Herkesin Mustafa Denizli’nin abisi, bizim ise sadece İsmail
Denizli diye andığımız, fikri dayanıklılık ve derinlik gerektiren futbol ve
damanın üstadı, abimizi kaybedeli yaklaşık 4 yıl oldu. Futbol ve dama tutkusu
ise asla unutulamayacak boyutlardadır, Çeşme’nin o yıllarında çok az kişide
bulunan otomobillerden birisi de kendisine aitti, Citroën deux chevaux
(Citroen döşöva) marka küçük otomobili ile dama
oynamak için Egenin yakın bir sürü kasabasına, bir keresinde de gece geç
saatlerde Söke’ye gittiğimizi hatırlamaktayım, hele hele oyunda 14 taşı karşı
tarafa verip, rakibin tüm taşlarını toplayarak oyunu kazandığı “mısır kapanı”
oyununu asla unutamam. Otomobil hepimizin isteyip ancak sahip olamadığı ve sadece
filmlerde hayranlıkla seyrettiğimiz bir araç idi o günlerde, o günkü para ile 5
Tl. lik benzinle günlerce gezdiğimizi dün gibi hatırlıyorum, inanılmaz ekonomik
oluşu yanında bizim otomobil gereksinimimizi karşılamıştı ya, değmeyin
keyfimize gayri idi durumumuz. Bir keresinde birkaç arkadaş ile birlikte,
hatırladığım kadarı ile de bir sonbahar akşamı idi, tavuk yemememe rağmen tavuk
almış (belki de sahibi görmeden biryerlerden alınmıştı bu detayı tam
hatırlamıyorum), bakkalda alkollü içecek olarak ta sadece likör olduğundan
likör alınmış ve Tursite’ye gidilmiş, yerde bulunan kalıp tahtalarından ateş
yakılmış sıra tavuğu takacak şişe gelmiş ama ne yazık ki şiş yoktu yanımızda ve
işte o anda Citroën deux chevaux’ın (Citroen döşövo) açılır tavanındaki çubuğu sökmüş
ve sorunu çözmüştüm ya, arabaya dönünce asıl sorun başlamıştı ama her şeye
rağmen çelebi gönlü burada da devreye girdi, ne mızmızlandı ne de kızdı, sadece
keşke yapmasaydın dedi.
Futbol ve dama tutkusu ve bilgisi kendisini inanılmaz ölçüde
analitik düşünür hale getirmişti, bu sayede kazandığı hızlı ve isabetli düşünme
yetisi bizlere de yol gösterir hale gelmiştir, her zaman.
Çeşmespor önüne her zaman “Büyük Altay”ı örnek olarak koymuş
ve sürekli kendi taraftar ve destekçileri de Çeşmespor için “Küçük Altay” demiş
ve tezahüratlarında da bu sözcükleri kullanarak destek vermişlerdir o dönemde,
Çeşmespor için renkdaşı Altay gibi olabilmek, oynayabilmek, büyüyebilmek,
yükselebilmek bir hedeftir. Futbolun bugünkü gibi olmadığı bir dönemdir, futbol
bir tutkudur, futbol adına bugünkü gibi paralar dönmez, bu işte insanlar daha
amatör, daha bir gönüllüdür ama bir o kadar da isteklidir, Altay kulübü yakın
çevresinde futbol oynanan yerlerde sürekli kendi adına futbolcu arayışları
içindedir ve bu kapsamda Mustafa Denizli kabiliyeti ve becerisi ile derhal
Altay kulübüne kazandırılır. Artık Çeşmespor ile Altay arasında ilişkiler daha
bir sıcaktır, Altay bulduğu her fırsatta Çeşme’ye kamp için gelir ve Çeşmespor
ile hazırlık maçları yapar, yeni gençlere yeni kapılar açmaya ehven bir ortam oluşmuştur
artık, işte böyle bir hazırlık maçı yapılmakta, Altay’da Mustafa Denizli
Çeşmespor’da ise İsmail Denizli oynamakta ama Büyük Kaptan İsmail Denizli kısa
bir süre sonra oyundan alınmasını ister, duysallığın zirvesinde gözyaşları
arasında kardeşine karşı oynamasının mümkün olamayacağını ifade ederek oyundan
çıkmıştır, işte ince ruhunun ve duygusallığının seviyesidir bu…
Gönüllerimizin yenilmez armadasının bir dönem parçası bir
dönem antrenörü ve yöneticisi olarak İsmail Denizli; Futbol sezonu öncesi
kondisyon çalışmaları için bugünkü Altınkum kumsalını seçmesi her zaman
futbolcular tarafından itici ve nefret edilir bulunmuş ama sezonun ilerleyen
haftalarında kazanılan kondisyonun faydaları da ortaya çıkınca, teknik
direktörlerine minnetle bakmışlardır.
Teknik direktörlük yaşamından anlatabileceğimiz binlerce anı
vardır şüphesiz ama futbolunun gelişmesinde katkısının büyük olduğunu
düşündüğüm Kadri Karataş’ın topa bakarak oynamasından ötürü, başını öne eğerek
topa bakmadan oynaması halinde büyük futbolcu olacağına inandığı için boynuna
karton bağlayarak topa bakmasını engelleme düşüncesi ne düzeyde bir arayış
konsantrasyonuna sahip olduğunun bir göstergesidir.
Kendisine hiç söyleyemediğim ama birgün yetkili olacağımın hayalleri
içerisinde kendisine milli takım teknik direktörlüğü takdim edeceğim planım hep
vardı, olabilseydi de canım yurdumun, hiç şüpheniz olmasın ki, en önemli teknik
direktörü olurdu, muhteşem futbol bilgi birikimine sahipliğini muhteşem dama
oyunculuğu mu; yoksa tam tersi muhteşem dama oyunculuğu becerisi mi muhteşem
futbol analiz yeteneği oluşturmuştu bilmiyorum ama her iki oyunun öncelikle
fikri dayanıklılık ve derinlik ve kıvrak zekâ gerektirdiği son derece aşikârdır
ve her ikisi de tıpkı İsmail Denizli’de olduğu üzere iyi yapıldığı takdirde
taktik ve stratejik düşünmenin zirvesidir.
İyi yaşama üzerine yaptığımız uzun konuşmalar içinde en
fazla üzerinde durduğumuz ayrıntı ise bol gezmek idi, bol gezmenin ekonomik
kaynaklarını çok miktarda ev yapıp kiraları ile geçinme olarak belirlemiş idik,
kendisi bu görüş doğrultusunda bir dönem ciddi mesafeler de kat etmişti.
Uzun süren münazara tarzındaki muhabbetlerimizin sıklıkla
konusunu oluşturan siyasette birbirimize çokta yakın düşmeyen siyasi yaklaşım
ve analizlerimize rağmen, bizim gençliğimizin verdiği heyecanı yatıştırmak
adına ve ayrıca bir abimiz olması hasebiyle de; siyasi yaklaşımlarımızda sakin
olmayı bizlere telkin ederken, sola çok yatkın olmamasına rağmen
hatırlayabildiğim kadarıyla Mehmet Ali Aybar’ı omuzlarda taşıma ortaklığının
üzerine sık sık basarak detayını şimdi çok fazla hatırlamadığım anılarını
anlatırdı, genellikle konuşmalarımız görüş birliktelikleri ile sonuçlanmazdı,
ama her konuşmamızda aynı şeyleri tekrar tekrar konuşmaktan da geri durmazdık.
Ancak aynı şeyleri düşünmememize rağmen inanılmaz hoşgörüsü ve sabrı ile
kendisini sürekli aranılır bir kişi haline getirmiştir bizler için.
Rahatsızlığını öğrenince ilk paylaştığı kişilerden biri
idim, ancak tüm çabalarımıza rağmen bu rahatsızlığın karşısında çok az kişi
galibiyet tadını biliyor olması nedeniyle de, abimiz ve dostumuz ne yazık ki
hayatının en önemli mağlubiyetini yaşamaktaydı bu baş edilmez rahatsızlığa
karşı. Uzun yıllara dayanan dostluğumuz içinde kendisinden en fazla duyduğum
kelime olan “usta” ile aramızdan hayli erken ayrılışına dair kendisine bir kez
daha veda etmek istiyorum, “olmadı be
ustacım olmadı”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder