Salı, Nisan 03, 2012

THATCHER FORMÜLÜ

“İngilizler 5 yıl süreyle Avrupa’ya gitmedi de ne oldu? Hem de marka değerlerini artırarak en çok izlenen lig haline geldiler. Ben de Başbakanımızın sözlerine benzer konuşma yapmıştım. Fakat o zaman tepki ile karşılanmıştım. Ama işin gerçeği bu.” diye buyuruyor ya, Türkiye Futbol Federasyonunun başı, Beşiktaş’ı borç batağına sürükleyerek kaçan kendine yeni bir post edinen bu zata kocaman bir maşallah, emin olun bunlar var ya bu çocuklar şeytana külahını ters giydirirler.

Peki; Başbakan konuya nasıl bir göğüs stop’u yaparak çakıyor voleyi, UEFA’nın başkanı Platini ile görüşmesini refere ederek; “8 takım birden ligden düşerse ne olur, futbol biter. Ceza davası ile Futbol Federasyonu'nun kararını birbirinden ayırmak lazım. Platini'ye de İngiltere örneğini verdim. Orada holiganlar yüzünden Margaret Thatcher İngiliz takımlarının Avrupa'ya çıkışını 5 yıl yasakladı. Ne oldu? kendi aralarında gayet güzel devam ettiler. Döndükleri sene de şampiyon oldular.”

Kısaca bir hatırlayalım o dönem ne oldu da, UEFA’dan uzun yıllar tart edildi, İngiltere futbolu; 1985 yılında Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde İngiltere’den Liverpool ve İtalya’dan Juventus futbol takımları karşı karşıya geliyor ve final maçını izleyen milyonların gözü önünde İngiliz holiganlar, İtalyan taraftarların bulunduğu tribünlere saldırarak büyük bir kargaşa çıkarıp sonuçta da büyük bir çoğunluğu bu İngiliz saldırganlardan/holiganlardan kaçmak isterken üst tribünlerden aşağıya atlayıp kurtulmak isteyen 39 İtalyan, ne yazık ki ölerek can veriyor. Tarihe Heysel faciası olarak geçen bu katliam üzerine dönemin İngiltere Başbakanı Thatcher kendisine önerilen “3 yıl gitmeyelim görüşüne karşı çıkarak “3 yıl? İngiltere’yi utanç içine sokan bu hayvanlar için 3 yıl az. Süre en az 5 yıl olacak. Durum düzelmezse süreyi uzatırız” diyerek noktayı koyar.

Bu gelişmeyi aklımızda tutarak; Canım yurdumda bize İngiltere modeli diye yutturulmaya çalışılan ve benzediği iddia edilen olayı bir kez daha kısaca hatırlayalım.

3 Temmuz 2011 tarihinde Emniyet güçleri büyük bir operasyona girişir, uzun süre olduğu açıklanan takip neticesinde şike ve teşvik primleri ile soru çalınmasını kapsayan bir dolu gayrimeşru ilişkiler ortaya saçılır. Bu saçılmalar sonucu, başta Fenerbahçe olmak üzere Beşiktaş, Trabzonspor, Sivasspor, Bucaspor, Eskişehirspor gibi kulüplerin şike yaptığı anlaşılır ve kulüp yöneticilerinden tutuklamalar olur, Türkiye Futbol Federasyonunda yapılan seçimler sonucu hülle yöntemiyle başkanlığa getirilen Fenerbahçe eski yöneticisi Mehmet Ali Aydınlar önce konuyu soğutup, sonra zamana yayarak adeta zekâmızla dalga geçerek avuttu durdu kamuoyunu, yok iddianameyi bekliyoruz, yok mahkeme kararını bekleyeceğiz, yok UEFA yazı yazdı yok biz cevap verdik olmadı tarihler karıştı, olmadı federasyondaki Galatasaraylılar başkanı aldattı olmadı kandırdı muhabbetleri arasında hedeflenen süre kazanıldı ve amaca ulaşıldı ve istifa etti, nöbeti kulüpler birliğinden Fenerbahçe’nin başkanının kankasına devrederek kafaların arkasındaki asıl amaç hâsıl oldu. Makas nerde, suya düştü, su nerde inek içti, inek nerde dağa kaçtı, dağ nerde, yandı tutuştu kül oldu tekerlemesi uyarınca konu tavsatıldı, nihayet yüksek siyasetin konusu haline getirildi ve fatura kesildi. Neymiş 5 yıl bizde Avrupa’ya gitmezmişiz kendimize çeki düzen verirmişiz, pes vallahi pişkinliğin ve vurdumduymazlığın zirvesidir artık burası.

Yahu kardeşim; bu 2 konu birbirine hiç benziyor mu Alalahaşkına. Birisi uluslar arası müsabakada, caniler, gözü dönmüş holiganlar ortalığı kan gölüne dönüştürüyor, diğeri, eğer doğruysa şüphesiz, şike teşvik sonucu büyük paraların döndüğü sektörde paraların yön değiştirmesine neden olunuyor. Peki, bu anlatılanlar doğrumudur diye bakarsak, vallahi bilmiyoruz şüphesiz, ama olayların sonucundan bakarsak ve ilaveten Fenerbahçe yöneticilerinin hep konunun önemsiz detayları ile uğraşıp kendilerine yöneltilen ağır suçlamalara neden olan tapelere ve polis fezlekelerine yönelik yalandır, yanlıştır ve zorla alınmıştır, işkence altında alınmıştır vs. vs. gibi karşı çıkışlar yapmadan, sadece Fenerbahçe eski yöneticisi Mehmet Ali Aydınlar’ı vareste tutarak Federasyondaki Galatasaraylıları suçlu göstermeye çalışmaları, iddia tarafının sanki doğruymuş gibi görünmesine neden olmaktadır. Şimdi eğer bunlar doğruysa, siz cinayet işleyen caniler yüzünden ortaya çıkan tablo ile iddia oyunları yüzünden paraların bir taraftan bir başka tarafa gitmesine göz yumulmasını aynı görüyorsanız ne diyelim, tabii ki görürsünüz ama biz de bunları yemeyiz kardeşim.

Türkiye futbolunun şımarık çocuğu Fenerbahçe ve onun yöneticileri ve basındaki temsilcileri; stadında yayıncı kuruluşun kabloları kesilir kimse ses çıkarmaz, stada silah sokulur, silahla bir seyirci yaralanır kimsenin sesi çıkmaz, Aykut Kocaman’ın teknik direktör olduğu İstanbulspor maçında şike yapar kimsenin sesi çıkmaz, Samsunspor maçında şikede yakalanır Fenerbahçe, kimsenin sesi çıkmaz, Ankaragücü maçında şike yaptığı kendi yöneticileri tarafından itiraf edilir kimsenin sesi çıkmaz, Fenerbahçe Rize maçında uydurulan bir hata neticesinde maç tekrarı ile şampiyonluk bir takımdan başka bir takıma gider kimseden ses çıkmaz ise sonu bu olur işte…

Hele bazı aklı evvellerin de çıkıp; ceza kulüplere verilmemeli, kişilere verilmeli gibi hukuki derinliği ve haklılığı olmayan abuk sabuk görüşlerine hiç anlam veremiyorum, adama sorarlar neden o zaman sahaya yanıcı, kesici parlayıcı yaralayıcı vs. vs. madde atıldığı zaman kulübe ceza veriliyor, kulüp mü bu maddeleri sahaya atıyor, yoksa kişiler mi atıyor, o zaman son gün oynanan Trabzonspor ile Fenerbahçe arasındaki müsabakada Fenerbahçe kalecisi Volkan’ın hemen yanına düşen çakıyı atanı bulun onu cezalandırın, Trabzonspor’a ceza vermeyin de göreyim sizi… Yahu bir Fenerbahçe’yi kurtaralım diye üretilen içtihatlar neticesinde ortaya nasıl bir ceza ya da müsabaka yönetmeliği çıkacaktır, tam bir komedi… Bırakın bu gülünecek tavırları artık…

Neymiş 8 takım ligden düşerse Türkiye’de futbol bitermiş, ee tamam o zaman 8 takım gönensin ama hukuk bitsin, hukuk bitmiş kimin umrunda Allahaşkına, bunların derdi yaklaşık 2,5 milyar dolarlık Türkiye Futbol bilançosunu yönetmek, yayıncı kuruluştan gelen paralarla da kulüpleri yönetiyoruz numarasıyla da günlerini gün etmek, bunların derdi ahlak, etik, hukuk, hak ve adalet değil, tek dert nema nema ya da mama mama… Oysa ahlakı yüksek insanlar ne demeli, sadece ve sadece hak ve hukuk kazanmalı demeli, hem de her şeye rağmen demeli ki, arınma başlasın… Nerdeeeee kimsenin umurunda değil, emin olun…

Bakın iddia ediyorum bu kafa(sızlık)da devam etmeleri halinde canım yurdumun sırtı yerden kalkmayacaktır. Dün Beşiktaş’ı borç batağına sokup, yalan dolan laflarla zamanı dolduran zat şimdi de TFF batırmak üzere görev almıştır, ne diyelim hayırlı uğurlu olsun.

Hiç yorum yok: