Pazar, Ocak 28, 2007

SN. ERMAN TOROĞLU NA AÇIK DAVET
Sn . Toroğlu

"MAÇIN kahramanı yine İsmet Arzuman'dı. Dakika 35: Hürriyet bir hava topunda Song'a faul yapıyor. Arzuman da doğru olarak faul düdüğünü çalıyor.
Pozisyona sinirlenen Song, kungfu filmlerindeki sahneleri aratmayacak bir hareketle sağ ayağının tabanıyla Hürriyet'in omuzuna giydiriyor. Alın bu görüntüyü, FIFA'nın veya UEFA'nın hakem seminerine götürün, oynatın. Eğer bir tane hakem sarı kart verirse, ben bu yorumculuğu bırakırım. Dünyanın nerelerinde olursa olsun, bu görüntüyü oynatın, bırakın bir hakemi, normal bir futbol seyircisi bile buna sarı vermez. Peki İsmet Arzuman neden veriyor? Neden, biliyor musunuz? Pozisyon olur olmaz kırmızı kart gösterecekken başlıyor düşünmeye, meşhur eyyam düşüncelerine... "
diye buyurmuş ve
"G.Saray, Ankaraspor'u yener, mağlup olur, berabere kalır. Bunlar bizi ilgilendirmez. Kuralı, iki takıma da bütün futbolculara da eşit uygulayacaksınız. Ondan sonra hakem olacaksınız. "
diye de devam ederek sanki tarafsız bir yorumcu gibi davranmışsınız . Gerçi bu sizin inanılmaz Galatasaray düşmanlığınızdan olduğundan tarafımızca anlaşılır olmalı ama bazen gerçekten bardağı taşırıyorsunuz.

Peki kardeşim o zaman aynı hakeme Ankaraspor ceza sahası içerisinde kesici ve delici madde haricinde her türlü futbol dışı defansif davranışı özellikle de HAKAN ŞÜKÜR e gösteren BATAK a kart göstermedi diye neden bir şey demiyorsun. Bunu asla da söylemeyeceksin bunu biliyorum ama yeter artık alıntı yaptığım ilk paragrafınızda dediğiniz üzere siz yorumculuğu bırakın. Sizin futbolculuğunuza da hakemliğinize de yorumculuğunuza da iyi bilen biri olarak Galatasaray sizin transferinizi futbolculuğunuz dönemimde yarıda bıraktı diye de ilelebet Galatasaray düşmanlığı yapacaksınız diye bir kural yok. Ayrıca hakemliğiniz dönemimde erkek papatya olarak hayata geçen ilk hakem olma ünvanını da elinde bulunduran biri olarak eyyamı bu ülkede sizden daha iyi bilen birinin olduğunuda zannetmiyor ve ayrıca UEFA ya size rüşvet teklif ettiklerini de miktarı az bulduğunuz ve ihbar ettiğiniz konusunda dedikoduların da olduğunu belirtmek istiyorum. Lütfen elimizde Digitürk gibi bir silahın olmadığından ve sizi mecburen dinlediğimizden sakın zannetmeyin ki herkes sizin yaptıklarınızı ve taraflılığınızı bilmiyor. O maçlarda tarafınıza yapılan tezahuratlarında bir sebebi olduğunu düşünmenizi size hasseten tavsiye ederim.

Saygılarımla

Çarşamba, Ocak 24, 2007

FUTBOL FEDERASYONU SEÇİMLERİNİ NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ

Ülkemizde cirosu yıllık yaklaşık 475-500 milyon dolar civarında olan futbolda, yıllık gelir gider toplamı (bütçesi) yaklaşık 145 milyon, Bilanço büyüklüğü ise yaklaşık 135 milyon YTL’na ulaşan TFF’nin seçimlerinin önemi; siyasilerin Sivil Toplum Kuruluşlarını denetim altına almak istemesinin yanında da, bütçe büyüklüğü ile de bazılarının gözünü kamaştırmasındadır.
Bunun fiili anlamı ise;
Türkiye Futbol Federasyonu'nun başına geçecek isim, yıllık cirosu yaklaşık 700 milyon YTL'ye bilanço büyüklüğü ise yaklaşık 135 milyon YTL'ye ulaşan TFF'yi yönetecek demektir.
Aşağıdaki tabloda Türkiye Futbol cirosunu oluşturan ana kalemlerin ve yaklaşık bedellerin bulunduğu tablo incelenince herşey daha gerçekçi ve hatta göz kamaştırır biçimde görülmektedir.

