TÜRKİYE FUTBOLU ÜSTÜNE BİR SÖYLEŞİ
Uzun yıllarını Mısırda geçirmiş futbolu kendisine amatörce de olsa iş edinmiş, Türkiye’de bulunduğu yıllarda sürekli amatörleri takip etmiş, maçlarını izlemiş, futbol ve kültürü üstüne son derece birikimi olan Sn. T. Uslu ile Türkiye futbolu ve genelde futbolun durumunu konuştuk ve sonuçta aşağıdaki önemli ve tarihe not düşürecek olan söyleşi çıkmıştır
Soru: Spordan sorumlu devlet bakanlığı diye bir yapı olmalı mı? Böyle bir yapı siyasi iradenin bakanla futbola siyaset karıştırması anlamına gelmez mi? Neler söylemek istersiniz bu konuda?
Spor islerini düzenleyen bir bakanlık fikri yanlış değil ama profesyonel futbolu bu bakanlığa bağlamak yanlış. Özerklik filan çözüm değil. Nitekim Şenes Erzik gibi bir profesyonel bile kurtların baskılarına dayanamadı ve futbolun altın devri maalesef onunla kapandı.
Soru: Fenerbahçe kulübünün yayıncı kuruluşun yayınlarını durdurmak için yayın kablolarını kesmiş olması sanki hiç yaşanmamış gibi durmaktadır federasyon için bu konuda neler söylemek istersiniz?
Fenerbahçe’ye dokunulamıyor maalesef. Bunlar yayıncı kuruluşu da, federasyonu da, ceza ve tahkim kurullarını da, basını da etkiliyorlar. Musluk meselesi bu. Muslukların açıldığı duyulunca, bütün susuzlar kuyruğa giriyor.
Soru: Bugünlerde yaygın olarak spor kamuoyunda dolaşan bir söylenti bulunmaktadır. Bildiğiniz üzere Federasyon, Kulüpler Birliği ve Kulüpler kimin şampiyon olabileceği konusunda görüşmeler yapılmış ve yine söylentilere göre taraflar kimi istediklerinden ziyade kime itiraz etmeyeceklerini beyan ederek bir yaklaşım göstermiş ve bu minvalde de lig yürütülmektedir.
Evet, maalesef. Kendi kendilerini yönetmede aracı olsun diye kurdukları birlik Aziz Yıldırım beyin gayretleriyle bolundu ve açık musluktan su içenler bir tarafta kümeleşti. Adam sözde bir kulübü yönetiyor ama zaten üyesi de olduğu bir başka kulübün, sözgelimi Fenerbahçe’nin çıkarını savunmaktan da utanç duymuyor. İki siyasi partiye birden üye olunamıyor ama iki kulübe pekâlâ hem de yönetici katında üye olunabiliyor. Tuhaf bir durum…
Soru: Sn. Uslu bugün sizinle futbolu derinlemesine konuşmak ve konu ile ilgili büyük birikimlerinizi bizimle paylaşmanızı bekliyoruz. Eğer uygun görürseniz Türkiye Futbol Federasyonunun hala Milli takımın başına teknik kadroyu ata(ya)mamış olmasından başlayalım, sizce bu konu neden gecikti ya da geciktirildi?
Doğru ismi belirleme yeteneği ve ufkundan yoksun bilgisiz bir yönetim var. Korkuyorlar. Hala Fatih Terim lobisi var ve sanırım bu iste Fatih Terim’in de bizzat parmağı var.
Soru: Neden konu milli takım olunca herkes ağız birliği etmişçesine Fatih Terim’i referans alırlar ve her şeyi ona göre açıklamaya çalışırlar? Sizce Fatih Terim bu çapta bir kişimidir? Örneğin 4 yıllık Galatasaray şampiyonluğu için Fatih Terim sadece bunun bir parçası idi asla en önemli faktör değildi deniliyor siz bu görüşe katılırmısınız? Örneğin Mehmet Ağar’dan, Faruk Süren etkisinden, Hagi ve Popescu gibi dünya yıldızlarından yoksun biz Fatih Terim açıklaması yapılabilirmi?
