşık 135 milyon YTL’na ulaşan TFF’nin seçimlerinin önemi; siyasilerin Sivil Toplum Kuruluşlarını denetim altına almak istemesinin yanında da, bütçe büyüklüğü ile de bazılarının gözünü kamaştırmasındadır.
Bunun fiili anlamı ise;
Türkiye Futbol Federasyonu'nun başına geçecek isim, yıllık cirosu yaklaşık 700 milyon YTL'ye bilanço büyüklüğü ise yaklaşık 135 milyon YTL'ye ulaşan TFF'yi yönetecek demektir.
Aşağıdaki tabloda Türkiye Futbol cirosunu oluşturan ana kalemlerin ve yaklaşık bedellerin bulunduğu tablo incelenince herşey daha gerçekçi ve hatta göz kamaştırır biçimde görülmektedir.

Türk futbol pastasının büyüklüğü Tutar (milyondolar) Toplam gelirdeki payı (%)
TV yayın hakları 140 ml $ 30%
Süper Lig isim hakkı 20 ml $ 4%
Tribün gelirleri 70 ml $ 13%
Sponsor gelirleri 75 ml $ 16%
Saha içi reklamları 55 ml $ 12%
Türkiye Kupası isim hakkı 15 ml $ 3%
Diğer 100 ml $ 22%
TOPLAM 475 ml $ 100%

Bu çerçeveden hareketle; TFF’nin son 10 yıllık gelir ve giderlerini yıllık ortalama döviz kurlarına göre incelediğimizde ise;
• TFF gelirlerini yaklaşık 480 kat arttırabilirken, giderlerindeki artışın 670 kat gerçekleşmesini engellememiş olduğunu yada engelleyemediğini,
• Son 10 yıllık dönemde TFF’nin ortalama yıllık gelirleri yaklaşık 50 milyon dolar olarak gerçekleşirken; yıllık gider ortalamasının ise yaklaşık 40 milyon dolar civarında olduğunu,
• TFF’nin 10 yılda ortalama yıllık yaklaşık 10 milyon dolar bütçe fazlası ile dönemlerini kapattığını, tespit etmekteyiz.
Bu tablo TFF’nin futboldan elde ettiği kaynaklarını, futbolun gelişimine yönelik harcamak yerine, finansal getiri elde etmek amacıyla nakitte kalmayı tercih eden, verimsiz bir stratejiye yöneldiğini gösteriyor.

Futbolun telaffuz ettirdiği rakamların bu düzeye ulaşması ve ulaştığı kitle, transferler, merchandise ürünleri, medya ve reklamcılık ve sponsorluk sektörleri ile de yoğun ilişki içine girmesi onu bacasız sanayi olarak adlandırılır hale getirir ve artık bir eğlence olmaktan öte çok ciddi bir iş kolu haline dönüşünce de başlı başına bir güç olan futbol karşılıklı iki takımın mücadelesinin ötesinde bir olgu haline gelir ve nihayetinde de tüm bunlar futbolun yasadışı ellerle yönetilmesi sorununu da ciddi derecede gündeme oturtur. Geçtiğimiz dönemde "Futbol ne?" sorusuna en iyi yanıtlardan birini de, "Kara parayı aklamak için en cazip alan futboldur. Futbolda hem şike hem de kara para var," diyen UEFA Genel Sekreteri Lars-Christer Olsson verir ve tarafımızca da yukarıda savlanan durumun en iyi dayanağını oluşturur.

Peki ekonomik boyutu bu denli göz kamaştırıcı olan futbolun ulaştığı kitlelerin büyüklüğü de ilaveten göz önüne alınınca Federasyonda seçim isteyen yada istemeyen tarafların birbirlerine karşı bu kadar agresif, bu kadar insaftan uzak saldırıyor olmaları da futbolun ekonomi politiğini oluşturuyor olsa gerek.

Pazartesi, Ocak 22, 2007

AKP HÜKÜMETİ FUTBOLA SİYASET KARIŞTIRMIYORMU?

Kendilerini çok rahatlıkla basın mensubu zanneden bazı kişilerin AKP Hükümetinin TFF Seçimlerine siyaseti karıştırmadığı daha da ötesi seçimlere karışmadığını iddia etmelerini büyük bir hayret ve şaşkınlıkla izlemekteyim.
Bu basın mensubu olduğunu iddia eden zat ı muhteremlere kısa kısa bazı hatırlatmalar da bulunmak artık kaçınılmaz olmuştur.
Henüz 2006 yılının başları ve Spordan Sorumlu olması gereken Devlet Bakanı diyor ki ; “Federasyon başkanı üniversite mezunu olmalı, mahkemeyi yadırgadım.’ Başbakan Yardımcısı Sn. Mehmet Ali Şahin’in bu açıklaması, Futbol Federasyonu seçimlerinin siyasetin müdahalesine ne kadar açık olacağının tamda habercisi idi. 19-20 Ocak tarihlerinde yapılan Futbol Federasyonu Başkanlığı seçimleri için Sn. Haluk Ulusoy’un önünün açılması yönünde Kulüpler Birliği’nin Sn. Ulusoy lehine aldığı karar Spordan Sorumlu olması gereken Devlet Bakanı Sn. Mehmet Ali Şahin’i rahatsız etmişti. Yine bu dönemde Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun Sn. Ulusoy dönemine ilişkin usulsüz hazırlandığı iddia edilen raporları basına sızdı. Belli ki birileri Ulusoy’a karşıydı. Bakan Sn. Şahin ardından bir televizyon kanalına “Kendisinin aklanması gerektiğini düşünüyorum. Aklanmadan aday olmamalıdır.” diyerek Sn. Ulusoy’a tepkisini yeniledi. Başbakan Sn. Recep Tayip Erdoğan’ın İstanbul’da Kayseri takımlarının Onursal Başkanı Sn. Mehmet Özhaseki ile bir araya gelmesinin ardından iki Kayseri takımı da seçimlerde Sn. Ayhan Bermek’i destekleyeceğini açıkladı. Oysa 6 Ocak’ta Kayseri Erciyesspor İkinci Başkanı Sn. Erol Bedir’in görüşleri şöyleydi: “Talebimiz, Kulüpler Birliği toplantısındaki temayül yoklamasının da dikkate alınarak Sn. Haluk Ulusoy başkanlığında bir yönetim oluşturulmasıdır.”Başlangıçta kulüplerin pek ilgi göstermediği Sn. Ayhan Bermek ise kulis faaliyetlerini hızlandırdı. Sn. Bermek’in kilit ismi ise AKP nin faal ismi olarak bilinen Sn. Hasan Doğan’dı. Siyasi baskılardan sonra Sn. Ulusoy’un çekilmesi bekleniyordu ama Süper Lig kulüplerinin desteği azalmasına rağmen Sn. Ulusoy adaylıktan çekilmiyordu.
19-20 Ocak tarihlerinde yapılan Futbol Federasyonu Başkanlığı’nı Sn. Haluk Ulusoy’un 211 delegenin oylarından 109'unu, Sn. Ayhan Bermek ise 102'sini aldı Ve ne oldu ise ondan sonra oldu.
Bu saatlerde TBMM CHP İstanbul Milletvekili Sn. Berhan Şimşek, Bakan Sn. Şahin’i futbola siyaseti alenen alet etmesinden ötürü istifaya davet ediyordu. Sn. Şimşek’e cevap için kürsüye gelen Sn. Şahin, : “İstifa etmeyeceğim. Türkiye Futbol Federasyonu yasasının 31. maddesinin bana verdiği yetkiye dayanarak olağanüstü genel kurulu toplayacağım. Bunu temiz toplum adına yapacağım” kendini savunmuştur.
Yine aynı saatlerde seçimi Sn. Ulusoy’un kazandığını öğrenen Başbakan Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın morali Sn. Ulusoy’un kazanmasına mı yoksa Bakan Sn. Şahin’in bu süreci iyi idare edememesine mi morali bozulmuştu? bilinemedi. Ama bu maçı da burada bitirmeme kararı alındığı belli idi...Ankara Cumhuriyet Savcısı Sn. Abdullah Ayhan Şan bir kez daha “Kurum parasını, kendileri veya başkalarının çıkarı için harcadılar” diyerek aynen 2001’deki İlk davada üstelik 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararının “Beraat” olmasına karşın Sn. Haluk Ulusoy hakkında dava açtı.
Nihayet yapılan çalışmalarda son aşamaya gelindi ve başta Fenerbahçe Yönetimi ve onlarının silahşörü durumundaki Bursaspor kulubu başkanı Sn. Levent Kızıl olmak üzere AKP nin bünyesindeki Onursal Başkanlar öncülüğünde bir yıl geçmeden seçim aşamasına gelindi.
Tam da bu arada Başbakan Sn. Recep Tayyip Erdoğan, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Melih Gökçek'in Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı'na aday olmak istediğini, ancak bunu engellediğini de açıkladı.
Futbol Federasyonu'nda geçmiş dönemlerde başkanvekilliği yapan ve Sn. Haluk Ulusoy'un tekrar Federasyon Başkanı seçilmesini istemeyen Sn. Hasan Doğan ile ilgili tartışmaların sorulması üzerine de Sn. Erdoğan, şunları kaydetti:
"Hasan Doğan benim aile dostum. Daha önce Futbol Federasyonu'nda başkan yardımcılığı yaptı. Bundan önceki seçimde de aday oldu. Hasan Doğan, AKP'nin faal bir görevlisi, elemanı, yöneticisi değil. Tam aksine federasyonda görev almış ve o dönemde başarılı çalışmaları olmuş bir arkadaşımız.”
Başbakan Sn. Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Futbol Federasyonu ile uzaktan yakından hiçbir alakası olmadığını ATV'de yayınlanan Teke Tek programında, "Futbol Fedarasyonu'nda ne olacak, yaşanan tartışmalar var" sorusu üzerine, "Futbol Federasyonu ile ilgili olarak benim partimin ilgisi sadece onursal başkan konumunda olan belediye başkanlarından kaynaklanıyor. Bunun dışında kesinlikle benim partimin Futbol Federasyonu ile uzaktan yakından hiçbir alakası olamaz" diye konuşarak hedef şaşırtmaya da devam ederek ve diğer taraftan da AKP grubunda Türkiye Futbol Federasyonu seçimleri ile ilgili bir milletvekilinin yazılı olarak ilettiği "Federasyon seçimini gündeme getiren" önerisini yanıtlayan Sn. Erdoğan, isim vermeden seçimlerde Sn. Haluk Ulusoy'u destekleyen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Melih Gökçek'i eleştiren Sn. Erdoğan, "Bazıları çok yanlış işler yapıp karşı tarafta yer aldı. Onlarla birlikte hareket etti.” diyerek de konu ile ilgili olarak ne kadar merak ve taraf olduğunu alenen beyan etmiştir.
Sn. Erdoğan, AKP hükümetinin Futbol Federasyon seçimine müdahale etmesini eleştiren ve bugüne kadar futbolla ilgili önemli saptamalar yapmayan 9. Cumhurbaşkanı Sn. Süleyman Demirel'e de: "Türk siyasetinin duayeni olarak geçinenler sivil toplum örgütlerini istedikleri gibi kullandı. Şimdi bu şekilde konuşması yanlış." Diyerek sivil toplum örgütleri için nasıl bir çalışma yürüttüklerini ve dahası yürütecekleri konusunda da önemli ipuçları vermiştir.
Ve son olarakta Futbol Federasyon Başkanlığı için adı gündeme gelen Fenerbahçe’nin adı şike dedikodularına karışan eski yöneticilerinden Sn. Hamdi Akın'a bazı kulüplerin karşı olmasını da bir fırsat bilerek ve el altından sanki anlaşılmıyor gibi de Ankaraspor Başkanı Sn. Hilmi Gökçınar'ın adaylığını ısıtmaktadırlar.
Şimdi size bir kez daha sormak istiyorum siz kendinizi basın mensubu zanneden muhteremler; bu, hükümetin TFF seçimlerine karışmaması durumu ise eğer, karışması durumu nasıl olur konusunda köşelerinizde birer senaryo yazarsanız biz de bu vesveselerimizden kurtulur rahatlarız hiç olmazsa...