Perşembe, Aralık 16, 2010

ANKARAGÜCÜ DAVASININ ARDINDA CHP Mİ VAR YOKSA?


Ankaragücü karıştı.

Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi, İ. Melih Gökçek’in Fahri başkanlığını yaptığı Ankaragücü'nde İ. Melih Gökçek’in mahdumu Ahmet Gökçek'in başkanlığa seçildiği 30 Ağustos 2009 tarihli olağanüstü genel kurul ile 3 Ocak 2010 tarihli genel kurul kararlarını, ''usulüne uygun olmayan 400 kişinin genel kurula iştiraklerinin sağlandığı, genel kurulun iradesinin hukuka uygun şekilde ortaya çıkmadığı, dolayısıyla genel kurulun, 400 üyenin katılımı anından itibaren yok hükmünde olduğu, seçimlerin de hukuken hiçbir geçerliliğinin olmadığı' gerekçesiyle iptal etti.

Bu kararın Türkçe meali şudur; “kardeşim sen kulübe üye olmayan 400 kişiyi seçime dâhil ederek sahte oy düzeni kurdun”…

Ama durur mu, İ. Melih Gökçek, kendisinin ve mensubiyetinden gurur duyduğu siyasi görüşünün takipçilerinin sürekli yaptığı gibi, pişkin pişkin insanları tehdit etmekten bir adım geri kalmayarak; “Aldatma yoluna gidildi. Bu aldatma neticesinde kongre iptal edildi. Neticesine herkes katlanır. Yazık oldu, bu sene herhalde Ankaragücü küme düşer, durum bunu gösteriyor” diye konuştu… Yahu bu ne aymaz bir uslüp; velev ki birileri aldatma yoluna gitti, yahu seçime hileyi de mi onlar karıştırdı diye düşünmeyi bir kenara bırakalım, savcıyı, hâkimleri de aldattı öylemi, herkes kandırılır bir tek siz kanmazsınız. Pes vallahi, Türk spor ve siyasi hayatı sizin gibi nadide bir kişilik kazandı ya asla kaybetmez, üstüne üstlük kömür de uyuşturucu olarak kullanılıyor ya, durulur mu yola devam tabii… Peki, açıktan tehdidine ne demeli? Vallahi onu da; gerek Ankaraspor, gerek Ankaragücü ve gerekse de Ankaralı takipçileri düşünsün diyelim artık… Hep kömürü ve makarnayı kullanmasınlar, biraz da akıllarını kullansınlar, vallahi akıl kullanmakla eskimediği gibi, bozulmuyorda…

Ankara’daki hâkimler bazen de olsa doğru karar verirler dedirten bu kararın, mezkûr muhteremlerin yarattığı siyasi tasarrufları da kapsayacağı günleri müjdelemektedir. Umarım bu muhteremlerin kullandıkları siyasi ve ekonomik tasarruflar Ankara’yı da Ankaragücü’nün akıbetine uğratmaz. Önce Ankaraspor’u küme düşürten bu muhteremler şimdi Ankaragücü’nü küme düşme noktasına getirdiler, Yüce Rabbim Ankara’nın kendisini korusun…

Klasik İ. Melih Gökçek taktikleri, iyi oldu mu kendilerinden kötü oldu mu başkalarından? Eee ne de olsa kimin takipçisi… Sahibinin sesi… Vesvese ortamı yaratıp bundan iktidar gücünü kullanarak faydalanmak… Sürekli aslı astarı olmayan dedikoduları çıkarıp, bu dedikodular doğruymuş gibi bunu kanıt tutup, şahit tutup karşı saldırıya geçiyorlar…

Siz bu Ankaragücü’nü 2 yıl içinde Türkiye şampiyonu yapacağız yönetime talip olmadınız mı? Yoksa seçime girerken sadece seçilmek için mi böyle söylediniz, böyle propaganda yaptınız? Yani bilerek, isteyerek ve planlayarak mı bu yönde beyanatlar verdiniz ve Genel Kurulu etkilediniz? Aslında cin gibi bakışınızda her şey görünüyor ama genelde insanlar bunu göremiyor ya da görmek istemiyor, çünkü kişisel beklentiler her şeyin üstünde onlar için…

Gökçek yol yapıyor, yol çöküyor başkaları suçlu öyle mi?
Gökçek su konusunu çözemiyor, Başkentliler köylerine gitse su sorunu olmaz, ezcümle suçlu vatandaş öyle mi?
Gökçek metro yapar (sadece ballı kaymak tarafını) metro faaliyete girmez, başkaları suçlu, öyle mi?
Gökçek rüşvetle suçlanıyor, neden bu dedikodu yapılıyor demek yerine söylentileri çıkaranları suçlar, öyle mi?
Gökçek Kızılay’ı kapatmak için aynı kişilere 17 kez oy kullandırır, ama suçlu yine başkasıdır, öyle mi?
Gökçek hukuka aykırı işler yapar, ilgililer mahkemeye gider, mahkeme aleyhinde karar verir, mahkemeler suçlu, öyle mi?
Gökçek Ankaraspor’u batırıyor yine başkaları suçlu, öyle mi?
Gökçek Ankaragücü’nü batırıyor yine eski yönetim suçlu, öyle mi?
Gökçek Ankaragücü yönetimine seçilirken hileli oy kullanıyorlar ama suçlu yine mahkeme, öyle mi?

Artık; Mezkûr Muhteremlerden, Cemal Aydın ile Cengiz Topel’in CHP li olduğunu da iddia etmelerini bekliyoruz. Meşrebe de çok uygun düşerdi hani…
ANKARAGÜCÜ DAVASININ ARDINDA CHP Mİ VAR YOKSA?

Ankaragücü karıştı.

Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi, İ. Melih Gökçek’in Fahri başkanlığını yaptığı Ankaragücü'nde İ. Melih Gökçek’in mahdumu Ahmet Gökçek'in başkanlığa seçildiği 30 Ağustos 2009 tarihli olağanüstü genel kurul ile 3 Ocak 2010 tarihli genel kurul kararlarını, ''usulüne uygun olmayan 400 kişinin genel kurula iştiraklerinin sağlandığı, genel kurulun iradesinin hukuka uygun şekilde ortaya çıkmadığı, dolayısıyla genel kurulun, 400 üyenin katılımı anından itibaren yok hükmünde olduğu, seçimlerin de hukuken hiçbir geçerliliğinin olmadığı' gerekçesiyle iptal etti.

Bu kararın Türkçe meali şudur; “kardeşim sen kulübe üye olmayan 400 kişiyi seçime dâhil ederek sahte oy düzeni kurdun”…

Ama durur mu, İ. Melih Gökçek, kendisinin ve mensubiyetinden gurur duyduğu siyasi görüşünün takipçilerinin sürekli yaptığı gibi, pişkin pişkin insanları tehdit etmekten bir adım geri kalmayarak; “Aldatma yoluna gidildi. Bu aldatma neticesinde kongre iptal edildi. Neticesine herkes katlanır. Yazık oldu, bu sene herhalde Ankaragücü küme düşer, durum bunu gösteriyor” diye konuştu… Yahu bu ne aymaz bir uslüp; velev ki birileri aldatma yoluna gitti, yahu seçime hileyi de mi onlar karıştırdı diye düşünmeyi bir kenara bırakalım, savcıyı, hâkimleri de aldattı öylemi, herkes kandırılır bir tek siz kanmazsınız. Pes vallahi, Türk spor ve siyasi hayatı sizin gibi nadide bir kişilik kazandı ya asla kaybetmez, üstüne üstlük kömür de uyuşturucu olarak kullanılıyor ya, durulur mu yola devam tabii… Peki, açıktan tehdidine ne demeli? Vallahi onu da; gerek Ankaraspor, gerek Ankaragücü ve gerekse de Ankaralı takipçileri düşünsün diyelim artık… Hep kömürü ve makarnayı kullanmasınlar, biraz da akıllarını kullansınlar, vallahi akıl kullanmakla eskimediği gibi, bozulmuyorda…

Ankara’daki hâkimler bazen de olsa doğru karar verirler dedirten bu kararın, mezkûr muhteremlerin yarattığı siyasi tasarrufları da kapsayacağı günleri müjdelemektedir. Umarım bu muhteremlerin kullandıkları siyasi ve ekonomik tasarruflar Ankara’yı da Ankaragücü’nün akıbetine uğratmaz. Önce Ankaraspor’u küme düşürten bu muhteremler şimdi Ankaragücü’nü küme düşme noktasına getirdiler, Yüce Rabbim Ankara’nın kendisini korusun…

Klasik İ. Melih Gökçek taktikleri, iyi oldu mu kendilerinden kötü oldu mu başkalarından? Eee ne de olsa kimin takipçisi… Sahibinin sesi… Vesvese ortamı yaratıp bundan iktidar gücünü kullanarak faydalanmak… Sürekli aslı astarı olmayan dedikoduları çıkarıp, bu dedikodular doğruymuş gibi bunu kanıt tutup, şahit tutup karşı saldırıya geçiyorlar…

Siz bu Ankaragücü’nü 2 yıl içinde Türkiye şampiyonu yapacağız yönetime talip olmadınız mı? Yoksa seçime girerken sadece seçilmek için mi böyle söylediniz, böyle propaganda yaptınız? Yani bilerek, isteyerek ve planlayarak mı bu yönde beyanatlar verdiniz ve Genel Kurulu etkilediniz? Aslında cin gibi bakışınızda her şey görünüyor ama genelde insanlar bunu göremiyor ya da görmek istemiyor, çünkü kişisel beklentiler her şeyin üstünde onlar için…

Gökçek yol yapıyor, yol çöküyor başkaları suçlu öyle mi?
Gökçek su konusunu çözemiyor, Başkentliler köylerine gitse su sorunu olmaz, ezcümle suçlu vatandaş öyle mi?
Gökçek metro yapar (sadece ballı kaymak tarafını) metro faaliyete girmez, başkaları suçlu, öyle mi?
Gökçek rüşvetle suçlanıyor, neden bu dedikodu yapılıyor demek yerine söylentileri çıkaranları suçlar, öyle mi?
Gökçek Kızılay’ı kapatmak için aynı kişilere 17 kez oy kullandırır, ama suçlu yine başkasıdır, öyle mi?
Gökçek hukuka aykırı işler yapar, ilgililer mahkemeye gider, mahkeme aleyhinde karar verir, mahkemeler suçlu, öyle mi?
Gökçek Ankaraspor’u batırıyor yine başkaları suçlu, öyle mi?
Gökçek Ankaragücü’nü batırıyor yine eski yönetim suçlu, öyle mi?
Gökçek Ankaragücü yönetimine seçilirken hileli oy kullanıyorlar ama suçlu yine mahkeme, öyle mi?

Artık; Mezkûr Muhteremlerden, Cemal Aydın ile Cengiz Topel’in CHP li olduğunu da iddia etmelerini bekliyoruz. Meşrebe de çok uygun düşerdi hani…

Salı, Kasım 23, 2010

NEDİR BU ESKİ HAKEMLERİN HAGİ DÜŞMANLIĞI

Kayserispor – Galatasaray maçının berabere bitmesinin ardından,

Biraz yönetime;
Gözünüz aydın Adnan Polat artık Galatasaray da Fenerbahçe gibi oldu sayenizde ve umarım çok memnun ve mutlusunuzdur.

Herkes gider ama Şikeci Adnan Sezgin gitmez prensibinize de sadık kaldığınız için de “ben prensip sahibi biriyimdir” diyerek övünüyorsunuzdur herhalde “su satarım adam satmam” diyorsunuzdur herhalde ama size önerim şike işine karışmış birisidir kendisi ve behemehâl gönderilmelidir, aksi takdirde geç kalınmış olacak ve hepinizi o götürecektir peşinden giderken…

Biraz da futbolculara;
Birileri acilen Ayhan Akman’ı ve Servet Çetin’i uyandırsın yattıkları kış uykusundan Rijkaart bu takımdan ayrıldı ve artık onun tamamen istatistik yaratma uğruna, geri ve yan pas ucubesi yaratma isteği nihayetlenmiş ve her ne kadar da Yönetim kendini kurtarmak için onun kellesini vermişse de Galatasaray’ı bitirme planlarına son verilmiş olup bu bile iyiye gitme umudu adına bir başlangıçtır. Bırakın geri ve yan pas yapma işini artık orta sahayı çabuk ve dikine geçecek, seyir zevkini arttıracak ve sonuç almayı kolaylaştıracak oyun tarzına acilen ayak uydurmaya çalışıp çabalayın ve dibe vurmuşluktan yukarı çıkışı müjdeleyecek Kayserispor maçındaki taktiğe sadakatle bağlı kalın…

Emre Çolak Galatasaray için yeni Bülent Akın olur teknik direktör Hagi sayesinde ya da yüzünden ancak destek gördüğü sürece oynayabilir ama takıma katkısı ne olur bu haliyle kocaman bir hiç. Hatırlarsınız Hagi aktif futbolu bıraktıktan sonra kendisine veliaht ilan ettiği Bülent Akın Denizlispor’dan büyük paralar karşılığı transfer edildi ama büyük bir hayal kırıklığı oluşmuş idi. Umarım şimdi Emre Çolak tercihinde isabet kaydeder. Hagi’de bu olaylardan tecrübe adına gerekli dersleri çıkarmalıdır.

Biraz da hakemlere:
Kayserispor – Galatasaray maçının hakemi Barış Şimşek maçın sonucuna çok açıktan etki yapmıştır. Ne diyecektir çok merak ediyorum acaba vermediği/veremediği 2 penaltı için. Verilmeyen 2 penaltıyı görmedim diyecek adamın normal bir ülkede bırakın hakemlik yapmasını kabzımal bile olmasına izin verilmez.
Pozisyon 1: Elano’ya yapılan hareket dünyanın her yerinde penaltıdır ama Mahmut Özgener’in yönettiği Türkiye Futbol Federasyonunda ve Hakem çocuğu hakem Oğuz Sarvan’ın yönettiği Merkez hakem kurulunda bu hareketler özellikle Galatasaray’a karşı ise normaldir.
Pozisyon 2: Elano’nun serbest atışında Kayserispor’lu futbolcunun son derece kötü niyetle yaptığı elle müdahale için, tam da Hakem çocuğu hakem Oğuz Sarvan’ın yönettiği Merkez hakem kurulunun tayin ettiği hakem Barış Şimşek’in cepheden gördüğü bir pozisyonda penaltıyı vermiyorsa insanın aklına başka şeyler geliyor.

Biraz da yorumculara:
Diğer taraftan dinliyoruz yorumcu beyleri Galatasaray kötü, peki Fenerbahçe ve Beşiktaş’ı sahasında yenmiş Kayserispor karşısında takım halinde savunma hataları ve bireysel hatalar dışında müthiş ve canla başla çalışan hızlı ve direk karşı kaleyi düşünen hamleler yapan hem de hakem oğlu hakemin tayin ettiği hakem Barış Şimşek’in hiç de iyi niyetli olmadığı ve maçın sonucuna açıktan etki etmesine rağmen, 2 penaltısı verilmeyen, 2 topu direkten dönen bir takım olduğu göz ardı edilmektedir. Tabii ki çok açık olan bir şey var; hakem eskisi yorumcular açıktan hem de hiç çekinmeden Hagi düşmanlıklarını ilan ediyorlar.

Biraz da hakem eskilerine:
Nedir bu hakem eskilerinin Hagi ile ilgili takıntıları, Teknik direktör olarak kadro dışı bırakmış bir oyuncuyu Hagi, ama ne diyor bu hakem eskisi “futbolcu geri gelir Hagi gider”, peki bu bir bilgi mi, temenni mi yoksa bazı mahfillerde alınan bir kararın ikrarı mı yoksa sadece masumane bir öngörü mü, nedir bu… Evet Ahmet Çakar, evet Erman Toroğlu, bırakın bu Galatasaray düşmanlığını, yeter artık…

Hagi’nin geçtiğimiz dönem teknik direktörlüğü sırasında; futbolculuğu döneminde 2001 de Gençlerbirliği ile oynanan maçta hakem Erol Ersoy tarafından haksız yere kırmızı kartla oyundan atılmanın karşılığında yaptığı hareketin devamı anlamında, Galatasaray’ın dolayısıyla da Hagi’nin şampiyonluğu elinden alınmıştır. Acaba bu hakem eskileri Erol Ersoy’u destekleme anlamında ve ayrıca ülke içindeki bazı odaklara parlak çekme adına “vurun Hagi’ye” kampanyalarına devam etmektedirler.

Sonuç olarak öneriler:

Galatasaray için;
Operasyon 1:
Yönetim acilen gitmelidir
Operasyon2:Galatasaray’ı küçük gören futbolcular derhal gönderilmelidir,

Türkiye Futbolu için;
Operasyon1:
Siyasi angajmanları artık ayyuka çıkmış Mahmut Özgener behemehâl Türkiye Futbol Federasyonunu bırakıp gitmeli ya da gönderilmelidir.
Operasyon 2: Hakem çocuğu hakem yalancı Oğuz Sarvan behemehâl gönderilmelidir.


Pazar, Ekim 17, 2010

ANKARAGÜCÜ’NÜN HAKLI GALİBİYETİ

Efendim Galatasaray’ın kadrosundaki futbolcular iyi futbolcular değilmiş, Rijkaard aslında Galatasaray’a çağdaş futbol oynatıyormuş, öyle diyor birtakım kerameti kendinden menkul futbol yazarları, peki Sivasspor, Bursaspor, Karabükspor, Ankaragücü futbolcuları çok mu iyi sanki onlar Barcelona’dan mı transfer edilmişler. İşte bu yorumlar karşısında ne demek gerekir bu futbol ulemalarına futbolu bilmiyorsunuz desek ayıp olur çünkü bunlar futbolu gerçekten bilirler ama hinlikleri akıllarının önüne geçtiği için olsa olsa bunlar yönlendirme yapıyorlar demek mümkün en hafifinden…

Peki, ben ne diyordum; Kulüp iyi yönetilmiyor, Futbol takımı iyi çalışmıyor, Futbolun teknik yönetimi iyi yapılmıyor ve ne yazık ki bu olumsuz gelişmeler teknik kadronun hiç de umurunda değil.

20 Eylül 2010 tarihinde alaturkaonline da yazdığım “Bu ligin en sıradan takımı: Galatasaray”, http://www.alaturkaonline.com/?p=6185
20 Ağustos 2010 tarihinde alaturkaonline da yazdığım “Rijkaard: Bu gerçek mi acaba” http://www.alaturkaonline.com/?p=5664
30 Aralık 2009 tarihinde www.spordaalternatif.blogspot.com adlı bloğumda yazdığım “GALATASARAY KONGRESİ OLAN BİTENİ MERAK ETMELİDİR”
http://spordaalternatif.blogspot.com/2009_12_01_archive.html
başlıklı yazıların odağını hep Galatasaray Kulübünün ve de özellikle futbol takımının iyi yönetilmediği olmuştur.
İşte sonuç ortada…

Adnan Polat’ın başkanlığı dönemimde Galatasaray Kulübü ne yazık ki Fenerbahçe’nin daha önceki yıllarda yönetildiği biçimde yönetilmektedir, günlük ve goygoycu tavırda… Şimdi Ankaragücü yenilgisinden sonra büyük ihtimalle Rijkaard’ın işine son verilecektir ve asıl yönetim hatalarının

2008-2009 sezonunun ilk yarı sonunda Jose Manuel de Jesus’u önerdik Galatasaray’ın Futbol takımının başına ancak lütfedip adamın kim olduğuna bile bakmadı Galatasaray Kulübü yöneticileri bunu çok net biliyorum. Oysaki o dönemde Mısır’da çalışan ve Jose Manuel de Jesus ile dostluğu bulunan bir arkadaşım vasıtası ile adı geçen Teknik Direktörün düşük bir maliyet ile Galatasaray’a gelebileceğini direk Adnan Polat’a ve eski bir yönetici dostum aracılığı ile diğer yöneticilere ilettik ama kariyeri 5 defa Mısır, 4 defa Afrika Şampiyonlar ligi, 4 defa Afrika süper kupasını, 4 defa Mısır siper kupasını kazanmak gibi inanılmaz başarılar ile dolu iddia ve gereği bilgi sahibi bu teknik direktör takıma kazandırılamadı.