Türk futbol pastasının büyüklüğü Tutar (milyondolar) Toplam gelirdeki payı (%)
TV yayın hakları 140 ml $ 30%
Süper Lig isim hakkı 20 ml $ 4%
Tribün gelirleri 70 ml $ 13%
Sponsor gelirleri 75 ml $ 16%
Saha içi reklamları 55 ml $ 12%
Türkiye Kupası isim hakkı 15 ml $ 3%
Diğer 100 ml $ 22%
TOPLAM 475 ml $ 100%

Bu çerçeveden hareketle; TFF’nin son 10 yıllık gelir ve giderlerini yıllık ortalama döviz kurlarına göre incelediğimizde ise;
• TFF gelirlerini yaklaşık 480 kat arttırabilirken, giderlerindeki artışın 670 kat gerçekleşmesini engellememiş olduğunu yada engelleyemediğini,
• Son 10 yıllık dönemde TFF’nin ortalama yıllık gelirleri yaklaşık 50 milyon dolar olarak gerçekleşirken; yıllık gider ortalamasının ise yaklaşık 40 milyon dolar civarında olduğunu,
• TFF’nin 10 yılda ortalama yıllık yaklaşık 10 milyon dolar bütçe fazlası ile dönemlerini kapattığını, tespit etmekteyiz.
Bu tablo TFF’nin futboldan elde ettiği kaynaklarını, futbolun gelişimine yönelik harcamak yerine, finansal getiri elde etmek amacıyla nakitte kalmayı tercih eden, verimsiz bir stratejiye yöneldiğini gösteriyor.

Futbolun telaffuz ettirdiği rakamların bu düzeye ulaşması ve ulaştığı kitle, transferler, merchandise ürünleri, medya ve reklamcılık ve sponsorluk sektörleri ile de yoğun ilişki içine girmesi onu bacasız sanayi olarak adlandırılır hale getirir ve artık bir eğlence olmaktan öte çok ciddi bir iş kolu haline dönüşünce de başlı başına bir güç olan futbol karşılıklı iki takımın mücadelesinin ötesinde bir olgu haline gelir ve nihayetinde de tüm bunlar futbolun yasadışı ellerle yönetilmesi sorununu da ciddi derecede gündeme oturtur. Geçtiğimiz dönemde "Futbol ne?" sorusuna en iyi yanıtlardan birini de, "Kara parayı aklamak için en cazip alan futboldur. Futbolda hem şike hem de kara para var," diyen UEFA Genel Sekreteri Lars-Christer Olsson verir ve tarafımızca da yukarıda savlanan durumun en iyi dayanağını oluşturur.

Peki ekonomik boyutu bu denli göz kamaştırıcı olan futbolun ulaştığı kitlelerin büyüklüğü de ilaveten göz önüne alınınca Federasyonda seçim isteyen yada istemeyen tarafların birbirlerine karşı bu kadar agresif, bu kadar insaftan uzak saldırıyor olmaları da futbolun ekonomi politiğini oluşturuyor olsa gerek.

Pazartesi, Ocak 22, 2007

AKP HÜKÜMETİ FUTBOLA SİYASET KARIŞTIRMIYORMU?

Kendilerini çok rahatlıkla basın mensubu zanneden bazı kişilerin AKP Hükümetinin TFF Seçimlerine siyaseti karıştırmadığı daha da ötesi seçimlere karışmadığını iddia etmelerini büyük bir hayret ve şaşkınlıkla izlemekteyim.
Bu basın mensubu olduğunu iddia eden zat ı muhteremlere kısa kısa bazı hatırlatmalar da bulunmak artık kaçınılmaz olmuştur.
Henüz 2006 yılının başları ve Spordan Sorumlu olması gereken Devlet Bakanı diyor ki ; “Federasyon başkanı üniversite mezunu olmalı, mahkemeyi yadırgadım.’ Başbakan Yardımcısı Sn. Mehmet Ali Şahin’in bu açıklaması, Futbol Federasyonu seçimlerinin siyasetin müdahalesine ne kadar açık olacağının tamda habercisi idi. 19-20 Ocak tarihlerinde yapılan Futbol Federasyonu Başkanlığı seçimleri için Sn. Haluk Ulusoy’un önünün açılması yönünde Kulüpler Birliği’nin Sn. Ulusoy lehine aldığı karar Spordan Sorumlu olması gereken Devlet Bakanı Sn. Mehmet Ali Şahin’i rahatsız etmişti. Yine bu dönemde Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun Sn. Ulusoy dönemine ilişkin usulsüz hazırlandığı iddia edilen raporları basına sızdı. Belli ki birileri Ulusoy’a karşıydı. Bakan Sn. Şahin ardından bir televizyon kanalına “Kendisinin aklanması gerektiğini düşünüyorum. Aklanmadan aday olmamalıdır.” diyerek Sn. Ulusoy’a tepkisini yeniledi. Başbakan Sn. Recep Tayip Erdoğan’ın İstanbul’da Kayseri takımlarının Onursal Başkanı Sn. Mehmet Özhaseki ile bir araya gelmesinin ardından iki Kayseri takımı da seçimlerde Sn. Ayhan Bermek’i destekleyeceğini açıkladı. Oysa 6 Ocak’ta Kayseri Erciyesspor İkinci Başkanı Sn. Erol Bedir’in görüşleri şöyleydi: “Talebimiz, Kulüpler Birliği toplantısındaki temayül yoklamasının da dikkate alınarak Sn. Haluk Ulusoy başkanlığında bir yönetim oluşturulmasıdır.”Başlangıçta kulüplerin pek ilgi göstermediği Sn. Ayhan Bermek ise kulis faaliyetlerini hızlandırdı. Sn. Bermek’in kilit ismi ise AKP nin faal ismi olarak bilinen Sn. Hasan Doğan’dı. Siyasi baskılardan sonra Sn. Ulusoy’un çekilmesi bekleniyordu ama Süper Lig kulüplerinin desteği azalmasına rağmen Sn. Ulusoy adaylıktan çekilmiyordu.
19-20 Ocak tarihlerinde yapılan Futbol Federasyonu Başkanlığı’nı Sn. Haluk Ulusoy’un 211 delegenin oylarından 109'unu, Sn. Ayhan Bermek ise 102'sini aldı Ve ne oldu ise ondan sonra oldu.
Bu saatlerde TBMM CHP İstanbul Milletvekili Sn. Berhan Şimşek, Bakan Sn. Şahin’i futbola siyaseti alenen alet etmesinden ötürü istifaya davet ediyordu. Sn. Şimşek’e cevap için kürsüye gelen Sn. Şahin, : “İstifa etmeyeceğim. Türkiye Futbol Federasyonu yasasının 31. maddesinin bana verdiği yetkiye dayanarak olağanüstü genel kurulu toplayacağım. Bunu temiz toplum adına yapacağım” kendini savunmuştur.
Yine aynı saatlerde seçimi Sn. Ulusoy’un kazandığını öğrenen Başbakan Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın morali Sn. Ulusoy’un kazanmasına mı yoksa Bakan Sn. Şahin’in bu süreci iyi idare edememesine mi morali bozulmuştu? bilinemedi. Ama bu maçı da burada bitirmeme kararı alındığı belli idi...Ankara Cumhuriyet Savcısı Sn. Abdullah Ayhan Şan bir kez daha “Kurum parasını, kendileri veya başkalarının çıkarı için harcadılar” diyerek aynen 2001’deki İlk davada üstelik 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararının “Beraat” olmasına karşın Sn. Haluk Ulusoy hakkında dava açtı.
Nihayet yapılan çalışmalarda son aşamaya gelindi ve başta Fenerbahçe Yönetimi ve onlarının silahşörü durumundaki Bursaspor kulubu başkanı Sn. Levent Kızıl olmak üzere AKP nin bünyesindeki Onursal Başkanlar öncülüğünde bir yıl geçmeden seçim aşamasına gelindi.
Tam da bu arada Başbakan Sn. Recep Tayyip Erdoğan, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Melih Gökçek'in Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı'na aday olmak istediğini, ancak bunu engellediğini de açıkladı.
Futbol Federasyonu'nda geçmiş dönemlerde başkanvekilliği yapan ve Sn. Haluk Ulusoy'un tekrar Federasyon Başkanı seçilmesini istemeyen Sn. Hasan Doğan ile ilgili tartışmaların sorulması üzerine de Sn. Erdoğan, şunları kaydetti:
"Hasan Doğan benim aile dostum. Daha önce Futbol Federasyonu'nda başkan yardımcılığı yaptı. Bundan önceki seçimde de aday oldu. Hasan Doğan, AKP'nin faal bir görevlisi, elemanı, yöneticisi değil. Tam aksine federasyonda görev almış ve o dönemde başarılı çalışmaları olmuş bir arkadaşımız.”
Başbakan Sn. Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Futbol Federasyonu ile uzaktan yakından hiçbir alakası olmadığını ATV'de yayınlanan Teke Tek programında, "Futbol Fedarasyonu'nda ne olacak, yaşanan tartışmalar var" sorusu üzerine, "Futbol Federasyonu ile ilgili olarak benim partimin ilgisi sadece onursal başkan konumunda olan belediye başkanlarından kaynaklanıyor. Bunun dışında kesinlikle benim partimin Futbol Federasyonu ile uzaktan yakından hiçbir alakası olamaz" diye konuşarak hedef şaşırtmaya da devam ederek ve diğer taraftan da AKP grubunda Türkiye Futbol Federasyonu seçimleri ile ilgili bir milletvekilinin yazılı olarak ilettiği "Federasyon seçimini gündeme getiren" önerisini yanıtlayan Sn. Erdoğan, isim vermeden seçimlerde Sn. Haluk Ulusoy'u destekleyen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Melih Gökçek'i eleştiren Sn. Erdoğan, "Bazıları çok yanlış işler yapıp karşı tarafta yer aldı. Onlarla birlikte hareket etti.” diyerek de konu ile ilgili olarak ne kadar merak ve taraf olduğunu alenen beyan etmiştir.
Sn. Erdoğan, AKP hükümetinin Futbol Federasyon seçimine müdahale etmesini eleştiren ve bugüne kadar futbolla ilgili önemli saptamalar yapmayan 9. Cumhurbaşkanı Sn. Süleyman Demirel'e de: "Türk siyasetinin duayeni olarak geçinenler sivil toplum örgütlerini istedikleri gibi kullandı. Şimdi bu şekilde konuşması yanlış." Diyerek sivil toplum örgütleri için nasıl bir çalışma yürüttüklerini ve dahası yürütecekleri konusunda da önemli ipuçları vermiştir.
Ve son olarakta Futbol Federasyon Başkanlığı için adı gündeme gelen Fenerbahçe’nin adı şike dedikodularına karışan eski yöneticilerinden Sn. Hamdi Akın'a bazı kulüplerin karşı olmasını da bir fırsat bilerek ve el altından sanki anlaşılmıyor gibi de Ankaraspor Başkanı Sn. Hilmi Gökçınar'ın adaylığını ısıtmaktadırlar.
Şimdi size bir kez daha sormak istiyorum siz kendinizi basın mensubu zanneden muhteremler; bu, hükümetin TFF seçimlerine karışmaması durumu ise eğer, karışması durumu nasıl olur konusunda köşelerinizde birer senaryo yazarsanız biz de bu vesveselerimizden kurtulur rahatlarız hiç olmazsa...




Perşembe, Ocak 18, 2007

LEVENT KIZIL KİMDİR?

Fenerbahçe’nin 100. yıl kutlamalarına Sarı-Lacivertli ekibin başkanı Sn. Aziz Yıldırım ile birlikte katılarak büyük mutluluklar yaşadığını belirten, ve mikrofonların açık kaldığı bir anda da Sn. Yıldırım’ın, “Şu federasyonun seçim işlemini bitir artık'' yönündeki talimat gibi sözlerine , “Merak etme Başkan, hem Haluk Ulusoy federasyonunu hem de Beşiktaş’ı bitireceğim'' diyen aslında koyu bir fenerbahçe taraftarı olan Bursaspor Başkanı Sn. Levent Kızıl’a büyük tepki...
Beşiktaş Kulubü önemli yöneticilerinden biri , “Sn. Levent Kızıl inkar etmesin, bu olayın birçok şahidi var hatta açık kalan mikrofondan kutlamalara katılan herkes tarafından duyulmuş olan bir konuda sonradan kalkıp bunlar hayal mahsülüdür falan demesin, Sn. Levent Kızıl gibi Türkiye Futbol Federasyon üyeliği dönemimde bazı şikelere de adı karışan birisine bu konularda konuşmak hiç düşmez” diyerek zehir zemberek sözler ederek Sn. Levent Kızıl’ı suçlamış ve “TFF Başkanı Sn. Haluk Ulusoy'a karşı FB'nin tetikçiliğini yapan Bursaspor Kulubü Başkanı Sn. Levent Kızıl, kulübün resmi internet sitesine yaptığı açıklamada, Beşiktaş Kulübü'ne savaş açtığı şeklindeki haberleri yalanlayarak, “Merak etmeyin hem Futbol Federasyonu'nu bitireceğim hem de Beşiktaş'ı” şeklinde bir beyanda bulunmadığını açıklamıştır
. Efendim, Saraçoğlu stadının önünde Aziz Yıldırım'ın hemen arkasında kürsüde FB'nin 100.yıl törenine büyük bir hevesle katılmış bir adam bunu yalanlasa ne olur yalanlamasa ne olur” diyerek de tepkilerini sürdürmeye devam etmiş ve en son olarakta Sn. Levent Kızıl’a “İzmir’in güzide kulubü Altay’ın düşmesinde ne gibi rolleriniz bulunmaktadır ki İzmir’liler size çok büyük tepki göstermektedirler” sorusunu yönelmiştir.

Aslında Sn.Levent Kızıl’ ın iş hayatındaki durumları da futbol hayatındaki inişleri ve çıkışları gibidir; sahibi bulundukları “ULUDAĞ GAZOZLARI” işletmelerinin tüm sahip ve yöneticilerinin Bursa Emniyet Müdürlüğü, Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nünce “hayali ihracat” operasyonu çerçevesinde gözaltına alınmış olmaları başta olmak üzere bir dolu ticari suçlama ile karşı karşıya kalmış olması da sürpriz değildir kuşkusuz.

Diğer taraftan da; futbol yöneticiliği dönemi de zikzaklarka doludur en sonuncusu ise, 14 Ocak 2006 tarihindeki Futbol Federasyonu seçimlerinde aday olan Sn. Haluk Ulusoy ve Sn. Ayhan Bermek arasındaki yarışta, Bursaspor Başkanı Sn. Levent Kızıl’ın Sn. Bermek’i destekleyeceği dedikoduları fısıltı gazetesiyle delegelere yayılmıştı. Aslında Sn. Ulusoy'a destek veren Bursaspor Başkanı Sn. Kızıl, söylentileri yok etmek için "taahhütname" gibi kendi el yazısı ve imzasıyla bir açıklamada bulunmuş ve Sn. Haluk Ulusoy'un 7 oy farkla Federasyon Başkanı olmasını sağlamıştı. Bursaspor Başkanı Sn. Kızıl delegeleri etkilemek ve Sn. Ulusoy'u desteklediğini göstermek için kaleme aldığı taahhütnamede, "Haluk Ulusoy'un adaylığını memnuniyetle öğrendim. 4 sene başkanlığımı yapmış olan Haluk Ulusoy'u, Levent Kızıl olarak desteklemek ve oyumu ona vermek adamlığımın gereğidir" ifadelerine yer vermişti. Şimdi ise köprünün altından çok sular aktı ve Sn. Kızıl, kimbilir hangi siyasi yada ticari baskılara maruz kalarak keskin bir U dönüşü yaparak, Sn. Ulusoy'un karşı safına geçti.

Futbolumuza, “siyasetin emrindeki başta Ankara ve Kayseri Büyük Şehir Belediyelerin emrine girmiş görünen bazı kulüpler” ve Sn. Aziz Yıldırım ve Sn. Levent Kızıl ve yine onların bindirilmiş kıtaları gibi tavır takınan önemli gazetelerin “koyu” Fenerbahçeli Müdürleri ve “nerede ise tamamı Fenerbahçeli olan” bir avuç spor yazarı ve futbol yorumcusu ve yorumculuk yapan birkaç eski hakem mi dediklerini yaptıracak yoksa futbolun “gerçek” sahipleri olmaları ve karar mekanizmasına “hür” iradelerinin hakim olmasını sağlamaları gereken futbol delegeleri mi?
Ama maalesef burada Hükümetin ve özellikle Sporla ilgili Sn. Bakanın siyasi rüzgarlarını da arkalarına alarak futbolun dertlerini kaale almaz biçimde salt tetikçilik görevlerini yerine getirmek üzere kurgulanmış ve kurulmuş bu ekip kazanacak gibi görünüyor; ne gam özerklik gidiyor ne gam demokrasi onlar için...

Sn. Levent Kızıl’ın toplayacağı bir genel kurulun Türk Futbolu’nda “birlik ve beraberliği sağlayacağını düşünebilmek” nasıl bir aymazlıktır?

İşte tamda burada kılavuz ve karga yı özne alan atasözü aklımıza geliyor...

Çarşamba, Ocak 17, 2007

HÜRRİYET GAZETESİNDEN SN. ERCAN SAATÇI YA AÇIK CEVAP

Damad ı Ercan paşa

şak şak şak şak şak şak şak şak şak
şak şak şak şak şak şak şak şak şak
şak şak şak şak şak şak şak şak şak
şak şak şak şak şak şak şak şak şak
şak şak şak şak şak şak şak şak şak
şak şak şak şak şak şak şak şak şak
şak şak şak şak şak şak şak şak şak
şak şak şak şak şak şak şak şak şak
şak şak şak şak şak şak şak şak şak
şak şak şak şak şak şak şak şak şak
şak şak şak şak şak şak şak şak şak
şak şak şak şak şak şak şak şak şak
şak şak şak şak şak şak şak şak şak


17.01.2007 kıymetli kayınpederinizin gazetesinde yazmış olduğunuz "ertuğrul özkök mü beni gazeteci yaptı " başlıklı yazınızın okudum

bunu sizin yukarıdaki bestenizi çalarak alkışlıyorum. Tek laf : BRAVO

NOT:
Siz allahaşkına kendinizi ayrıca müzisyen felan damı zannediyorsunuz kurbanınız olayım hay allah iyiğinizi verisn sayenizde güldüm. Kendinizi kıyasladığınız o zat ı muhteremler de zaten sizin gibi gazeteci yahu hamamda türkü çığırıyorsunuz lütfeder kayınpederinize sorarsanız tirajınızı oradan da basit bit matematikle sizi kaç kişinin okuduğunu anlarsınız . Ancak şu kadarını söyleyeyim ki yine de çok büyük bir ihtimalle sizi müzüsyen olarak dinleyenlerden (kaset ve cd satışlarınızı da biliyoruz) daha fazla okuyanınız vardır çünkü kör ve düşünmeyen bir FB li gibi yazıyorsunuz ya işte maalesef FB de o tür taraftar az da değildir hani.

Son bir dilek kendinize gazeteci deyip gerçek gazetecilere, müzisyen deyip gerçek müzisyenlere hakaret etmeyin. Prodüktör mü dersiniz, müdür mü dersiniz, manager mi dersiniz fenerbahçe taraftarımı dersiniz ne diyosanız deyin ama birikim ve kalite gerektiren mesleklere sahibim diye söylemeniz bizi rahatsız ediyor.

Daha da ötesi para gücü ile bir iki işletme açıp menkulu bilinmeyen bir (aslında tarafımızca iyi bilinir ya neyse) güc ile damat olup bir köşede yazı yazıyor olmak da müzisyen ve gazeteci olduğunu kanıtlamaz.