Fatih Terim güçlü değildir. Görgüsüz ve bilgisiz adamın ne gücü olur? Ama etraf o kadar bilgisiz ve güçsüz olunca, Fatih onların arasında güçlü görünüyor. Galatasaray’ın başarısında Hagi’nin rolu Fatih’inkinden asla az değildir. Bilgili ve görgülü bir yönetim ile iyi bir kadro birleşip lider olarak Hagi ve Popescu da bunlara eklenince başarı doğaldı. Faruk Süren bey de, kendinden önce Alp Yalman beyin çizdiği doğru yoldan ayrılmayarak başarılara katkıda bulundu. Mehmet Ağar ise ülke ve de Galatasaray için hiçbir zaman asla önemli biri olmadı. İyi ki de olmadı, şaibeli biridir.
Soru: Levent Kızıl’ın Mahmut Özgener ile birlikte Federasyon yönetiminde bulunmaları ve uyumlu çalıştıklarının ifade ediliyor olması ile yine aynı şahsiyetlerin Biri Altay diğer Bursaspor kulübü başkanı iken iki kulübün seyircilerini birbirlerine düşman hale getiren tutumları ile bir çelişki oluşturmuyor mu?
Olmaz olur mu? Spor kamuoyu ikisini de yakinen bilir. Mahmut Bey koltuğu boş buldu, orayı dolduracak biri değildir. Talimatları uygulama özelliği vardır, o kadar. Levent Kızıl ise karıştırıcıdır. Aziz beyin talimatlarına kendinden de öğeler katar. Güven veren biri değildir. Zaten spor kamuoyunda kendisini ciddiye alan yoktur pek.
Soru: TFF bilanço değeri yaklaşık 3 milyar dolar büyüklüğüne ulaşmış bir bütçe yönetimi durumundadır. Sizce TFF bu büyük bütçeyi verimli ve etkili kullanabilecek basiret, kabiliyet ve ehliyete haiz durumda mıdır?
Asla. Şenes Erzik beyden sonra gelen federasyonların tamamı, kendisini deviren güçlere angaje kişilerden oluşmuştur. Hatırlayın, Abdullah Kığılı ile başlamıştı. Abdullah Bey TFF başkanı seçilmeden önce Fenerbahçe yöneticisiydi. Ali Şen Süleyman Seba’yı kandırdı ve Abdullah beyi birlikte seçtiler. 3-4 ay sonra Abdullah Bey istifa etti. Nedenini kim biliyor acaba? Hangi onurlu spor yazarı merak etti de araştırdı bu konuyu? Bu federasyonların tamamı Fenerbahçe- Beşiktaş cephesince seçilmişlerdir. Bildiğimiz, Galatasaray delegeleri oy vermedi bu federasyonların hiçbirine..
Soru: Futbolun yönetimi parasal olduğu kadar hatta daha önemlisi bir teknik yönetim ve idari yönetim becerisi gerektirmektedir bilindiği ve sık sık tekrarlandığı üzere, sizce bu kadro bu ehliyete sahip midir?
Sanmam. Levent Kızıl ve Mahmut Bey ortada. Bunlar Bursa veya İzmir’de amatör ligleri bile yönetemezler. Bunların ehliyetli oldukları konular başkadır. Futbolu bilmezler ama futboldan yararlanmayı pekiyi bilirler. Aziz bey de öyledir. Nihat Özdemir de.. Bunlar sui generis bir kuşaktır, 100 yılda bir gelirler böyle hepsi bir arada..
Soru: Türkiye’de futbol neden bu kadar siyasileşti bu konu ile ilgili yorumlarınız nedir acaba?