Ne diyor Galatasaray seyircileri maç boyunca;
“Cimbombomun benim
Biricik sevgilim”
Hey Galatasaray taraftarı uyanın artık bu yönetim ve onların tayin ettiği profesyoneller “Biricik sevgilin”e bu yönetim sayesinde ya da tarafından sarkıntılık yapılıyor yada sarkıntılık yapanlara göz yumuluyor… Dikkat… Tabii ki bundan kastım asla ve kata küfürlü tezahürat değildir, saldırı değildir, Galatasaray’ın varlıklarına zarar vermek değildir. Ama bakıyorum; Ankaragücü maçında durum 2-0 iken sessiz kalıyorsunuz, birden Baros bir gol atıyor ayran gönlünüz kabarıyor habire kendinizi yırtarcasına bağırıyorsunuz oysa siz kötü futbola karşı olmalısınız yoksa yenersiniz yenilirsiniz, bu yenilgi ne ilk ne de son olacaktır… Protesto etmenin birbir yol ve yöntemi vardır bunları bulabilecek kadar da zeki ve futbolla ilgilisiniz. Sakın bu yönetim Rijkaard’ı gönderirse sizi kandırmasın bu yönetiminde behemehal gitmesi gerekmektedir.

Son sözler;

Ne diyor yönetici Mehmet Helvacı Ankaragücü maçından sonra “Seyirci, maçın mağlubiyetle bitmesini beklemeden aleyhte tezahürat yapıyor, bu anlaşılır gibi değil, bekleyin maçın sonunu sonra aleyhte tezahürata devam edin”
Peki, bunu nasıl değerlendirmek gerekiyor; Galatasaray seyircisi skora göre değerlendirme yapmıyor olabilir mi acaba Sn. Helvacı, oynanan kötü futbola tepki gösteriyor, tabii bunu Sn. Helvacı da biliyor ama ifade etmek işine gelmiyor…

Ve, nihayet hep beraber Galatasaray’ı sıradan bir takım haline getirdiniz…

Salı, Eylül 28, 2010

HAKEMLER VE MAL BEYANINDA BULUNMAK

Kim bu futbol hakemleri? Kimler hakem olmak ister örneğin? Genellikle kimseye yaranamazlar, gerek seyirci gerek her iki takım yöneticileri, oyuncuları ve teknik yöneticileri hep taraflı, yanlı ve önfikirli olmakla suçlarlar ve zımmi olarak ta karşı taraftan çıkar sağladığı anlatılır, bu şartlarda kim hakem olmak ister acaba? Örneğin, 50.000 kişi aynı anda “.bne hakem” diye bağırdıklarında ne hissederler? Sürekli küfür yemelerine karşın neden bu mesleği hem de asıl başka başka güzel meslekleri olmasına rağmen icra ederler? Acaba bu hakem taifesi genellikle mazoşistlerden mi oluşur da böyle ızdıraplı durumlara katlanırlar? Normal bir durumudur acaba, bazı maçlarda 60-70 dakika tribündeki seyircilerin koro halinde ana-avrat-din-iman-mormintan küfürlerine muhatap olmak? Nedir bunun izahı kimse tam olarak bilmiyordur herhalde? Bazen bazı psikolog ve sosyologlar hakemlerin egolarının büyüklüğü ile açıklamaya çalışırlar durumu da, o koro halinde küfür altında kalmanın ilave başka açıklamaları olmalı, yoksa o küfürlere katlanmak için başka yerlerinin daha büyük olması gerekmez mi?
Hangi maçlarda neler yaparlar? Kişisel çıkarları için maçları kötü mü yönetiyorlar? Peki, kötü niyetli maç yönetiyorlarsa karşılığında para mı alıyorlar yoksa gayrimenkul ya da menkul bir mal mı alıyorlar? Peki, belli bir bedel mukabili değilse bile siyasi, sosyal nedenlerle maçları kötü yönetmeleri söz konusu olamaz mı? Peki, işlerini kaybetme korkusu ile hatırı sayılır devlet büyüklerinin talepleri karşısında da mı bazı takımlara ya da futbolculara toleranslı davranmazlar? Hatırı sayılır devlet büyüklerinin talepleri karşısındaki tehlike sadece iş kaybetme korkusu mudur? Acaba başka baskılar oluşturulmuyor mu üstlerinde? Hatır şikesi şikeden sayılmaz mı örneğin? Mesela kendilerine kolayca ulaşabilen bazıları hakemlere şunlar yıldız futbolcudur bunları kollayın demişler midir acaba? Yıldız futbolcuları koruyup kollayıp gözeten bir yorum da başka bir tür şike sayılmaz mı acaba? Peki, eski hakemlerden kurulu yorumcu takımı neden bazı hakemler için etki altında kalır bu çocuklar derler de nasıl etki altında kaldıkları kendilerine sorulmaz yada kendileri açıklamaz? Peki, acaba bu eski hakemlere de zamanında bu tür baskılar yapıldığı için mi bilirler bu detayları yoksa işkembeyi kübradan mı atarlar? Hakemden hakeme oyun kurallarının farklı yorumlanmasına dünyanın her ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de rastlanır da aynı hakemin maçtan maça takımdan takıma yorumu neden değişir acaba? Tamam, hakemlerin hepsi bu kapsamda değerlendirilemezler ama ayyuka çıkmış bu söylentilerinde nedensiz olduğunu söylemekte abesle iştigaldir.

Geçen yıl oynanan olaylı F.Bahçe-Beşiktaş derbisi sonrası Beşiktaş Kulübü Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak yaptığı basın toplantısında yönetim kurulunun kararı biçiminde, tebarüz ettirdiği ve “Orta değil, bazı yardımcı hakemlerle, bazı kulüplere çıkar sağlandığını düşünüyoruz” cümlesini sarf etti.

O günden bu güne Türkiye Futbol Federasyonundan bir cevap, bir aksiyon, bir açıklama geldi mi? El hak ne gezer…

Peki, neyi kastetmekteydi acaba Sn. Toprak? Sadece bir anlık kızgınlık ve öfke ile mi sarf etmişti bu sözleri yoksa bildiği bir şeyler mi var? Biliyorsa neleri biliyor? Bildiği konuları kimlerle paylaşıyor? Yoksa boş atıp dolu tutmaya mı çalıştı? Yoksa aslında bildiği bir şey yok ama varmış gibi bak daha dikkatli olmazsanız bunları açıklarım yaklaşımı ile bir baskı mı yaratmak istiyor? Ya da aslında kastettiği tarafın da bildiği ortak bir sırdan mı bahsediyordu? Yoksa söylediği bu lafların, hukuki ve sosyal yaptırımları olacağını bilemeyecek kadar acemi bir yöneticimi Sn. Toprak? Ne demek “Çıkar sağlamak!” hala bekliyoruz bunun hukuki ve fiili karşılığının ne anlama geldiğinin açıklanmasını... Peki, bu kabil laflar etmenin TFF tarafından bir karşılığı yoksa TC Devletinin yargı kurumlarından birinin nezdinde bir hukuki karşılığı yok mudur? Peki, bu davranış ta bir tür suç işlemek değil midir? İddia sahibi dediğini ispatlamakla yükümlü değil midir?

Ahlaklı, seviyeli ve temiz futbol için, devletin savcılarının derhal soruşturma başlatması gerekmez mi idi acaba? Görünen o ki, TFF nin umurunda değil bu suçlamaların altında kalmak… Peki, MHK ne diyor bu konuda? Kocaman bir sus… Peki, herhangi bir eski ya da yeni yardımcı hakem ve de özellikle mezkûr maçın yardımcı hakemleri bu sözlerden kendi üstlerine bir şey almamış mıdır? Bu sözlerde bu maçın yardımcı hakemlerinin alınmasını gerektirecek bir anlam mı yoktu acaba? Yoksa varda mezkûr yardımcı hakemler bu ağır ithamın altında kalmalarını gerektirecek ve karşılığı olacak bir ilişkinin içinde midirler? Neden susarlar, neden cevap vermezler, insan onurunu bundan daha fazla incitecek ve kıracak başka nasıl bir davranış olur ki acaba?

Peki, böylesine önemli açıklamalar bir defaya mahsus oldu da mı cevap verilmiyor? Hayır, maalesef bu sezon da daha 6 hafta oynanıyor durum aynı, gücü gücü yetene…

Bu durumdan büyük ölçüden kurtulmanın, nispeten şikenin en büyük sonuçlarından sayılabilecek unsurların denetlenmesinin önünü açmak gerekmektedir. Peki, nasıl olabilir bu sözlerin etkisini azaltmak, ya da boşa sarfedildiğinde sarfedeni ispata davet edebilmek ve tarafları aklamak…

Bu yaklaşımdan yola çıkılarak TC Maliyesinin ilgili birimleriyle de işbirliğinde bulunularak, başta ve behemehâl; suçlayanların ve suçlananların, bilahare de suçlanmayan tüm hakem, hakem yöneticileri ve MHK`ları ile gözlemcilerine en az 15-20 yıl geriye giderek ve “Nereden ve nasıl buldun?” sorusu sorulmalı ve mal varlıkları araştırılmalıdır.

Bakalım Futbol Federasyonunun Başkanı Mahmut Özgener ve Merkez Hakem Kurulunun hemşehrisi ve hakemlik hayatı büyük şaibelerle dolu Başkanı hakem çocuğu hakem Oğuz Sarvan, bu konuda neler yapacaklar merakla beklemekteyiz… Ayrıca, yetimin hakkını yedirmem, fakir-fukar-gürabanın hakkını kimseye kaptırmam iddialarının sahipleri bu konuda ne yapacaklar merakla beklemekteyiz…

Şimdi soruyor ve cevap bekliyoruz…

1. Süperlig’te görev yapan hakemlerden ve MHK Başkanı ile üyelerinden mal ve servet beyanları istendi mi?
2. Bu beyanlar istendi ise alınabildi mi?
3. Bu beyanlar gizli mi?
4. Bu beyanlar basına ve kamuoyuna açıklanacak mı?
5. Bu beyanlar açıklanmadığı takdirde bunların her an değiştirilebileceği konusunda kamuoyunun kaygısı olduğunu biliyor musunuz?
6. Kamuoyunun yaygın olarak şikâyet ettiği menfaat temini ve nemalanmayı devam ettirmekten başka bir amaca hizmet etmeyen “gizlilik” bu yıl da devam edecek mi?
7. Peki, mal beyanı gizli kalırsa kamuoyunun herhangi bir koku veya duyum alması halinde veya bilgi edinmesi halinde bu bilgiyi nasıl teyit etmesini beklemektesiniz?

Vs…vs…vs….

Pazartesi, Eylül 20, 2010

BU LİGİN EN SIRADAN TAKIMI: GALATASARAY

Galatasaray; maalesef bu ligin şu an için en sıradan takımıdır ve bunun müsebbibi de Rijkaard’tır.
Bir profesyonel futbolcu için refleks olması gereken aut atışından gelen topa, top ceza sahası dışına çıkmadan dokunulmayacağını artık Ayhan’da unutmuş ne yazık ki… Demek ki refleks yitirilmiş, demek ki bu konuda çalışmalar ciddi değil, laf olsun kabilinden yapılmaktadır.
Servet kötü; neden? Çünkü sorun hem moral açıdan hem de teknik açıdan büyümüştür, peki ne oldu da Servet’in moral durumunda düşüşler var, geçen sezon sonu geriden beklediğim topları çıkaramıyor diyerek bir şey uydur (sanki dünyada dediğin futbolculardan çok var da) ve sen adamı göndereceğim diye çırpın dur, şimdi de adama sarıl ilaveten de idmanlarda anlaşıldığı kadar da iyi çalışma ne olur? Servet biter peki kusurlu tek başına Servet mi kesinlikle hayır asıl ve asli kusurlu RİJKAARD’tır. Servet böyle de diğer futbolcularda durum farklı mı, hiç zannetmiyorum.
Peki Rijkaard’ın Galatasaray’da beğendiği futbolcu var mı? Yok, nereden mi biliyoruz. Kendi açıklamalarından, ne diyor hazret; “bu kadro ile bu kadar” ya da geçen sezon sonu “bu takım, bu kadro kalitesiz bir kadrodur” Beyefendi bu elindeki kadro bir rüya kadrodur; ya sen futboldan ve futbolcudan anlamıyorsun ya da sen çakma Rijkaard’sın. Bu kadro kötüde sen iyi teknik direktörsün öyle mi? Bak bakalım Galatasaray’daki tahribatına;
• Barış dibe vurdu
• M. Battal dibe vurdu
• Servet dibe vurdu
• M. Sarp dibe vurdu
• Arda dibe vurdu
• Aydın dibe vurdu
• Ayhan dibe vurdu
• Ali Turan dibe vurdu

Rijkaard sayesinde takımın geleceği içinde düşünülen ancak Galatasaray’dan gönderilenler; Emre Güngör, Uğur Uçar, Volkan Yaman, Mehmet Güven, Lincoln, Nonda, Ümit Karan, Caner Erkin, Yaser Yıldız, Semih Kaya, Alparslan Erdem ve daha saymayacağım yıldız ve genç futbolcu bu takımdan uzaklaştırıldı, peki kimler alındı şimdi kim hatırlıyor onları belki de Hazret onları ben almadım diyebilir, o zaman da sorarlar adama sen mi yönetiyorsun takımı başkalarımı diye, gerçi her 2 halde de durumunun izahı yok… Takımı kurmadığını düşünmek bile istemiyorum yani bu takımı sen kurmuyorsan bırak git… Bu konuda sesin de çıkmıyor maşallah; son yılların en iyi kadrosu elinde, teknik kadroyu da sen yönetiyorsun, idmanları sen yaptırıyorsun, maç kadrosunu sen kuruyorsun, maç taktiğini sen hazırlıyorsun. O zaman nedir bu futbolun rezaleti, sakın yanlış anlaşılmasın yenilmez bir takım yaratmanı beklemiyoruz ama koşan, çalışan, varyasyonlar deneyen, pres yapan, gol arayan bir takım olursun ve sonunda yenersin yenilirsin, yahu el insaf bunların hiçbiri yok bu takımda… Peki, ısrarla futbolcuların mevkileri konusundaki yanlış niye, örneğin Ali Turan’ı niye ısrarla sağ bekte oynatıyorsun, neden Lucas ile yer değiştirmeyi düşünmüyorsun?
Bir futbol takımı; top ayağında iken sadece topa sahip olma istatistiği olsun diye sürekli yan pas yapıyorsa, dik oynadığında da inanılmaz yavaş oluyorsa, futbol taktiği olarak ta mehteran taktiğini esas almışsa, kazara galip duruma geçtiğinde de oyun disiplinini kaybedip geriye yaslanıyorsa, hatta o kadr ki Galatasaray gibi bir takım kazara 1-0 öne geçtiği maçın son 15 dakikasında zamana oynuyorsa hem de lige bu sene çıkmış mütevazı Bucaspor’a karşı, ne denebilir ki ilave olarak, ama gelin görün teknik direktör hala birilerini hedef gösteriyor, peki böyle bir durumda öncelikle futbolcular kendisine ve kendilerine güvenerek inisiyatif alarak oynayabilirler mi, hadi düşünelim o zaman… Yeter artık Rijkaard istatistiğe oynamanı ve futbolu zevksiz hale getirmenden sıkıldık, usandık ve bıktık. Biz futbolsever olarak, sadece ve önce galibiyet beklemiyoruz, öncelikle ahlaklı ve de özellikle iş ahlakı önde gelen bir futbol oynanmasını bekliyor ve özlüyoruz.
Son 3 hafta galibiyetlerine bakarak kimse sevinmesin ve sakın bu kimseyi yanıltmasın çünkü bu maçları Galatasaray kazanmadı rakip takımlar yenildiler. Belki Galatasaray isminden birileri daha korkar ve yenilirler ama bu durum Galatasaray’ı sıradan bir takım olmaktan kurtarmaz.
Ben iddia ediyorum Rijkaard’ı Barcelona daha bir sezon tutsa idi o takımın da sonu Galatasaray’a benzerdi. Barcelona iyi yönetildiğinden ona fazla katlanmadı. Rijkaard’ın yönetimini; Galatasaray’ın tarihindeki en başarısız teknik direktör Sigi Held’in yönetiminden daha kötü.
Sakat çok; acaba neden? Acaba idman programı ile ilgili bir şey olmasın?
Rijkaard Galatasaray’ı ne hale getirdin görmüyormusun? Tabii ki görüyorsun ama işine gelmiyor bekliyorsun ki seni göndersinler ve yüklü tazminatını alasın. Peki, diğer taraftan başkan Adnan Polat görmüyor mu durumu, kendisine herhangi bir yönetici ya da herhangi bir futbolcu tarafından takım içindeki sevimsiz ve huzursuz durumu hiç anlatan yok mu? Olmaz mı? Dolu ama olsun bir sezon daha biraz futbolcu satar ve alırız modu devam etsin, maksat ticaret olsun.
Bütün bunların sonucunda birileri de yahu sen kimsin de bu kadar iddialı laflar ediyorsun diyebilir, sen futboldan ne kadar anlarsında bu kadar analiz yapıyorsun diyebilir, ben de bu kabil sorusu olanlara diyorum ki siz memnunsanız benim önerilerimi ve eleştirilerimi hiç dikkate almayın. Sadece şimdi kehanet gibi görünen analizlerim doğru çıktığında beni anarsınız…

Bir lafta Başkan Adnan Polat’a; birileri Galatasaray iyi yönetilmiyor dedikçe, başkanda cevap veriyor: “Bazıları Galatasaray’ın ekonomik geleceğini görüyor ve kıskanıyorlar, payı sahiplenmeye almaya çalışıyorlar” vallahi ne diyelim, aklından bu tür konuları geçirene psikolojik yardım alması tavsiye edilir herhalde… Başkan bey bırakın geleceği de bugünün önceliğine bir bakın bakalım, ne görüyorsunuz…

İDDİA: Bu takımı kim çalıştırırsa çalıştırsın Rijkaard’tan daha kötü olmaz.

ÖNERİ: Başkan Adnan Polat, Rijkaard ile Galatasaray’ı küme düşürene kadar bir sözleşme yap, kurtul.

SON SÖZ: Galatasaray gelecek yılı ve yıllarını kurtarmak istiyorsa behemehâl Rijkaard’ı göndermelidir.

Cumartesi, Ağustos 21, 2010

RİJKAARD; BU GERÇEK Mİ ACABA?

Galatasaray, Karpaty gibi kendisine asla rakip olamayacak bir takım önünde beraberliği zor bela kurtarmış ama Barcelona’daki ilk yılı dışında futbolun hayal kırıklığı olan Teknik Direktör Frank Rijkaard maç sonu açıklamasında “Oyunu kontrol ediyorduk, ancak gol pozisyonu üretmekte zorlandık (oysa ilk yarıda gol pozisyonu yoktur) Aslında ilk yarıda topla iyiydik, ama topu kaybettiğimiz anlarda geri dönüşlerimiz çok zayıftı ve sıkıntı yaşadık” dedi.

Şimdi bu açıklamanın neresinden başlayıp da eleştirelim; aslına bakarsanız biz kendisinden “Bu gece diğer Türk takımları yenildi ama biz yenilmedik başarılı sayılmalıyız” gibi açıklama bekliyorduk ve açıkçası bu tür bir yaklaşımda kendisine daha çok yakışırdı. Tabii ki Galatasaray Başkan Adnan Polat ile birlikte Fenerbahçe gibi yönetilmeye başlandı ya işte tam da o sırada başladık bu klüp yanlış hatta kötü yönetiliyor diye bağırmaya ama ne çare sesimiz bir türlü bu işgüzarlara ulaşamadı. Bu konuları yeni ve bir yenilgi yada iş kazası sayılabilecek bir maçtan sonra yazdığımız varsayılmasın; aşağıdaki linkte verilen yazılarıma göz atarsanız tam tamına ne dediğimi anlarsanız.
1. http://spordaalternatif.blogspot.com/2009/12/galatasaray-havlu-att-m-acaba-bana-gore.html
2. http://spordaalternatif.blogspot.com/2009/12/galatasaray-kongresi-olan-biteni-merak.html

Bu ülkenin dedikodulara göre en önemli şikecisi olan Adnan Sezgin’i bu takımda tuttuğunuz sürece hem de ne pahasına olursa olsun kabilinden sizin de izah etmeniz gereken bir şeyler olabilir; Adnan Polat… Ne işi var bu şikeci Adnan Sezgin’in Galatasaray’da gönderin gitsin… Yoksa bu adamla bir takım faaliyetler mi var ortak olarak… Diğer taraftan geçen yıl bu ülkede yada bu takımda asla başarılı olamayacağı belli olan Rijkaard’ı sezon ortasında göndermeniz gerekiyordu, ama boncuk mu buldunuz adamda bilmiyoruz… Hatta size Nonda’yı satıp Jo’yu alalım dediği anda göndermeliydiniz. Ama ne gam… Peki, sezon sonu; “Bu sezon başarılı olduk geçen sezon bu takım 4. idi biz bu sene 3. yaptık” dediği zaman, “bu takım kalitesiz bir takımdır” dediği zaman hiç mi aklınıza bir şey gelmedi bay başkan… Galatasaray yönetimi eğer başka şeyler yok ise yani herhangi bir ortak faaliyet yok ise bu Rijkaard’ı; hemen o dakika göndermeli idi, ama ne gam, Galatasaray kimin umurunda… Böyle bir kafadan ne hayır gelir Allahaşkına, yani biraz izan biraz öngörü yeter değil mi? Eğer bu Rijkaard;
• Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım tarafından Galatasaray’a transfer edilmemiş ise,
• Uyanık bir Kayserili tarafından Galatasaray’a çakması(Çin işi) kakalanmamış ise,
• Aslında kör olup ve bir güreşçi tarafından kulübede sufle edilerek Galatasaray’ı yönetmeye çalışmıyor ise,
• Bizimle dalga geçmiyor ise,
Biri bize bu durumu izah etsin çünkü bizim bu kadar başarılı bir futbolculuk kariyeri olan bir insanın bu kadar basit hataları neden yaptığını;
• Geçen sene gözden çıkardığı yok iyi top çıkaramıyor pas vermeyi beceremiyor dediği adamı tekrar oynatmak isterse
• Uğur Uçar’ı gönder Ali Turan’ı alırsa,
• Düz olmasına rağmen inanılmaz çalışkanlığı ile açıklarını kapatan Barış Özbek’i bitirirse,
• Barış’a yaptığını şimdi de Mehmet Batdal’ı yaparak bu genç insanı da bitireceği görülüyorsa,
• Nonda’yı gönder Jo’ yu al diyorsa
• Aykut’u bitirmek için ne lazımsa yapıyorsa,
• Baros iyi ve kenarda maç öncesi açıklamaya göre neymiş efendim 90 dakika oynamaya hazır değil oynat kardeşim baştan skor üstünlüğü yakala sonra değiştir hayır amaç maalesef dalga geçmek oluyorsa,
• Futbol kendisi için sadece istatistik ise
Aklımıza olsa olsa bu hataları kendisine futbolu bilmeyen ama yetkiyi kullanan parayı ödeyen kişilerin dediğini yapıyordur gibi bir yaklaşım geliyor ama bunu da ona hiç yakıştırmak istemiyoruz vallahi…

Ama Rijkaard Galatasaray’dan umudunu kesmiş tazminatını alıp gitmeyi bekliyor olabilir bunu kendisi ile konuşun ve halledin, bakın ne zaman ki Barcelona’yı bitireceği yönetim tarafından fark edildi ve hemen gönderildi, bari bundan ders alın, öyle mal bulmuş magribiler gibi de hemen atlamayın kimsenin üstüne… Ancak kendisine hatırlatın hatta kabul ettirin ki; Rijkaard’ın tazminat hakkı mutlaka vardır ama biz taraftarlarında ciddi bir tazminat hakkı doğmuştur artık, anamızı ağlattı geçen sene…

Bir teknik direktör başarıya maksimum % 25 katkı yapar ama başarısızlığa %100 katkı yapar bunu da asla akıldan çıkarmayın ve Rijkaard yenilmedi diye onu pohpohlamaya devam eden kendilerine futbol yorumcusu diyen guruha da sakın kulak asmayın, bu takım kesinlikle iyi çalışmıyor, çalıştırılmıyor bunu kimse de umursamıyor ve bilin ki Rijkaard’ın doktora tezi Galatasaray’ı bitirmek olacaktır…

Maçın devre aralarında ya da maç sonlarında öyle külhanbeyi gibi kapı tekmelemek bir Galatasaray başkanına yakışmaz, lütfen görevinizi yapın. Ama biz biliyoruz ki yegane görevinizi siz yapmayacaksınız.

İşte bunun üstüne de Galatasaray kongresine düşüyor gereğini yapmak, ama ne yazık ki bu konuda da bizi umutlu olmaya sevk edecek emareler yoktur.

Perşembe, Mart 04, 2010

AĞZI OLAN KONUŞUYOR BUDUR HERHALDE

Geçen hafta Fenerbahçe – İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçı oynandı ve Fenerbahçe maçı 2-1 yitirdi. Bu maçın yorumlarının yapıldığı NTVspor’u izliyorum. Yorumcular Sergen Yalçın ve Mehmet Demirkol…

Ne diyor bu uzmanlığı kendinden menkul muhterem Sergen Yalçın: “Vursana omuzu yıksana adamı yere gol olmasın”.
Bir pozisyonda orta sahada Fenerbahçeli Selçuk topu kaptırmış ve topu kapan İBB li oyuncu da 3 Fenerbahçeli savunmacının arasına dikine bir ara pası atıyor bir tarafta Vederson göbekte Bilica sağ tarafta ise bir başka Fenerbahçeli oyuncu bulunmakta İBB li İskender atılan bu ara topuna koşuyor savunma adına kendisinden daha avantajlı durumda olan Vederson ilk hamleden sonra ise koşmuyor ve nihayetinde o pasa yetişen İskender golü yapıyor. Şimdi koşuyu bırakan Vederson’a ne öneriyor bu muhteşem yorumcu “vur omuzu yık adamı yere”. Sanki oynanan oyunun futbol olduğunu bilmiyor, sanki bu davranış failplay ruhuna uygun gibi diğer yorumcu bay Mehmet Demirkol ve program yöneticisi bir şey demiyor. Tabii muhterem de futbolu bilen(!!!!) bir zat olarak kasım kasım kasılıyor. Diyelim ki Vederson vurdu omzu yıktı İskender’i yere ve gol olmadı ne olacak, Fenerbahçe mağlup olmayacak ya orada hakem kasıtlı hareket yorumu yaparak Vederson’u oyundan atsa kopacak kızılca kıyamet, hakemler de iki arada bir derede kalıyor bu aklı evvel yorumcular yüzünden. Bakıyorum da bu yaklaşım yüzünden kimse ayıplamıyor Sergen Yalçın’ı. Kimse demiyor yahu kardeşim sen altyapı antrenörlüğü yapıyorsun bu çocuklara bu kabil kötü niyetli davranış şablonunu mu öneriyorsun, öğretiyorsun, yani bu çocukları amaca uygun her davranış mübahtır gibi mi eğitiyorsun, olur mu böyle bir şey. Yani adam senden daha hızlı koşuyor sen yetişemiyorsun ama adama arkasından basıyorsun tekmeyi onun bununla nasıl bir farkı var allahaşkına. Futbolun içinde böyle birşey var mı diye kimse sormuyor, var mı böyle bir kural diye kimse sormuyor, tabii ki bu beylere göre kural önemli değil ki sonuç önemli, ama kimse yahu kardeşim peki adam omuz atınca hakem bunun kötü niyetli bir hareket olduğuna hükmetse ve o adam kırmızı kart verse, bu sefer yine aynı adam ve hakem yandı. Bu beylere göre ya da kafalarındaki takımın kazanmaması halinde; derhal yönetim, teknik direktör ve tüm futbolcular kötü ve neredeyse tamamı hemen değişmeli. Tabii beyler futbolun ombudsmanı ya.

Alex in kırmızı kartı ağırmış tabii ki beylere göre; peki kırmızı kart için ne olması gerek ayağın; kırılması gerekir ki haklılık kazansın yok daha önce sarı gösterseymiş de adam kırmızı kart görmezmiş adam sanki yorumcu değil gördüğünü değil kafasındakini yorumluyor bana göre de alex gerek öncesinde yaptığı 2 faulde de iyi niyetten yoksundu sonuncuda da ne yapsın artık, hakem orada atmasa adam 2 kişinin ayağını kıracak, ne diyor UEFA futbolculara seyircilere ve sana karşı kötü niyetliyi oyunda tutmayacaksın atacaksın, ama ne gam beylerimizin umurunda değil ki.

Gerçi bu yeni bir yaklaşım mı, değil elbette. Yıllar önce milli takımda benzer nedenlerle Alpay da yerden yere vurulmadı mı anlı şanlı spor yazarları tarafından salt bu nedenle arkasında kaldığı oyuncuyu tekme tokat aşağı indirmediği için. O dönemdeki futbol yorumcularının çırağı Sergen Yalçın’da da bir değişiklik yok. O dönemde de birkaç cılız ses dışında yahu etmeyin eylemeyin bu futbol oyunudur öyle tekmeye tokata prim verilmemelidir demedi, hala bu basit ve ilkel yaklaşım sürdüğüne göre de hiç bitmeyecektir gibi görünüyor. Tabii UEFA ne yaptı bizim çok bilmiş beylerimizi tekzip eden bir karar alarak Alpay’a “fair play” ödülü verdi, tabii ki bizimkiler bu sefer gırtlağa kadar arabesk tavrı bir kez daha göstererek bu sefer konuyu bu tarafı ile önemsemeye başlamıştır.

Çalım atarken topu kaptırarak gole zemin hazırlama suçlaması ile karşı karşıya kalan Selçuk, nerede topu kaptırıyor karşı sahada ama böyle futbol mu oynanırmış, sevsinler biz seni de biliyoruz demek geliyor içimden ama neyse… Yahu demezler mi adama çocuk topu karşı sahada kaptırıyor orta saha ve defansın bir sürü oyuncusu var ama kaldı ki İBB 2 kişi ile hücum yapıyor kim böyle sonuçlanacağını bilebilir. Yok adamın derdi üzüm yemek değil bağcı dövmek ya, saldır da saldır. Bu futboldur hatalar oyunudur ve hatalar olmazsa maçlardan galip taraf çıkmaz diye düşünmez bu durumunu içselleştirememiş kişiler.

Daum bir şey bilmiyor Sergen biliyor, yok böyle bir şey bak ne diyor kerameti kendinden menkul Futbol yorumcusu; “böyle teknik direktörlük olmaz” evet bu işi tek sen biliyorsun bravo… Fanatik’teki yazısında ne buyuruyor; “Daum hemen gönderilmeli İş tekrar dönüp dolaşıp Daum’a geliyor. Fenerbahçe yönetiminin bir an önce Alman hocayı göndermesi lazım. Daum’la bu işin gitmeyeceği anlaşıldı… Bu tür hatalar yapan teknik direktöre ancak gülerler! Sadece Daum’u göndermek de çare değil… Takım yere düşmüş halde. Futbolcuların tekrar ayağa kaldırılması gerekiyor. Bunu Daum yapamaz.” Yani gelin burada akıl, izan, vicdan, bilgi ve vefa bulunda görelim. Şimdi Sergen Yalçın kim, geçmişte iyi bir futbolcumuzdu, hani bütün destek ve gaza rağmen büyük bir yıldız olamamıştı ama o günler geride kaldı artık başta kendisi olmak üzere herkes bu kardeşimizin yaptıklarını unuttu. Peki C. Daum kim; F.C. Köln, Stutgart, Bayern Leverkusen gibi Almanya futbol kulüplerinde çalışmış, Wien gibi Avusturya Kulübü ile Beşiktaş ve Fenerbahçe gibi Türkiye takımları ile bir sürü şampiyonluk yaşamış uzun yıllarını bu işe adamış birisi. Bu durumda beğenirsiniz beğenmezsiniz adamın kariyeri çok da kötü değil, en azından Almanya bundesliga, Avusturya bundesliga ve Türkiye süper liginde hemde iki ayrı takımda şampiyonluk yaşamış birisi, siz bu kariyeri böyle elinizin tersi ile itemezsiniz. Bu iş bu kadar ucuz değil.

Son söz:

Geçenlerde kendisini çok iyi tanıyan hatta bir dönem Beşiktaş sportif direktörü iken yöneticisi olan Sinan Engin ne demişti Sergen Yalçın ile ilgili; “maç otobüsünü bile bu kardeşimizin takip ettiği at yarışları ve ganyanları sonuçlansın diye geç hareket ettirirdik”. Hadi gel artık sen bana futbolun etiği, ahlağı, fair play’i üzerine nutuk at ben seni dinleyeyim.


Çarşamba, Şubat 17, 2010

TÜRKİYE FUTBOLU ÜSTÜNE BİR SÖYLEŞİ
Uzun yıllarını Mısırda geçirmiş futbolu kendisine amatörce de olsa iş edinmiş, Türkiye’de bulunduğu yıllarda sürekli amatörleri takip etmiş, maçlarını izlemiş, futbol ve kültürü üstüne son derece birikimi olan Sn. T. Uslu ile Türkiye futbolu ve genelde futbolun durumunu konuştuk ve sonuçta aşağıdaki önemli ve tarihe not düşürecek olan söyleşi çıkmıştır

Soru: Spordan sorumlu devlet bakanlığı diye bir yapı olmalı mı? Böyle bir yapı siyasi iradenin bakanla futbola siyaset karıştırması anlamına gelmez mi? Neler söylemek istersiniz bu konuda?
Spor islerini düzenleyen bir bakanlık fikri yanlış değil ama profesyonel futbolu bu bakanlığa bağlamak yanlış. Özerklik filan çözüm değil. Nitekim Şenes Erzik gibi bir profesyonel bile kurtların baskılarına dayanamadı ve futbolun altın devri maalesef onunla kapandı.
Soru: Fenerbahçe kulübünün yayıncı kuruluşun yayınlarını durdurmak için yayın kablolarını kesmiş olması sanki hiç yaşanmamış gibi durmaktadır federasyon için bu konuda neler söylemek istersiniz?
Fenerbahçe’ye dokunulamıyor maalesef. Bunlar yayıncı kuruluşu da, federasyonu da, ceza ve tahkim kurullarını da, basını da etkiliyorlar. Musluk meselesi bu. Muslukların açıldığı duyulunca, bütün susuzlar kuyruğa giriyor.
Soru: Bugünlerde yaygın olarak spor kamuoyunda dolaşan bir söylenti bulunmaktadır. Bildiğiniz üzere Federasyon, Kulüpler Birliği ve Kulüpler kimin şampiyon olabileceği konusunda görüşmeler yapılmış ve yine söylentilere göre taraflar kimi istediklerinden ziyade kime itiraz etmeyeceklerini beyan ederek bir yaklaşım göstermiş ve bu minvalde de lig yürütülmektedir.
Evet, maalesef. Kendi kendilerini yönetmede aracı olsun diye kurdukları birlik Aziz Yıldırım beyin gayretleriyle bolundu ve açık musluktan su içenler bir tarafta kümeleşti. Adam sözde bir kulübü yönetiyor ama zaten üyesi de olduğu bir başka kulübün, sözgelimi Fenerbahçe’nin çıkarını savunmaktan da utanç duymuyor. İki siyasi partiye birden üye olunamıyor ama iki kulübe pekâlâ hem de yönetici katında üye olunabiliyor. Tuhaf bir durum…
Soru: Sn. Uslu bugün sizinle futbolu derinlemesine konuşmak ve konu ile ilgili büyük birikimlerinizi bizimle paylaşmanızı bekliyoruz. Eğer uygun görürseniz Türkiye Futbol Federasyonunun hala Milli takımın başına teknik kadroyu ata(ya)mamış olmasından başlayalım, sizce bu konu neden gecikti ya da geciktirildi?
Doğru ismi belirleme yeteneği ve ufkundan yoksun bilgisiz bir yönetim var. Korkuyorlar. Hala Fatih Terim lobisi var ve sanırım bu iste Fatih Terim’in de bizzat parmağı var.
Soru: Neden konu milli takım olunca herkes ağız birliği etmişçesine Fatih Terim’i referans alırlar ve her şeyi ona göre açıklamaya çalışırlar? Sizce Fatih Terim bu çapta bir kişimidir? Örneğin 4 yıllık Galatasaray şampiyonluğu için Fatih Terim sadece bunun bir parçası idi asla en önemli faktör değildi deniliyor siz bu görüşe katılırmısınız? Örneğin Mehmet Ağar’dan, Faruk Süren etkisinden, Hagi ve Popescu gibi dünya yıldızlarından yoksun biz Fatih Terim açıklaması yapılabilirmi?
Fatih Terim güçlü değildir. Görgüsüz ve bilgisiz adamın ne gücü olur? Ama etraf o kadar bilgisiz ve güçsüz olunca, Fatih onların arasında güçlü görünüyor. Galatasaray’ın başarısında Hagi’nin rolu Fatih’inkinden asla az değildir. Bilgili ve görgülü bir yönetim ile iyi bir kadro birleşip lider olarak Hagi ve Popescu da bunlara eklenince başarı doğaldı. Faruk Süren bey de, kendinden önce Alp Yalman beyin çizdiği doğru yoldan ayrılmayarak başarılara katkıda bulundu. Mehmet Ağar ise ülke ve de Galatasaray için hiçbir zaman asla önemli biri olmadı. İyi ki de olmadı, şaibeli biridir.
Soru: Levent Kızıl’ın Mahmut Özgener ile birlikte Federasyon yönetiminde bulunmaları ve uyumlu çalıştıklarının ifade ediliyor olması ile yine aynı şahsiyetlerin Biri Altay diğer Bursaspor kulübü başkanı iken iki kulübün seyircilerini birbirlerine düşman hale getiren tutumları ile bir çelişki oluşturmuyor mu?
Olmaz olur mu? Spor kamuoyu ikisini de yakinen bilir. Mahmut Bey koltuğu boş buldu, orayı dolduracak biri değildir. Talimatları uygulama özelliği vardır, o kadar. Levent Kızıl ise karıştırıcıdır. Aziz beyin talimatlarına kendinden de öğeler katar. Güven veren biri değildir. Zaten spor kamuoyunda kendisini ciddiye alan yoktur pek.
Soru: TFF bilanço değeri yaklaşık 3 milyar dolar büyüklüğüne ulaşmış bir bütçe yönetimi durumundadır. Sizce TFF bu büyük bütçeyi verimli ve etkili kullanabilecek basiret, kabiliyet ve ehliyete haiz durumda mıdır?
Asla. Şenes Erzik beyden sonra gelen federasyonların tamamı, kendisini deviren güçlere angaje kişilerden oluşmuştur. Hatırlayın, Abdullah Kığılı ile başlamıştı. Abdullah Bey TFF başkanı seçilmeden önce Fenerbahçe yöneticisiydi. Ali Şen Süleyman Seba’yı kandırdı ve Abdullah beyi birlikte seçtiler. 3-4 ay sonra Abdullah Bey istifa etti. Nedenini kim biliyor acaba? Hangi onurlu spor yazarı merak etti de araştırdı bu konuyu? Bu federasyonların tamamı Fenerbahçe- Beşiktaş cephesince seçilmişlerdir. Bildiğimiz, Galatasaray delegeleri oy vermedi bu federasyonların hiçbirine..
Soru: Futbolun yönetimi parasal olduğu kadar hatta daha önemlisi bir teknik yönetim ve idari yönetim becerisi gerektirmektedir bilindiği ve sık sık tekrarlandığı üzere, sizce bu kadro bu ehliyete sahip midir?
Sanmam. Levent Kızıl ve Mahmut Bey ortada. Bunlar Bursa veya İzmir’de amatör ligleri bile yönetemezler. Bunların ehliyetli oldukları konular başkadır. Futbolu bilmezler ama futboldan yararlanmayı pekiyi bilirler. Aziz bey de öyledir. Nihat Özdemir de.. Bunlar sui generis bir kuşaktır, 100 yılda bir gelirler böyle hepsi bir arada..
Soru: Türkiye’de futbol neden bu kadar siyasileşti bu konu ile ilgili yorumlarınız nedir acaba?
Futbol da diğer alanlar kadar siyasileşti. Daha fazla değil. Adalete ne kadar siyaset yansıdıysa futbola da o kadar yansıdı. Ben bunu üşüşme kavramı ile açıklayabiliyorum. Önce toplumu yozlaştırıyor ve geriletiyorlar, toplum kendi zenginliklerini koruyamaz hale gelince de leşe üşüsen yırtıcı hayvanlar gibi bu zenginliklerin üstüne çörekleniyorlar. Büyük bir hırsla kapışıyorlar. Onun için her alanda ortalık gerildi. Aziz bey belki de özel hayatında munis birisidir, ama rant kavgası olunca gözü başka şey görmez. Siyaset bu kapışmanın aracı sadece..
Soru: Şimdiki ve bir ve iki önceki TFF’nin şike karşısında tutumu konusunda neler söylemek istersiniz?
Ben Şenes Erzik beyin yönetim dönemi dışında tüm sezonlarda şike yapıldığına inanırım. Ama hiçbiri üstüne gitmez çünkü şikeler genellikle bunların eliyle yapılır. Muhabir banka gibi çalışırlar. Birbirine güvenmeyen iki kulüp yöneticileri arasında yeddi-emin rolü oynarlar. Hakem ilişkilerini yine bunlar kurar. O komitelerin başına hep uygun kişileri getirirler. Bunlar tevziat yapar ve yüzde alırlar. Şikeyi neden önlemeye çalışsınlar ki ..?
Soru: Mafya konusuna gelelim, Sinan Engin Çakıcı ilişkileri aslında Çakıcı’nın böyle bir yardıma ihtiyacı var mı idi yoksa bu ilişki düşünülenden fazla bir şeyler mi ifade ediyor şöyle ki acaba birileri Mafyanın ya da bu yasadışı olguların hayatın her alanını kapsadığını mı göstermek istiyorlar kamuoyuna?
Çok doğru. Mafya inancında hem gizlilik var, hem de güç gösterisi var, yani alenilik var. İkisi bir arada. Etrafa salınan korku ve dehşet Mafya fikrini besleyen damarlardan biridir. Çakıcı istedi de pasaport mu alamadı, Beşiktaş kulübü kendisi için ricada bulunsun? Çakıcı ve benzerleri kırmızı pasaport bile alabiliyorlardı. Onlara pasaport verenin kim olduğu biliniyor, adı gizli değil ki. Ama yine de Beşiktaş’ın içine düşürüldüğü durum hoş değildi. Tabii yöneticilerinin haberi olduğunu sanmam. Sinan Engin’in patavatsızlığı olsa gerektir.
Soru: Eskiden Fenerbahçe kongrelerini açıktan ülkücülerin düzenlemesinin nasıl bir anlamı vardır sizce?
Bence yine öyledir, değişen bir şey yok. Kadıköy’de olaylı yürüyüşler filan da düzenledi bunlar. Aziz bey ve çevresi güçlerini bunlardan alıyorlar demek ki ama peki Fenerbahçe kongre üyeleri rahatsız olmaz mı bu durumdan? Ya da taraftarları? Bir tuhaflık var ortada. Sanki Aziz beyin çevresindeki ülkücüler, karanlık işlere çok fazla bulaştıkları için ülkücü camiadan mecburen uzaklaştırılanlar olabilir. Bilemeyeceğiz.
Soru: Futbolun derini var mı?
Olmaz mı? TFF genel kurullarında ülkücüler cirit atmıyor mu, delegeler tehdit edilmiyor mu? Bunları basından izliyoruz. Otellerde lobiler kuruluyor, pazarlıklar yapılıyor. Bond çantalar elden ele geziyor. Oy karşılığı kadın ikram edildiği bile yazılıyor. Bunları yazan yine bunların basını değil mi..? Derin devlet her yerde var. Adalette var, eğitimde var. İhalelerde var. Kaçakçılıkta var. Var oğlu var.. Eee futbolda olmazsa eksik olurdu tablo..
Soru: Fenerbahçe’nin İstanbulspor, Samsunspor ve Ankaragücü şikesi suçüstü olmuş olmasına rağmen neden hem Haluk Ulusoy, Hem Hasan Doğan hem de Mahmut Özgener federasyonu tarafından kapatılmıştır?
Bu dosyalar kapatılmadı çünkü açamamışlardı zaten korkularından. Diğer ikisi önemli değil, Hasan Doğan beyin bu konunun üstüne gitmesi beklenirdi. Ama onu da yakın dostu Tayyip Bey engelledi dediler. Bence Beşiktaş kanadından da baskı gördü. Çünkü üstüne gitse, bu kez Fenerbahçe basınının açacağı Beşiktaş dosyaları vardı sırada. Aziz Bey basındaki kalemşör ve editörlerini kullanarak bu kozu iyi değerlendirdi ve olayı örtbas etmeyi başardı. Futbolla ilgili her karanlık olayın ardında, eğer eşelerseniz Fenerbahçe- Beşiktaş ittifakını bulursunuz. Ama Beşiktaş taraftarı bu kadarını bilemez. Çarşı her şeyi bilir derlerse de bos laftır.
Soru: Şike de yakalanan üstelikte hiçte somut delillere dayanmadığı halde İtalya’da Juventus gibi çok büyük bir kulüp küme düşürüldü de Türkiye’de neden böyle oluyor. Bir kulüp başbakanlık denetleme kurulunun raporu ile şikeden zımmi olarak suçlanıyor ama kimsenin kılı kıpırdamıyor. Bunun sebebi sizce sadece onların Fenerbahçe Cumhuriyeti olması mıdır? Yoksa bu işin de içinde sürekli bazı paşalar mı oluyor, bazı çıkar gruplarının istek ve beklentilerine uygun olarak, ne söylemek istersiniz bu konuda?
Cumhuriyet, iddialı bir tanımlama olur Fenerbahçe için. Ama bir iktidar yumağı oluşturdukları doğrudur. Paşaların Fenerbahçe eğilimi NATO ihaleleri ile başladı. Al gülüm ver gülüm. Bu ülkede burjuvaziyi de devlet palazlandırdı. ‘’Her mahallede bir milyoner’’ sloganı bunun göstergesiydi. Bu da devlet yardımıyla takım palazlandırma operasyonu oldu. Herkes karlı çıktı. Paşalar, besleme spor basını, hakemler, federasyon çevreleri, yeni yetme görgüsüz müteahhitler... Herkes memnun ve herkes kazanıyor. Kimi prestij kazanıyor, kimileri para kazanıyor.
Soru: Hasan Doğan’ı başarılı gösterme çabalarının arkasında sizce kimler ya da nasıl motivasyonlar vardır?
Hasan Doğan bir nöbet değişimiydi. Beşiktaş’ın, Fenerbahçe ile işbirliğinden yeterli nemayı alamaması tepkilere neden oluyordu. Fenerbahçe geri adım atmak zorunda kaldı. Hasan bey, Beşiktaşlılara verilen bir taviz oldu. Beşiktaş arayı biraz kapatacaktı, plan buydu ama takdiri ilahi, Hasan Doğan beyin ömrü buna yetmedi. Hasan Doğan beyin çok dürüst biri gibi gösterilmeye çalışılması Beşiktaş taktiğiydi ama Fenerbahçeli basın buna tahammül edemedi ve Hasan Beyin İstanbul belediyesi ile kotardığı arsa yolsuzlukları dosyalarını yayınlayıverdi. Yani Hasan Doğan olayı, esasen bir Beşiktaş- Fenerbahçe savaşı idi, aralarındaki bir iç hesaplaşmadan ibaretti.
Soru: Şike soruşturması karşısındaki nedir bu sessizliğin izahı sizce? Yok, bir girişimleri var da biz mi bilmiyoruz, ne dersiniz?
Sessizlik normal, çünkü Beşiktaş ile Fenerbahçe’nin stratejik ortaklığı sürüyor. İkisi de ses cıksın istemez. Fenerbahçe güme gideceğini hissederse cepheyi genişletmek için Beşiktaş dosyalarını da gündeme çıkarır. Ve maalesef Türkiye’de bu iki kulübü birden cezalandıracak irade yoktur. Türkiye İtalya değil. Orada gözünün yasına bakmadılar. Juventus gitti, Milan gitti. Demokrasi olan yerde gözünün yaşına bakmazlar. Ama tabii Türkiye’de de Galatasaray’ın suskunluğu anlaşılır gibi değil. Galatasaray’ın adı geçmiyor bu şike işlerinde. Ortalığı yıkmaları lazım, ama onlar da oralı değil hiç. Belki de Adnan Sezgin nedeniyledir. Her neyse Galatasaray’ın bu beladan behemehâl kurtulması ve temiz futbolun öncülüğünü yapması gerekir. Şartlar hiç Galatasaray için bu kadar elverişli olmamıştı..
Soru: Peki sizce Federal Almanya savcılığının iddia oyunu ile maçların maniple edilmesi konusundaki araştırma ve soruşturmasından bir şey çıkar mı?
Galatasaray dürterse çıkar. Kamuoyunu bilgilendirir ve konuyu güncel tutmayı başarırsa şikeyi örtbas edemezler. Ama önce Galatasaray’ın yumuşak karnından kurtulması gerekir. Yani Adnan Sezgin gidecek. Adnan Sezgin, Fenerbahçe-Beşiktaş cephesinin Galatasaray içine soktuğu Truva atidir. Galatasaray’ı sadece bu kişi frenliyor. Adnan Polat bu tuzağı boşa çıkarabilecek cesareti gösterebilirse, hem kendi adını büyütür ve hem de Galatasaray’ı. Şikenin önlenmesi için maalesef başkaca hiçbir şans yok...
Soru: Bu soruşturmanın Türkiye ayağında bazı futbolculardan ve kulüplerden söz ediliyordu; Colin Kazım gibi, Fenerbahçe gibi ama konunun hızı kesildi hatta bahsi bile edilmez oldu, bu gelişmeyi hangi nedene bağlamak gerekir?
Türkiye’de şikenin önlenmesini sadece aydın ve dürüst kamuoyu istiyor. Bunların nüfusa oranı yüzde beşi bile bulmaz. Kalanlar ya açık açık yapılan şikenin farkında olamayacak kadar ahmak veya şikeden söyle veya böyle sebeplenen kesimlerdir. Fenerbahçe’nin banka havalesi ile yaptığı ödeme açığa çıktığında, kamuoyu buna bile inanmadı. Yani Aziz beyi bizzat eliyle para verirken görseler de inanmaz bunlar. Zaten tedbirlerini de kendince alıyor Aziz Bey. Bakın Galatasaray Adnan Sezgin’den kurtulmayı düşünmezken Aziz Bey, şike işinde adi gecen Colin Kazım’ı bir gecede harcayıverdi ve hamuleyi sırtından attı. Kiralık kalemleri taktılar çocuğun arkasına, düzmece bir olay yarattılar ve çocuk neye uğradığını anlayamadan kendini kapı dışında buldu. Ne oldu? Şike delili ortadan yok oldu.. Aziz Bey hem bu işleri iyi bilir, hem de içeriden bilgilendirildiği için tedbirlerde gecikmez. İstanbulspor’a yapılan banka ödemesi de Aziz Beyin hatası değildi. Sanırım Mahmut Uslu’nun beceriksizliğiydi. Öyle konuşuldu o zamanlar. Ama basının da yardımıyla güzel kapattılar o konuyu..
Soru: MHK Başkanı için özel bir şeyler söylemek istermisiniz? Biliyorsunuz babası da hakem olan ve her ikisi de Galatasaray karşıtı tutumu ile tanınan hakemlerdir biliyorsunuz bir farkla babası kamuoyunu yanlış yönlendirmek ve bağlaşıklarına kanıt teşkil etmek üzere asla Galatasaraylı olduğunu açıklamadı.
O ailenin önde gelen niteliğinin taraftarlık ya da düşmanlık olduğunu sanmam. Bunlar icin hakemlik gelir kapısı olarak önemlidir. Babası için de çok konuşulmuştur zamanında. Oğlu da onun oğlu sonuçta. Hakemliğin getirilerini yakından görmüştür. Camiada da tanınan birisidir zaten. Ne diyelim. ? Kimilerine ‘’yürü ya kulum’’, kimilerine ise ‘’Euro ya kulum’’ denmiş.. Bu beyefendi de buna uygun vaziyetini düzeltmektedir, diyelim..
Soru: Peki sizce mal beyanı hakemlerin maç yönetmeleri üzerinde direk ya da endirek etkili olur mu? Çünkü bildiğim kadarı ile siz bu konuyu sürekli gündeme getirmektesiniz. Ama bildiğiniz üzere bu devlet memurları ve siyasiler için çok da etkili ve sonuç alıcı olarak görünmemektedir.
Olur, ve zaten başkaca bir yol da yoktur. Mesela bunlar her yıl mal beyanında bulunsalar, gazeteci olmadığım halde ben bile yakalayabilirim bunları.. Zaten tuhaf olan, siyasiler mal beyanında bulunmaya kanun yoluyla zorlanırken, federasyoncu beylerin, federasyon kurullarında görev yapanların ve hakemlerin bu işin dışında bırakılmasıdır.. Bunlardan hesap sorma imkanı yoktur. Diyelim ki son bir maça kaldı şampiyonluk, bu maçın rayici, hakem tartışmalarını yönlendirenler, hakemin belirlenmesine vesile olanlar ve o belirlenen hakemi parlatan kiralık kalemlerin payları da dâhil aklınızın alamayacağı kadar büyük rakamlara iblağ olur. Dudağınız uçuklar.. Ama hep karanlık paralar döner bu islerde. Muteahhitler de bu nedenle işlerin içindedir zaten..
Soru: Hakemler neden tarafsız değil?
Neden olsunlar? Hiçbiri yüzde beş içinden gelmiyor ki.. Hakemlik artık bir gelir kapısıdır. Tarafsız hakem beklentisi beyhudedir. Mal beyanı zorunluluğu getirilir ve bunların Mac basına aldığı para bugün aldıklarının mesela 10 katına çıkarılırsa, aralarında hakemliği ‘’hakem’’ olarak yapmayı düşünenler ve deneyenler çıkabilir yine de..
Soru: Bazı hakemler gerçekten operasyonel görevler üstlenirler mi?
Üstlenirler. Bu konuda zaten üstlerinden talimatlar da gelir. Adamın kafasını yararlar, o yine de ‘’kurallara Gore maçı ertelemem lazım ama ertelersem bu seyirci daha kim bilir ne haltlar yer, daha ne kafalar kırar dışarıda’’ der ve maçı kırık kafasıyla yönetmeye kalkar. Esasen düşündüğü de bu değildir. Hesap kapandığı için o maç oynanmıştır. Hani ‘’mal batıya çoktan kaymıştı’’ misali...
Soru: Bazı hakemlerin adının bazı takımlarla anılması rastlantı olabilir mi?
Olmaz. Tamamen ve tümüyle dezenformasyondur. Kiralık kalemlere böyle listeler yayınlatır ve kamuoyunu aldatmaya çalışırlar. Bu camiada piyasa kuralları isler. Puan talebi çoksa puanın fiyatı artar. Kural budur. Hatırlayın, belki de tek örnektir Türkiye liglerinde.. Özhan Canaydın Beyin bir hakem için ‘’kendi bilir ama hakemliği bırakmasını tavsiye ederim’’ dediği akşamın sabahında, o kisi hakemliği bıraktı. Oysa basın sahip çıkmıştı, Fenerbahçe-Beşiktaş ittifakı sahip çıkmıştı, hatta siyasilerden sahip çıkanlar olmuştu. Ama kurtaramadılar. Özhan Beyin kartı güçlüydü ve doğru zamanda doğru hamleyi yapmıştı.. Oysa o hakemi de dezenformasyon gereğince Galatasaraylı olarak ilan ediyorlar ve hedef şaşırtıyorlardı. Kiralık kalemlerden hiçbiri bu olayın üstüne gitmedi. Bu olay da böylece futbol tarihinin meçhul olayları kervanına katıldı.
Soru: Fenerbahçe’nin de Beşiktaş’ın da yaklaşık Galatasaray kadar borçlu olmasına rağmen; basında ve dolayısıyla kamuoyunda Fenerbahçe’den hiç bahsedilmezken, Beşiktaş’tan az biraz bahsedilirken sanki bu konuda tek kulüp Galatasaray gibi sürekli ondan bahsedilmesi nasıl izah edilmelidir? Acaba bu da bir çeşit manipülasyon mudur?
Aynen öyledir. Kiralık kalemler eliyle oynanan bir oyundur. Ancak yine de bu 3 kulübün borçlarının yapılanmasında farklılıklar var. Fenerbahçe ve Beşiktaş ağırlıklı olarak yöneticilere borçludur. Galatasaray’da ise bilindiği gibi yöneticilerin ceplerinden para koymamaları gibi doğru bir ilke nedeniyle, vakıa bu ilkeyi son yönetimin bozduğu da söyleniyor ya, ağırlıklı olarak bankalara borçlanılıyor. Bu farklılık bilançolara şöyle yansıyor, kongre öncesi alacaklı yönetici düzmece bir belgeyle alacağından feragat ediyor ve borç ortadan kalkıyor. Dolayısıyla o kulübün borcu azalıyor Galatasaray ise bunu yapamıyor. Çünkü bankalar alacaktan feragat edemiyor. Düzmece belge ver, sonra bunu geri al, bu mümkün değil. Alacaklı yönetici, kongreden sonra tabii ki yeniden alacaklı duruma geçiyor. Simdi bu yaz-boz mekanizmasını önleyecek kurum Maliye ve Defterdarlık. Maliye ortalarda yok. Büyük kulüplerde maliye denetimi hiç duyulmuş şey değil. Peki defterdarlık nerede? Defterdarlığı bilemem ama İstanbul Defterdarını arayacak olursanız Fenerbahçe maçlarında Saraçoğlu şeref tribününde kendilerini görebilirsiniz. İstanbul’da görev yapan son on defterdarı araştırın. Bakalım kaç tanesi Fenerbahçe kulübü üyesidir, görün. Ve nasıl üye yapıldıklarını sorun bakalım kendilerine.. Bu araştırmayı kiralık gazeteciler yapmaz. Sizin bizzat yapmanız gerekir. Bu araştırmanın sonuçları, sorduğunuz sorunun cevabını size verecektir, hiç endişeniz olmasın..
Teşekkürler, görüşlerinizi bizimle paylaştınız. Görüşmek üzere…