Pazartesi, Ekim 29, 2007

KİME NE BORCUNUZ VAR, TOROĞLU - 2

Sn. Toroğlu;
Denizlispor – Galatasaray müsabakası için “Maraton” programında önünüzü de sınırsız şekilde açan Sn. Şansal Büyüka sayesinde yine incilerinizi döktürmeye devam ettiniz.
Bu kadar sığ ve izleyenleri aptal yerine koyan (hani onların maalesef %92 si de öyledir yaa) yorumlarını artık kimler dinliyor ve değer veriyor bilmiyorum. Ama bildiğim ve emin olduğum ve hatta daha önceleri de tüm detaylarını yazdığım ve Galatasaray’a transferinin son anda iptal edilmesi nedeni ile sürekli kin kustuğun (Fatih Terim’den; rivayet o ki yediğin dayaktan sonra suskunluk geçirdiğin dönem hariç) ve sürekli kendince bulduğun en küçücük fırsatta dahi hayatın boyunca hiç birşey olamamış olmanın ezikliği ile GALATASARAY!a saldırdığın aşikardır. (aman bana önemli bir futbolcu, hakem ve yorumcu olduğunu falan da söyleme, bende en az senin kadar hıyardan anlarım)
Şimdi; sen kalkıp o sığ değerlendirmen ile (aslında seni kaale alan büyük bir sığ değerlendirmeden hoşlanan kesim sayesinde oradasın) Bouzid’in topa bakmadığını, rakibini kolladığını ve hareketin penaltı olarak değerlendirildiğinde kimsenin itiraz etmemesi gerektiğini söylüyorsun ya; aynı maç içinde aynı şekilde ve şiddette ve sadece ve sadece topa bakarken Ümit Karan’a yapılan hareketin ise hakemi aldatma yolu ile alınmış penaltı diyorsun ya, artık sana pes demek gerek. Yahu Erman; koca adam oldun ama hala bu huyundan vazgeçmedin; her 2 hareketteki her 2 kişide tamamen topla ilgilenirken birbirlerine güç uyguluyorlar, bunun birine penaltı veren hakem diğerinede vermek zorundadır, hani sen hakemlerin standart karar vermelerinden yana idin ne oldu da 45 dakika içinde birbirinin benzeri 2 hareketi bile artık aynı şekilde değerlendir(e)miyorsun, oysa “adam gibi adama” yakışan şey; bu birbirine benzeyen 2 hareketinde ya penaltı olduğu yada ikisininde penaltı olmadığı yönünde olması gerekirken sen yine yukarıda gerekçesini yazdığım kinini kusuyorsun. Saplantının ve psikolojinin arka planı ve fonu Galatasaray düşmanlığı olursa işte bir adamın yapabileceği şey budur. Aslında sana dersini vermeyen, haddini bildirmeyen Galatasaray yönetiminin de kusuru var işlerin bu noktaya gelişinde. Diğer taraftan Fenerbahçe yönetimi ile olan sıkıfıkılığında ayrıca bizzatihi senin açıklamaların ile birlikte değerlendirmeye muhtaç olduğuda açıktır.
Sen şimdi; 19.04.2007 tarihinde
www.spordaalternatif.blogspot.com da seninle ilgili yazdığım;
“Hani bu son söylediğimden çok rahatsız olabilirsiniz ama geçmişte Gürcistan’da yaşadığınız ve miktar küçüklüğü nedeni ile de ihbarda bulunduğunuz konu hala en azından bizim hafızalarımızda çok tazedir. Kısa bir hatırlatma da buna yapalım isterseniz; FİFA hakemi olarak Gürcistan'a, Gürcistan-İrlanda maçına gitmiştiniz. Belçikalı gözlemci ile yemek yemiş ve otele dinlenmeye giderken, şöför Gürcü kardeş size dört adet zarf veriyor ve sizde zarfları ses çıkarmadan alıyorsunuz (oysa TV lerdeki delikanlılığınıza bakınca sanki yapmanız gerekenin adama zarfı içine bakmadan fırlatmanız olduğu anlaşılıyor) ve Otele gelince açıp bakıyorsunuz size 5 bin dolar diğerlerine 4 er bin dolar veriliyor işte o anda kan beyninize sıçrıyor ve bu miktara çok bozuluyorsunuz, tabii ki haklısınız rutinlere aykırı birşey ama Gürcistan’da olduğunuzu unutuyorsunuz ve eğer bilseniz ki Gürcistan’da bu miktar bir servettir daha serinkanlı olurdunuz. (Alışkanlıklarınız gereği çok küçük tabii ki). Yıllar sonra Gürcistan’da bulunduğum sürede sizinle bu konuda temas eden insanlarla tanışma fırsatım oldu ve konuyu birde onların ağzından dinledim; ısrarla diyor ki “zarfı neden ben verdiğiminde hemen elinin tersi ile itelemedi de aldı sanki ben zarfın içinde kendisine oda anahtarımı verdiğimi mi zannetti de aldı”. Sn. Toroğlu; bu 2 konuda da, topluma gerçekçi ve mantıklı açıklama yapmak zorundasınız ki hakkınızda ki dedikodulara bir son verilsin, ama ben eminim ki siz yine TV deki “ben ne söylersem söyleyeyim nasıl olsa kimsenin cevap hakkı yok” tavrınızı sürdüreceksiniz.”
Gerçekten bu zarfları alırken içinde ne var zannettin; allahaşkına.

