Çarşamba, Şubat 21, 2007

GALATASARAY KAOS TA MI ACABA

G.Saray'ın içinde bulunduğu durum bir kaos durumumudur değilmidir bilmiyorum ama. İçinde bulunulan durum her geçen gün sarı-kırmızılı camiadan bir şeyleri alıp götürüyor ve her alanda rahat nefes almasını engeller biçime dönüşüyor. Çok değil bundan sadece 8 yada 10 sene önce yaşananları büyük bir övgü ile anarken bu durum 2000 yılında da UEFA kupasının alınması ile taçlandırılarak bir dünya markasına doğru adım atılmış idi. Şimdi bakıyorum da bunca yıllık çınara herkes birşeyler söylüyor, ancak bu durum görünen o ki kulübü yönetenleri pek fazla sarsmışa benzemiyor, 100 yılını devirmiş bu kulübe her türlü nezaketten uzak davranış yapılıyor ve de özellikle basında Fenerbahçenin saldırgan tutumu ile tanınmış kliğinin kah etkisindeki kah memuriyetindeki bir takım kalemler itilmiş kakılmış muamelesi çekmeye çalışıyorlar ama yönetimden vede özellikle de başkandan ses yok sadece günü kurtarmak ve geçiştirmek adına flaş transferlerden bahsediliyor. Bu yaşananlar ise on milyonları bulan Galatasaray camiasını ve taraftarlarının kalbi kırık boynu bükük bir şekilde kalmasına neden oluyor.
Galatasaray; lidersiz, korumasız, umutsuz ve hedefsiz bir şekilde yönetilmeye alışık değildir ve olmamalıdır. Mevcut yönetim ne yaparsa yapsın, Galatasaray düşmanları nasıl saldırırsa saldırsın, Galatasaray halen bu ülkede sporda marka olabilmiş ve marka olmaya devam eden yegane kulüptür bunun değerini bilmeyenlere ve gereğini yerine getir(e)meyenlere ve hatta bunun sorumluluk ve ağırlığını taşı(ya)mayanlara Şanlı Galatasaray camiası gereken dersi verecektir . Futbol federasyonu Başkanı Sn. Haluk Ulusoy Galatasaray başkanını hedef aldığı açıklamasında dansöz sözünü kullanıyor, Fenerbahçe kenardan kıs kıs gülerek Kulüpler Birliği Başkanı cazibesine kapılmış başkana ve yönetimine ve camiasına taktik ve stratejisi belli mahfillerde hazırlanmış inanılmaz saldırılar düzenliyor, Trabzonspor kulübü 2. başkanı inanılmaz iddialarda bulunuyor, Ankaragücü kulübü Başkanı Sn. Cemal Aydın yenilir yutulur olmayan laflar ediyor, geçen yıldan bu yana ayyuka çıkan maddi yardım kampanyalarında bazı Fenerbahçe’liler adeta dalga geçerek kampanyaya katılıyorlar, Seyrantepe projesindeki gelişmelerden anlaşılıyorki iş ele yüze bulaşmış ve Fenerbahçe yönetimi resmi olarak kıskançlığınıda açığa vurarak hükümet nezdinde de olmak kaydı ile her türlü girişimde bulunuyor, başta Sn.Erman Toroğlu olmak üzere bir sürü hangi mahfillerde ve nasıl idmanlardan geçerek hazırlanan planlar çerçevesinde basının önemli bir bölümü de ( onlar gerçekte basın mensubu mudurlar oda ayrı ya) hergün yalan, yanlış düzmece, kurmaca şekilde başta borçlar abartılmak üzere aciz haberleri ön plana çıkartılıyor...

Peki yönetim ne yapıyor bütün bu saldırılar karşısında; sessizlik ... Ses çıkarılan konular ise de sonuçsuz hikayeler sanki Sn. Başkanın askerlik anıları ama hiç heyecansız tarafından...

G.SARAY sahada yener yenilir. 100 yılı aşkın şanlı Galatasaray tarihinde yengi ve yenilgililer hep birliktedir. Bu senede Şampiyon olmayabilir bu ülkede en fazla şampiyon olmuş takımın taraftarlarından bu konuda hiç bir çatlak ses çıkmayacağıda aşikardır. Şanlı Galatasaray Taraftarının aşkı kişilere değil; aşk, onların üzerilerinde taşıdıkları G.Saray formasında, kimliğindedir ve şanlı tarihindedir...

Bu durumdan kısa sürede çıkmanın yolu; G.Saray’ın geleceği ile ilgili en ufak bir planları olmadan zamanında sadece koltuk sevdasıyla, ‘Kulüp elden gidiyor’ yaygarasıyla seçim kazananların behemahal bu görevi bırakmalarıdır.



Sn. Hıncal ULUÇ
ÇOK OKUNAN YAZARIN GÜCÜ



Sabah Gazetesindeki köşesinde Sn. Hıncal Uluç buyurmuş ki “Çok okunan gazeteci olmak gazeteciyi güçlü kılıyor buda ne kadar okuyucuya ulaştığınıza bağlı”
Yani siz şimdi Okurdan güç alan bir yazarsınız ama cumhuriyet gazetesindeki herhangi bir yazar güçsüz. Kelimenin tam anlamı ile konuyu ters yüz ederek yazmışsınız Sn. Uluç. Ama maalesef gerçek o değildir bunu siz benden daha iyi bilirsiniz ama müthiş zekanız ile konunun üstüne dürbünü tersten tutarak konuyu bu hale getirmişsiniz, müthiş vallahi. Yani günlük ortalama 750.000 satan gazetenin yazarı gücünü okurdan alıyor yani güçlü ama günlük 50.000 satan gazetenin yazarları gücünü okurdan alamadığı içinde güçsüz. Vallahi bravo yani bu değerlendirme için ne demeli ki. O sizin güçsüz dediğinin hani tiraj ya kriter ( ne olur başka anlamda kullanılmıştır falan da demeyin ollur mu) sizin gazetelerinizin patronlarının tekliflerini kabul etse hemen güçlü olacaklar öylemi sevsinler sizi. Bakın şimdi mesela Sn. Hasan Cemal, Sn. Yalçın Doğan Cumhuriyet te kalsalar idi, Sn. Yavuz Donat , Sn. Taha Akyol tercümanda kalsalar idi okurdan güç alamayacakları için güçsüz gazeteci olacaklardı ama Sn. Ercan Saatçi gibi yazarlar çok okunabilme ihtimalleri olduğu içinde okurdan güç alarak güçlü yazarlar olacaklardı öylemi. Oysa onların gücünün nereden geldiğini ötekilerin güçsüzlüğünün nereden geldiğini bal gibi siz de bilirsiniz ama. ama. Ama.

Gazetecinin gücü neler yazdığı ve ne kadar etkili yazdığı ile ilgilidir, sizin daha önce çalıştığınız Cumhuriyet gazetesindeki durumunuzda böyle idi oradaki rahmetli Sn. Uğur Mumcu’nun da durumu öyle idi.
BEN SPORCUNUN ZEKİ, ÇEVİK AYNI ZAMANDA AHLAKLISINI SEVERİM

Bu günkü Hürriyet gazetesindeki habere göre; Cola Turka’nın dört büyük kulübün oyuncularının yer aldığı tanıtım filminin dün tanıtıldığı Swissotel’de basın mensuplarına demeç veren Fenerbahçe 2. başkanı Sn. Nihat Özdemir, Galatasaray’ın, Fenerbahçe’den Tuncay'ı alamayacağını söyledi.

Sn. Nihat Özdemir böyle konuşmakla yeni bir gündem yaratıp Fenerbahçe’nin muhtemel AZ Alkmaar yenilgisinde bu gündemle konudan sıyrılmayı planlıyor herhalde ama konu zannettiği kadar da kolay değil artık kendi taraftarlarından da ciddi oranda bir grup özellikle bu konuda eleştiriyor kendisini.