Diğer taraftan kayınpederinizin ile de neden "coni" muamelesinine tabi tutulduğu konusundaki zernenişlerini konu alan bir söyleşi de yapıp yazarsanız çok mutlu olur ve ayrıca gücünüzün de nereden menkul olduğu konusunda da bizi bilgilendirmiş olursunuz.

Saygılarımla

Salı, Ocak 02, 2007

Sn. AZİZ YILDIRIM NEYİ AMAÇLIYOR

Derdi gerçekten TFF Başkanını görevden aldırmak mı? Derdi Sn. İlhan Cavcav’ın Türkiye Futbolundan çekilmesini temin etmek mi? Derdi Sn. Özhan Canaydın’ın istifa etmesi mi? Derdi hakem komitesini yola getirmek mi? Derdi Fenerbahçe’nin Türk takımı olarak tescil edilmesi mi? Derdi Türkiye futbolu bir kaosta da onu oradan çıkarmak mı? Bu tür soruların sayısını ve türünü arttırmak olası, ancak Sn. Aziz Yıldırım’ın bütün bu çıkışlarının ve saldırılarının gerçek nedeni bunlar değil, olsa olsa bu sonuçları temin ederek asıl ve gerçek amacı olan Fenerbahçe camiasını zinde tutmak bundan gerek kişisel ve gerekse de kulüpsel anlamda menfaat temin etmektir. Diyeceksiniz ki bu kadar agresif ve saldırgan bir tavır sergilemek kendine ve kulübüne de zarar vermez mi, hedefi sürekli değiştirirseniz ve düşmanı sürekli değişken kılarsanız etrafınız bu motivasyon ve hareketlilik içinde olduğu sürece en azından kısa ve orta vadede bundan zarar görmezsiniz, olsa olsa dönemsel olarak sizin taktiksel geri çekilmeleriniz karşı taraftan da başarı olarak algılanacağından bundan karşı tarafta haz duyacak ve stratejik bir oluşum yerine dönemsel başarılarla yetineceklerdir.
Asıl konu etrafını zinde tutma konusundaki taktiksel ve stratejik yaklaşımı doğru tespit etmekle iş bitiyor mu peki, işte bundan sonrası biraz bulanık çünkü bu programı yürütebilmek için; uygun kadro ve savaşçılar lazım geldiği, karşı tarafın da gerçekleri kavrayamamış ve uygun pozisyon alamamış olması gereği, bu programın uygun bir zaman diliminde uygulanmasının gereği ve en doğrusu doğru iletişim teknikleri ve teknolojileri kullanılması gereği ve nihayetinde toplumsal bir hareket yürüttüğünüz içinde toplumdaki müttefiklerin ve dostlarında varlığı temelinden hareketle doğru paktlar oluşturma gereğidir. Şimdi bu çerçeveden konuya baktığımızda; karşı taraf halen durumun farkına varamamış ve uygun pozisyon ve paktlar oluşturamamış, Fenerbahçe tarafından toplumda müttefik tespiti ve temini yapılamamış (çünkü bu stratejinin babası bunu gereksiz görerek burayı atlamış-dolayısı ile kopyacıları da atlamış), bu savaşın uygun savaşçı ve kadrolarla yürütülmesi gereği taktik açıdan doğru ama maalesef işleyiş açısından tam bir fiyasko (aksi taktirde bu kadar sinirli olmazlar ve kontrollerini kaybetmezlerdi) son 6 yılda birkaç kez şike ve teşvikte yakalanmış olmaları da tam da üstüne tüy dikilmesi anlamındadır.
Oysaki bu programın babası Mr. Hantington formülasyonu hazırlarken bunların atlandığını bilen ve bu programı uygulayan ABD’nin kendisini bu konuda denetleyecek ve eksikleri ilavelerle giderecek bir idari yapılanması vardı ama Fenerbahçe’nin böyle bir güncelleme ve eksik giderici yapısı olmadığı için zinde kalmakta bir takım zafiyetler yaşamaktadırlar ve başarı şansı azalmaktadır. Diğer taraftan münferit de olsa bir takım oluşumlar nasıl tehlikeli bir ortama sürüklenilmek istendiğini geç de olsa fark ettiler ve tavır almaya başladılar ve bu konuda trend böyle giderse mevcut Fenerbahçe yönetimi pes etmek zorunda kalacaktır.
İşte bu da Fenerbahçe’nin uzun vadede kazanımı olacaktır olmasına ama kısa ve orta vadede alınan bu darbelerin yaratacağı atalet ve edinilen düşmanlıklar nasıl temizlenecektir bu meçhul ve şu anda ki Fenerbahçe yönetimin umurunda da değil açıkçası.

Pazartesi, Ocak 01, 2007

AHMET ÇAKAR NASIL BİR YORUMCUDUR ACABA
Habertürk'ten Sn. Tuğrul Yenidoğan vasıtasıyla, sonra gazetelerden konunun tüm detaylarına vâkıf olduğumuz olaya göre TMSF'nin el koyduğu İstanbulspor hesaplarında 600 milyarlık bir fazlalık buluyor. Bu tabiiki sürekli mevcut paraların nereye kaybolduğunu araştırmanın peşinde olduğunu beyan eden TMSF için sürpriz bir durum. Bahse konu 600 milyarlık paranın kaynağı Fenerbahçe kulübüdür ve kulübe ait bir çek var. İstanbulspor Başkanı Adnan Sezgin (ve ne yazık ki şimdiki GS yöneticisi) ve bazı İstanbulspor yöneticilerine göre bahse konu 600 milyarlık çek Fenerbahçe’ye giden Petkov transferinin ödemesidir bu ödeme. Oysa Fenerbahçe kulübünden Türkiye Futbol Federasyonuna gelen resmi yazıdan, Petkov’un serbest oyuncu statüsünde olduğu için İstanbulspor kulübüne ödeme yapılmadığı anlaşılıyor.
Araştırmalar derinleşince, Fenerbahçe’den gelen 600 milyarın ne şekilde dağıtıldığını gösteren elyazısı bir belge ortaya çıkıyor. Galibiyet primi dağıtımına benzeyen listede, Beşiktaş Beşiktaş maçında ilk 11'de olan futbolcular başta olmak üzere, Antrenör Sn. Aykut Kocaman dışında herkesin bu primden pay aldığı görülüyor.
Konu bu kadar açık ve anlaşılır durumda iken; Sn. Tuğrul Yenidoğan’ın proğramına telefon ile bağlanan Sn. Ahmet Çakar olayları net olarak anladığını izah etmekle birlikte, konunun asla Fenerbahçe'yi ilzam etmeyeceğini beyan ediyor ısrarla. Fenerbahçe'yi bırakmayacaksa kimi bırakacak acaba? Sn. Ahmet Çakar konu bu kadar açık iken ve siz bu konuyu bu kadar net anladığınızı beyam etmiş iken hala daha nasıl Fenerbahçe’yi bağlamaz diyebiliyorsunuz pesssss. Gerçi siz genellikle böyle yorum yapmayı tercih ediyorsunuz ki adınız fazlaca telaffuz edilsin. Zaten bu günlerdeki reklam vs. gibi bir takım çalışmalarla da ününüzü paraya tahvil etmeye de başladınız hani bizi ilgindirmez sizin kazancınız ama davranışlarınız ve yorumlarınız arasında bu kadar fark olunca durum biraz izahtan uzaklaşıyor gibi.
Diğer taraftan Fenerbahçe’nin 2000-2001 sezonundaki şampiyonluğunun yaptıkları Samsunspor şikesi ile geldiğini Sn. Cihan Oskay açıklamalarında kendisi hiç taraf olmadığı halde ve nasıl oluryorsada zamanlama açısından da hiss-i kablel vukusu yüksek insan Sn. Ahmet Çakar aynı saatlerde yayınlanan ATV’deki Santra programında Sn. Cihan Oskay’ın 2 ay önce kendisine geldiğini, para karşılığı programa çıkmak istediğini; ancak kendisinin bu teklifi kabul etmediğini dile getiriyordu. Hemde nasıl dile getirmek ağzını hatta edebini bozarak vede boyunuda çokça aşarak hakaretler yağdırıyordu, ayrıca sanki uzmanmış gibi de psikolojik çözümlemeler de yaparak hakaretlerinide artırıyordu. Ancak farklı ve güvenilir kaynaklardan gelen bilgilere göre de konu Sn. Ahmet Çakar’ın Sn. Cihan Oskay’a yada elindeki belgelere güvenmemesinden kaynaklanmıyor tam tersine de çalıştığı kurumun halka açılma çalışmalarından ötürü Fenerbahçe tabanından hisselere ilgi gösterilmezse kaygısı ön plana çıkıyordu. Ayrıca bu hırçınlığı hatta saldırganlığıda uzunca bir süredir fırsat aradığı eski patronu Sn. Serhat Ulueren ile küçük bir hesaplaşma hazırlığı idi. Ancak tabiiki kıymeti kendinden menkul eski hakem yeni yorumcu Sn. Dr. Ahmet Çakar Petrol Ofisi Spor Kulübü Başkanı Sn. Şahin Ulu’nun bu konulara görgü tanığı olacağını ve proğrama bağlanacağını hiç hesaplayamamıştır. Bu konu ile ilgili daha bir sürü şey yazmak mümkün ama fazla uzatmadan Sn. Dr. Ahmet Çakar ‘ın artık ne kadar taraflı önyargılı bir şekilde Fenerbahçe’yi ve Fenerbahçe yönetimini kurtarmaya yönelik çabalar içinde olduğunu artık herkes görmüştür.
Ve biz de kendisine bir kez daha soruyoruz Sn. Dr. Ahmet Çakar sahi sizin bu Fenerbahçe vede özellikle Sn. Aziz Yıldırım konusunda bu saldırgan tutum içinde olmanızın özel bir nedeni mi var acaba? Korkunuzdan ötürü bu tür konularda taraflı davranacaksanız toplumu terörize ettiğinizin farkındamısınız? Lütfen eğer öyle ise hani çok uzman uzman konuştuğunuz asli mesleğiniz olan doktorluğa dönünde yaptığınız hatalardan kocaman bir toplum yerine size gelme cesareti gösterebilecek kadar hastanız olumsuz etkilensin.
KISA KISA KISA
TFF SEÇİMLERİ
Galatasaray ve Kulüpler Birliği Başkanı Sn. Özhan Canaydın yine kendisinden beklenen “ben yapmadım o yaptı” türü bir açıklama daha yaptı ve Sn. Cemal Aydın ve Sn. İbrahim Hacıosmanoğlu’nu suçladı “kaos sizin eseriniz” (Sabah Gazetesi 31.12.2006 ) Sn. Başkan bizzatihi Zat-ı Alilerinizin varlığı kaostur. Bir defa bunu bir kenarda tutarak devam edelim. Nedendir bilinmez ama Galatasaray Başkanı olduğunuzu unutarak sadece Kulüpler Birliği Başkanı olduğunuzu zannederek, siyasete futbolun zaten azalmış olan itibarını kurban gitmesi için seçim cığırtganlıklarına başladınız hemde kimlerle birlikte sadece ve sadece tek sıfatları onursal başkan olan ve futbolu yönettikleri belediyelerin girdiği kaosa benzer bir kaosa girmesi için çalışan beylerle. Diğer taraftan bir Galatasaraylı olarak seçilmişlere en fazla saygı yada katlanmayı size daha lisede öğretmiş olmaları gereğinden hareketle siz tam tersine İktidarın suflelerine ayak uydurmaktasınız. Bu Sn. Aziz Yıldırım’ın başrollerinde olduğu siyasi derdest etme hezeyanını da yakalamamış ve çözümleyememiş birisi olarak tarihe geçeceksiniz ama bu konuda en fazla tepkiyide Galatasara Kulübünden ve taraftarından alacaksınız.