Salı, Ekim 02, 2007

ASIL MAFYA SİNAN ENGİN DİR

Ülkücü mafya şeflerinden Alaattin Çakıcı’nın yurtdışına kaçarken Beşiktaş Kulübü referansı ile pasaport alması ve Shengen vizesi kullanması “futbol Susurluk”unun açığa çıkmasına neden olan Beşiktaş Menajeri Sinan Engin 29.09.2007 tarihinde Galatasaray’a yenildikleri maçın hemen sonrası sıcağı sıcağına "Herkesin morali bozuktu. Soyunma odasında hakem falan diye bağırıyorlardı. Biz de dedik ki hakemi falan bırakın hiçbir şey oynamıyorsunuz. Beşiktaş camiasından özür diliyoruz böyle bir futbol oynadığımız için. Bunun hocayla taktikle falan alakası yok. Sahaya 11 adam çıkıyorsa adam geçmesini, şut çekmesini biz öğretemeyiz. Bunun hocayla falan alakası yok. Koskoca 90 dakika oynuyorsun bir kaç pozisyona girebilirsin bu tamamen futbolcuyla igili. Eğer büyük takım futbolcusuysan pozizyona gireceksin. İyi oynamadaığğımızı biliyoruz." diyerek ortalama klüp yöneticisi formatında konuşarak durumu idare etmiş iken; huylu huyundan vazgeçmez misali bu sefer de 01.10.2007 de yaptığı açıklama ile “hakem mafya” sından bahsetmeğe başladı. Sonra aklına kendinin mafya üyesi olduğu konusundaki ciddi iddiaları hatırlamış olacak ki birden tipik direksiyon hareketleri (kıvırma ve kıvırtma) yaparak “ben kötü anlamda mafya demedim” dedi (sanki iyi anlamda mafya varmışcasına). Tabii Sinan Engin bu işlerin içinde olduğundan iyi bilir kim mafya kim mafya değili.

Mafya konusunda, hile-hurda ve desise çevirme konusunda tabiiki Sinan Engin en son konuşması gereken adam olduğunu anlayana kadar da bıkmadan yılmadan çalışmak gerekmektedir. Şimdi, Sinan Engin;
1. Beşiktaş’ta menajerliğe getirilmesinin ardından taraftar grupları arasında çatışmalara kadar varan olayların olmasında bir rolu varmıdır acaba?
2. Taraftar grubundan Ferdi Aslan’ı öldürdüğü öne sürülen Alpay K. nın uzun süredir tribünlerde etkili olan bir kişi olduğunu herkes bilmekte idi ve bir süredir tribünlerden uzaklaştığında mafya örgütlenmeleri içine girdiği konusunda yaygın bir kanı oluşmuş idi ve tekrar tribünlere döndüğü bu dönemde özellikle Çarşı grubu tarafından Sinan Engin’e karşı tepkileri dindirmeye çalışanlar arasında yer alarak safını belirtmiş, bu saf tutmada Sinan Engin’in bir katkısı olmuşmudur acaba?
3. Ülkücü mafya şeflerinden Alaattin Çakıcı’nın yurtdışına kaçarken Beşiktaş Kulübü referansı ile pasaport alması ve Shengen vizesi kullanması işinde talimatı olan Sinan Engin bu çalışmaları; bu kişinin akrabası ve dostu olması nedeni ile mi yoksa başka beklentiler karşılığındamı yaptı acaba?
4. Sinan Engin, BJK Travelling (kulübe ait seyahat acentası) çalışanı Kerem Eymür’ün işe alınmasını temin etmişmidir acaba? (.Kerem Eymür ünlü Susurlukçu Mehmet Eymür’ün yeğeni olduğunu maalesef bir yazan kurcalayan çıkmadı). Bu kişi Sinan Engin’in talimatı ile Ülkücü Mafya liderlerinden Alaattin Çakıcı’nın shengen vizelerinin alınmasında byük payı olan birimidir acaba?
5. Sinan Engin; karıştığı bu futbolun mafyası yada mafyanın futbolu davasına bakan hakimin eşinin, Beşiktaş Kulübü'nde işe başlamasında nasıl bir rol almıştır yada bu tamamen tesadüfmüdür acaba?
6. Sinan Engin; Lucescu’nun, Del Bosque’nin, Rıza Çalımbay’ın ve Tigana’nın da takımdan ayrılırken, hakkında inanılmaz açıklamalar yaptığı ve hala aydınlanamamış karanlık ilişkiler bütünü için, ne demektedir acaba?
7. Alaattin Çakıcı’nın kayıtları tutulmuş ve deşifre edilmiş telefon görüşmelerinin birinde; “Şampiyonlukta hiç mi payımız yok?" dediği konusunda Sinan Engin ne der acaba?
Başta olmak üzere benzer tüm şaibeli durumları açıklayacak soruları cevaplamalıdır.
Bu konuda soruları ve ilişkileri sıralamayı uzatmak elbette mümkün ve olanaklı ama artık bunları sıralamak bu yazının amacını da aşacaktır. Artık; Sinan Engin ve benzerlerinin Türkiye futbolunun yakasından düşmeleri gerektiğini siyasi otorite anlamalı ve ona uygun hareket planları geliştirmelidir.

Şimdi gelelim “hakem mafyası” diye suçladığı hakemlere ve özellikle de Galatasaray maçındaki hakemi kasdi kavranmakla şuçlamasına ne denir bilmiyorum ki? Olsa olsa aymazlıktır diyeceğim ama çok hafif olacak... Yahu Sinan Engin; bu hakem eğer taraflı olsa idi ve Beşiktaş’ı yendirmek gibi kastı olsa idi. Yapacağı tek bir hareket vardı; Beşiktaş kalecisi Hakan Arıkan’a Galatasaraylı futbolcu Barış Özbek’e kasıtlı attığı tekme karşılığı kırmızı kart ve penaltı vermek. İşte bu durumda yapabileceğiniz herhangi bir şey olamayacağı gibi, arkasına sığınacak bir bahane de bulamayacaktınız ve hatta bir kaç hafta da yedek kaleci ile maçlara çıkmaya devam edecektiniz. Ama haklısınız; Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar gibi mafya etkisi altında olduğunu zannettiğim hakem eskileri olduğu sürece ve bu tür önemli noktalara icazetiniz olmaması nedeni ile değinmeden maç yorumları yaptıkları sürece sizin de işiniz kolay.