Ancak özellikle kendisinin ortaya attığı ve sanki Galatasaray kulübünden bazı yetkililer şu anda Fenerbahçenin lisanslı futbolcusu olan Tuncay’a teklif götürmüşler yada talip olmuşlar gibi. Böyle bir şeyin olamayacağını bir defa bilmiyor olması şüphesiz mümkün olmayan Sn. Özdemir’in bilmesi gereken bir konu varki, oda hiç bir şekilde Tuncay’ ın Galatasaray’ın kapısından içeriye giremeyeceği gerçeğidir. Hiç bir futbolcuya yakışmayacak bir şekilde sanki ilk defa Fenerbahçe Galatasaray’ı yeniyormuş gibi yada sanki hiç Galatasaray Fenerbahçe’yi yenememiş gibi bir yaklaşımla ve hiç olmayacak vede maalesef hiç bir ahlak ve izan sahibi birine yakışmayacak şekilde sokak çocuklarının maçlarında bile görülemeyeceği üzere aptallık düzeyindeki sevinci ile “ne oldum budalası” olarak Galatasaray Stadında ve seyircisinin önünde inanılmaz bir provakasyon yaratan bir kişinin Galatasaray Kulübünde olması hiç bir zaman mümkün değildir ve bu sefer de olmayacaktır. Futbolculuğu bu kadar pespaye duruma düşüren Tuncay “taş yerinde ağırdır” sözünün gereği olarak yerinde kalsın, zaten oraya da çok yakışıyor açıkçası. Bu nedenle Sn. Özdemir’in herhangi bir korku ve kaygıya kapılmamasını kendi sağlığı açısından tavsiye ederim.

Ancak bu tür provakatif hareketleri hangi futbolcu yada futbol adamı yaparsa yapsın kendisine Yüce Atatürk’ün veciz sözü “ben sporcunun zeki, çevik aynı zamanda ahlaklısını severim” hep hatırlatılmalıdır.

Cumartesi, Şubat 17, 2007

KAYIKÇI KAVGASI ve BİNDİRİLMİŞ KITALAR
Bir dostumun yayınlamam isteği ile gönderdiği yazısını aşağıda hiçbir değişiklik yapmadan yayınlıyorum. Teşekürler dostum Sn. Tahsin uslu kalemine sağlık

Sn. Ali Şen ile başlayan ve Sn. Aziz Yıldırım ile devam eden kayıkçı kavgasının amacı yalnızca rating yükseltmek. Hesapsız harcamalarına rağmen sportif planda yıllardır başarı yakalayamayan ve bu nedenle de taraftar sayısı hızla gerileyen Fenerbahçe camiası abes konularla iştigale devam ediyor. Şantajlarına boyun eğmeyen kim varsa tehdit ediyorlar ve türlü entrikalarla yıldırmaya çabalıyorlar. Sn. Ali Şen'in zamanında Fenerbahçe klubü üyesi Sn. Şenes Erzik beye yaptığı neyse bugün Sn. Aziz Yıldırım'ın Sn. Haluk Ulusoy'a yaptığı da aynı. Önce ortalığı bulandırıyorlar, ufuksuzluklarının ya da bilgisizliklerinin yolaçtığı sportif başarısızlıklarının nedenini federasyon başkanlarına yüklüyorlar ve sonra da bulanık suda balık avlamaya çalışıyorlar.
Sn. Ali Şen, Sn. Şenes Erzik'i göndermekle övünüyordu, peki kim kaybetti Sn. Şenes Erzik'in ayrılmasıyla..? Peki ya sonrasında federasyon başkanı seçtirdikleri Sn. Abdullah Kiğili neden kalıcı olamadı o mevkide.? Neden apar topar koltuğu bırakıp kaçmak zorunda kaldı.? Fenerbahçe klubü üyesi Sn. Abdullah Kiğili acaba Sn. Ali Şen'in hangi baskılarına dayanamadı da bıraktı kaçtı.? Sn. Bilgin Gökberk veriyor cevabı; hem Şenes beyi ve hem de Abdullah beyi Fenerbahçe'nin gönderdiğini yazıyor (16 Şubat 2007). Nedir peki dertleri.? Ne istiyorlar da olmuyor acaba?
Bu sorunun cevabını bulmak gerekiyor. Tesadüf müdür bu kadarı? Üç federasyon başkanı da bunlara düşman...!! Üstelik bunların üçünü de kendileri seçtirdiler ve bunların ikisi de kendi klüplerinin üyeleri..
Öyle anlaşılıyor ki, Fenerbahçe klübüne yıllardır musallat olan ve muhtemeldir ki bu işten çesitli çıkarlar da sağlayan bir klik, futbolü kendi kişisel hesapları için sabote etmekten çekinmiyor.
Bu klik şimdi de Sn. Haluk Ulusoy ile uğraşıyor. Federasyon başkanı maçlarına gelsin istemiyorlar ve adamı açıkça tehdit ediyorlar. Sn. Haluk Ulusoy maça gelecek olursa güvenlik problemi doğacak, öyle anlaşılıyor.
Basın, bir iki onurlu ses dışında bu tehdide zaten boyun eğmiş durumda.. Sn. Erman Toroğlu "sıkar, diye yazıyor, Haluk Ulusoy'un maça gelmesi..". Sn. Ogün Altıparmak ise, bir televizyon programında Fenerbahçe yönetiminin böyle bir ayıp yapmayacağını ama taraftardan baskı geldiğini belirtiyor ( ! ). Hani taraftar öpmek istese öptürmekte beis görmüyor Ogün bey. Ortalık toz duman. Tek tük cılız ses dışında basın Fenerbahçe yönetimini ele geçiren bu kliğe "Beyler, ne yapıyorsunuz? Ciddi olun biraz. Federasyon başkanını tehdide hakkınız yok" diyemiyor. Akıl zayi olmuş.
Kontrolü iyice yitirmiş klik ise zıvanadan çıkmış, kendilerini akıl yoluna davet eden tek tük cılız sese saldırıyor. Sanki "deli dana" virüsü futbola bulaşmış gibi.. Bu hengame içinde Fenerbahçe AZ Alkmaar ile oynuyor ve rakibinin elinden güç kurtuluyor. Ve tribünlerde beklenen görüntüler. Sn. Haluk Ulusoy'un maça gelme ihtimaline karşı hazırlıklar eksiksiz yapılmış ve bindirilmiş kıtalar önceden tribünlere yerleştirilmiş. Silahları, bıçakları, pankartları herşeyleri tamam, donanımlarında eksik yok.. Muhtemelen yüklüler de... Çünkü yerlerinde duramıyorlar. Sn. Haluk Ulusoy gelmediyse gelmesin, bu defa kendi aralarında başlıyorlar. Verilen ilaçlar etkisini gösteriyor olmalı ki, silahlar patlıyor, bıçaklar batırılıyor, kendi kendilerini telef etmeye başlıyorlar.
Peki ya bir de Sn. Haluk Ulusoy maça gitse idi, neler olacaktı.? Acaba bu klik bu sorunun cevabını da düşünmüş müydü.? Hiç sanmıyorum.. Onlar, kişisel problemlerini, yetersizliklerini ve komplekslerini tatminle meşguller. Futbolun temeline koydukları dinamit bir gün kendilerini berhava edene kadar da bu yoldan geri adım atabileceklerinin işaretleri görünmüyor. Bunların iflah olacağı yok..
Çare, bu kliğin kurduğu komploları boşa çıkaracak kadar aklı başında ve sağduyulu Fenerbahçe seyircisinde. Bu kitlenin ağırlığını koyması ve klüplerini ele geçiren bu kliği etkisiz hale getirmesi şart. Başkaca bir çözüm görünmüyor. Sn. Haluk Ulusoy gitse ve yerine Sn. Hamdi Akın gelse ne olacak.? Hiç kuşkunuz olmasın ki yarın Sn. Hamdi Akın da kendi klübüne lanet okuyacak noktaya gelecek ya da getirilecek.
Çözüm bu yüzden federasyonu seçimlere götürmekte değil, bu kliğin behemahal Fenerbahçe yönetiminden uzaklaştırılmasındadır. Fenerbahçe taraftarının akil olup olmadığının ölçütü budur. Fenerbahçe taraftarı ve camiası bunu başarırsa futbola dostluğu yeniden getirecektir. Fenerbahçe gibi bir camianın bu kliğin elinde oyuncak olması da esasen hem hoş değildir ve hem de böyle büyük bir camiaya yakışmamaktadır.