Futbol da diğer alanlar kadar siyasileşti. Daha fazla değil. Adalete ne kadar siyaset yansıdıysa futbola da o kadar yansıdı. Ben bunu üşüşme kavramı ile açıklayabiliyorum. Önce toplumu yozlaştırıyor ve geriletiyorlar, toplum kendi zenginliklerini koruyamaz hale gelince de leşe üşüsen yırtıcı hayvanlar gibi bu zenginliklerin üstüne çörekleniyorlar. Büyük bir hırsla kapışıyorlar. Onun için her alanda ortalık gerildi. Aziz bey belki de özel hayatında munis birisidir, ama rant kavgası olunca gözü başka şey görmez. Siyaset bu kapışmanın aracı sadece..
Soru: Şimdiki ve bir ve iki önceki TFF’nin şike karşısında tutumu konusunda neler söylemek istersiniz?
Ben Şenes Erzik beyin yönetim dönemi dışında tüm sezonlarda şike yapıldığına inanırım. Ama hiçbiri üstüne gitmez çünkü şikeler genellikle bunların eliyle yapılır. Muhabir banka gibi çalışırlar. Birbirine güvenmeyen iki kulüp yöneticileri arasında yeddi-emin rolü oynarlar. Hakem ilişkilerini yine bunlar kurar. O komitelerin başına hep uygun kişileri getirirler. Bunlar tevziat yapar ve yüzde alırlar. Şikeyi neden önlemeye çalışsınlar ki ..?
Soru: Mafya konusuna gelelim, Sinan Engin Çakıcı ilişkileri aslında Çakıcı’nın böyle bir yardıma ihtiyacı var mı idi yoksa bu ilişki düşünülenden fazla bir şeyler mi ifade ediyor şöyle ki acaba birileri Mafyanın ya da bu yasadışı olguların hayatın her alanını kapsadığını mı göstermek istiyorlar kamuoyuna?
Çok doğru. Mafya inancında hem gizlilik var, hem de güç gösterisi var, yani alenilik var. İkisi bir arada. Etrafa salınan korku ve dehşet Mafya fikrini besleyen damarlardan biridir. Çakıcı istedi de pasaport mu alamadı, Beşiktaş kulübü kendisi için ricada bulunsun? Çakıcı ve benzerleri kırmızı pasaport bile alabiliyorlardı. Onlara pasaport verenin kim olduğu biliniyor, adı gizli değil ki. Ama yine de Beşiktaş’ın içine düşürüldüğü durum hoş değildi. Tabii yöneticilerinin haberi olduğunu sanmam. Sinan Engin’in patavatsızlığı olsa gerektir.
Soru: Eskiden Fenerbahçe kongrelerini açıktan ülkücülerin düzenlemesinin nasıl bir anlamı vardır sizce?
Bence yine öyledir, değişen bir şey yok. Kadıköy’de olaylı yürüyüşler filan da düzenledi bunlar. Aziz bey ve çevresi güçlerini bunlardan alıyorlar demek ki ama peki Fenerbahçe kongre üyeleri rahatsız olmaz mı bu durumdan? Ya da taraftarları? Bir tuhaflık var ortada. Sanki Aziz beyin çevresindeki ülkücüler, karanlık işlere çok fazla bulaştıkları için ülkücü camiadan mecburen uzaklaştırılanlar olabilir. Bilemeyeceğiz.
Soru: Futbolun derini var mı?
Olmaz mı? TFF genel kurullarında ülkücüler cirit atmıyor mu, delegeler tehdit edilmiyor mu? Bunları basından izliyoruz. Otellerde lobiler kuruluyor, pazarlıklar yapılıyor. Bond çantalar elden ele geziyor. Oy karşılığı kadın ikram edildiği bile yazılıyor. Bunları yazan yine bunların basını değil mi..? Derin devlet her yerde var. Adalette var, eğitimde var. İhalelerde var. Kaçakçılıkta var. Var oğlu var.. Eee futbolda olmazsa eksik olurdu tablo..
Soru: Fenerbahçe’nin İstanbulspor, Samsunspor ve Ankaragücü şikesi suçüstü olmuş olmasına rağmen neden hem Haluk Ulusoy, Hem Hasan Doğan hem de Mahmut Özgener federasyonu tarafından kapatılmıştır?