FATİH AKYEL ‘İN TRANSFERİ

Bugünlerde Galatasarayın eski futbolcusu yeni düşmanı Fatih Akyel’in transferi gündemde gibi görünmektedir. Bu konuda özellikle de Sn. Adnan Polatın bu konuda ısrarcı olduğu basından anlaşılmaktadır. Bu konuda Sn. Fatih Altaylının Sabah gazetesindeki köşesinde bahsettiği “derhal kulüp üyeliğinden istifa edeceğim” cağrısı çok anlamlıdır. Bizde bu konuda Sn. Fatih Altaylı’nın bu görüşüne tamamen katılıyoruz. Diğer taraftan eski yöneticilerden Sn. Ergun Gürsoy’un birtakım yalan ve yanlışlarla ortalığı karıştırmasına da doğrusu bir anlam veremedik Fatih Akyel’in bir tek silah çekmediği maçta sözde Galatasaray’ın efsane kaptanlarından Sn. Bülent Korkmaz suçlu imiş yahu allahaşkına Sn. Gürsoy geçen yıldan bu yana nedir bu yalan yanlış bir takım konuları gündeme getirme merağınız hatta hatta Fenerbahçe dümen suyuna girmenizin esvabı mucizesi nedir? Ayrıca Sn. Galatasaray Yöneticileri Fatih Akyel’in Galatasaray’a transferinide gerçekleştiriseniz siz de diyecek bir kalmamış olacak ki işte o zaman Sn. Başkanın neden bana küfretmiyorlar demesi boşta kalacaktır.


MEHMET OKUR’A CEVAP


Sn. Mehmet Okur 31.12.2006 tarihli Sabah Gazetesinde kendisine sorulan bir soru üzerine buyurmuş ki “ligde tuhaf şeyler olmazsa Fenerbahçe şampiyonluğu kaptırmaz” Şimdi kendisine buradan soruyorum Sn. Mehmet Okur
1. Acaba daha önce tuhaf şeyler mi oldu ve siz bunları biliyorsunuz? Biliyorsunuzda açıklamıyormusunuz yada açıklayamıyormusunuz? Gerçi bu konuda sizin korkularınızı anlamak için uzman olmaya gerek yok, Sn. Cihan Oskay olayı, Sn. Hamdi Akın olayı ve Sn. Cafer Aydın olayında , İstanbulspor şikesinde nasıl becerdi ise Fenerbahçe yönetimi becerdi herkesi sindirdi bu da size örnek teşkil etmiş olabilir. Yoksa böyle birşeyi bilmiyorsunuz ama klasik sporcu tavrı mı gösteriyorsunuz ?
2. Yoksa sadece bu seneye yönelik olarak mı böyle bir kaygınız oluştu? Bu konuda herhangi bir duyum mu aldınız? Yoksa böyle bir duyum da yok ama toplumda sanki Fenerbahçe’nin önü kesiliyormuş gibi bir hava mı oluşturmak istiyorsunuz?