Bu dosyalar kapatılmadı çünkü açamamışlardı zaten korkularından. Diğer ikisi önemli değil, Hasan Doğan beyin bu konunun üstüne gitmesi beklenirdi. Ama onu da yakın dostu Tayyip Bey engelledi dediler. Bence Beşiktaş kanadından da baskı gördü. Çünkü üstüne gitse, bu kez Fenerbahçe basınının açacağı Beşiktaş dosyaları vardı sırada. Aziz Bey basındaki kalemşör ve editörlerini kullanarak bu kozu iyi değerlendirdi ve olayı örtbas etmeyi başardı. Futbolla ilgili her karanlık olayın ardında, eğer eşelerseniz Fenerbahçe- Beşiktaş ittifakını bulursunuz. Ama Beşiktaş taraftarı bu kadarını bilemez. Çarşı her şeyi bilir derlerse de bos laftır.
Soru: Şike de yakalanan üstelikte hiçte somut delillere dayanmadığı halde İtalya’da Juventus gibi çok büyük bir kulüp küme düşürüldü de Türkiye’de neden böyle oluyor. Bir kulüp başbakanlık denetleme kurulunun raporu ile şikeden zımmi olarak suçlanıyor ama kimsenin kılı kıpırdamıyor. Bunun sebebi sizce sadece onların Fenerbahçe Cumhuriyeti olması mıdır? Yoksa bu işin de içinde sürekli bazı paşalar mı oluyor, bazı çıkar gruplarının istek ve beklentilerine uygun olarak, ne söylemek istersiniz bu konuda?
Cumhuriyet, iddialı bir tanımlama olur Fenerbahçe için. Ama bir iktidar yumağı oluşturdukları doğrudur. Paşaların Fenerbahçe eğilimi NATO ihaleleri ile başladı. Al gülüm ver gülüm. Bu ülkede burjuvaziyi de devlet palazlandırdı. ‘’Her mahallede bir milyoner’’ sloganı bunun göstergesiydi. Bu da devlet yardımıyla takım palazlandırma operasyonu oldu. Herkes karlı çıktı. Paşalar, besleme spor basını, hakemler, federasyon çevreleri, yeni yetme görgüsüz müteahhitler... Herkes memnun ve herkes kazanıyor. Kimi prestij kazanıyor, kimileri para kazanıyor.
Soru: Hasan Doğan’ı başarılı gösterme çabalarının arkasında sizce kimler ya da nasıl motivasyonlar vardır?
Hasan Doğan bir nöbet değişimiydi. Beşiktaş’ın, Fenerbahçe ile işbirliğinden yeterli nemayı alamaması tepkilere neden oluyordu. Fenerbahçe geri adım atmak zorunda kaldı. Hasan bey, Beşiktaşlılara verilen bir taviz oldu. Beşiktaş arayı biraz kapatacaktı, plan buydu ama takdiri ilahi, Hasan Doğan beyin ömrü buna yetmedi. Hasan Doğan beyin çok dürüst biri gibi gösterilmeye çalışılması Beşiktaş taktiğiydi ama Fenerbahçeli basın buna tahammül edemedi ve Hasan Beyin İstanbul belediyesi ile kotardığı arsa yolsuzlukları dosyalarını yayınlayıverdi. Yani Hasan Doğan olayı, esasen bir Beşiktaş- Fenerbahçe savaşı idi, aralarındaki bir iç hesaplaşmadan ibaretti.
Soru: Şike soruşturması karşısındaki nedir bu sessizliğin izahı sizce? Yok, bir girişimleri var da biz mi bilmiyoruz, ne dersiniz?
Sessizlik normal, çünkü Beşiktaş ile Fenerbahçe’nin stratejik ortaklığı sürüyor. İkisi de ses cıksın istemez. Fenerbahçe güme gideceğini hissederse cepheyi genişletmek için Beşiktaş dosyalarını da gündeme çıkarır. Ve maalesef Türkiye’de bu iki kulübü birden cezalandıracak irade yoktur. Türkiye İtalya değil. Orada gözünün yasına bakmadılar. Juventus gitti, Milan gitti. Demokrasi olan yerde gözünün yaşına bakmazlar. Ama tabii Türkiye’de de Galatasaray’ın suskunluğu anlaşılır gibi değil. Galatasaray’ın adı geçmiyor bu şike işlerinde. Ortalığı yıkmaları lazım, ama onlar da oralı değil hiç. Belki de Adnan Sezgin nedeniyledir. Her neyse Galatasaray’ın bu beladan behemehâl kurtulması ve temiz futbolun öncülüğünü yapması gerekir. Şartlar hiç Galatasaray için bu kadar elverişli olmamıştı..
Soru: Peki sizce Federal Almanya savcılığının iddia oyunu ile maçların maniple edilmesi konusundaki araştırma ve soruşturmasından bir şey çıkar mı?
Galatasaray dürterse çıkar. Kamuoyunu bilgilendirir ve konuyu güncel tutmayı başarırsa şikeyi örtbas edemezler. Ama önce Galatasaray’ın yumuşak karnından kurtulması gerekir. Yani Adnan Sezgin gidecek. Adnan Sezgin, Fenerbahçe-Beşiktaş cephesinin Galatasaray içine soktuğu Truva atidir. Galatasaray’ı sadece bu kişi frenliyor. Adnan Polat bu tuzağı boşa çıkarabilecek cesareti gösterebilirse, hem kendi adını büyütür ve hem de Galatasaray’ı. Şikenin önlenmesi için maalesef başkaca hiçbir şans yok...
Soru: Bu soruşturmanın Türkiye ayağında bazı futbolculardan ve kulüplerden söz ediliyordu; Colin Kazım gibi, Fenerbahçe gibi ama konunun hızı kesildi hatta bahsi bile edilmez oldu, bu gelişmeyi hangi nedene bağlamak gerekir?
Türkiye’de şikenin önlenmesini sadece aydın ve dürüst kamuoyu istiyor. Bunların nüfusa oranı yüzde beşi bile bulmaz. Kalanlar ya açık açık yapılan şikenin farkında olamayacak kadar ahmak veya şikeden söyle veya böyle sebeplenen kesimlerdir. Fenerbahçe’nin banka havalesi ile yaptığı ödeme açığa çıktığında, kamuoyu buna bile inanmadı. Yani Aziz beyi bizzat eliyle para verirken görseler de inanmaz bunlar. Zaten tedbirlerini de kendince alıyor Aziz Bey. Bakın Galatasaray Adnan Sezgin’den kurtulmayı düşünmezken Aziz Bey, şike işinde adi gecen Colin Kazım’ı bir gecede harcayıverdi ve hamuleyi sırtından attı. Kiralık kalemleri taktılar çocuğun arkasına, düzmece bir olay yarattılar ve çocuk neye uğradığını anlayamadan kendini kapı dışında buldu. Ne oldu? Şike delili ortadan yok oldu.. Aziz Bey hem bu işleri iyi bilir, hem de içeriden bilgilendirildiği için tedbirlerde gecikmez. İstanbulspor’a yapılan banka ödemesi de Aziz Beyin hatası değildi. Sanırım Mahmut Uslu’nun beceriksizliğiydi. Öyle konuşuldu o zamanlar. Ama basının da yardımıyla güzel kapattılar o konuyu..
Soru: MHK Başkanı için özel bir şeyler söylemek istermisiniz? Biliyorsunuz babası da hakem olan ve her ikisi de Galatasaray karşıtı tutumu ile tanınan hakemlerdir biliyorsunuz bir farkla babası kamuoyunu yanlış yönlendirmek ve bağlaşıklarına kanıt teşkil etmek üzere asla Galatasaraylı olduğunu açıklamadı.
O ailenin önde gelen niteliğinin taraftarlık ya da düşmanlık olduğunu sanmam. Bunlar icin hakemlik gelir kapısı olarak önemlidir. Babası için de çok konuşulmuştur zamanında. Oğlu da onun oğlu sonuçta. Hakemliğin getirilerini yakından görmüştür. Camiada da tanınan birisidir zaten. Ne diyelim. ? Kimilerine ‘’yürü ya kulum’’, kimilerine ise ‘’Euro ya kulum’’ denmiş.. Bu beyefendi de buna uygun vaziyetini düzeltmektedir, diyelim..
Soru: Peki sizce mal beyanı hakemlerin maç yönetmeleri üzerinde direk ya da endirek etkili olur mu? Çünkü bildiğim kadarı ile siz bu konuyu sürekli gündeme getirmektesiniz. Ama bildiğiniz üzere bu devlet memurları ve siyasiler için çok da etkili ve sonuç alıcı olarak görünmemektedir.
Olur, ve zaten başkaca bir yol da yoktur. Mesela bunlar her yıl mal beyanında bulunsalar, gazeteci olmadığım halde ben bile yakalayabilirim bunları.. Zaten tuhaf olan, siyasiler mal beyanında bulunmaya kanun yoluyla zorlanırken, federasyoncu beylerin, federasyon kurullarında görev yapanların ve hakemlerin bu işin dışında bırakılmasıdır.. Bunlardan hesap sorma imkanı yoktur. Diyelim ki son bir maça kaldı şampiyonluk, bu maçın rayici, hakem tartışmalarını yönlendirenler, hakemin belirlenmesine vesile olanlar ve o belirlenen hakemi parlatan kiralık kalemlerin payları da dâhil aklınızın alamayacağı kadar büyük rakamlara iblağ olur. Dudağınız uçuklar.. Ama hep karanlık paralar döner bu islerde. Muteahhitler de bu nedenle işlerin içindedir zaten..
Soru: Hakemler neden tarafsız değil?
Neden olsunlar? Hiçbiri yüzde beş içinden gelmiyor ki.. Hakemlik artık bir gelir kapısıdır. Tarafsız hakem beklentisi beyhudedir. Mal beyanı zorunluluğu getirilir ve bunların Mac basına aldığı para bugün aldıklarının mesela 10 katına çıkarılırsa, aralarında hakemliği ‘’hakem’’ olarak yapmayı düşünenler ve deneyenler çıkabilir yine de..
Soru: Bazı hakemler gerçekten operasyonel görevler üstlenirler mi?
Üstlenirler. Bu konuda zaten üstlerinden talimatlar da gelir. Adamın kafasını yararlar, o yine de ‘’kurallara Gore maçı ertelemem lazım ama ertelersem bu seyirci daha kim bilir ne haltlar yer, daha ne kafalar kırar dışarıda’’ der ve maçı kırık kafasıyla yönetmeye kalkar. Esasen düşündüğü de bu değildir. Hesap kapandığı için o maç oynanmıştır. Hani ‘’mal batıya çoktan kaymıştı’’ misali...
Soru: Bazı hakemlerin adının bazı takımlarla anılması rastlantı olabilir mi?
Olmaz. Tamamen ve tümüyle dezenformasyondur. Kiralık kalemlere böyle listeler yayınlatır ve kamuoyunu aldatmaya çalışırlar. Bu camiada piyasa kuralları isler. Puan talebi çoksa puanın fiyatı artar. Kural budur. Hatırlayın, belki de tek örnektir Türkiye liglerinde.. Özhan Canaydın Beyin bir hakem için ‘’kendi bilir ama hakemliği bırakmasını tavsiye ederim’’ dediği akşamın sabahında, o kisi hakemliği bıraktı. Oysa basın sahip çıkmıştı, Fenerbahçe-Beşiktaş ittifakı sahip çıkmıştı, hatta siyasilerden sahip çıkanlar olmuştu. Ama kurtaramadılar. Özhan Beyin kartı güçlüydü ve doğru zamanda doğru hamleyi yapmıştı.. Oysa o hakemi de dezenformasyon gereğince Galatasaraylı olarak ilan ediyorlar ve hedef şaşırtıyorlardı. Kiralık kalemlerden hiçbiri bu olayın üstüne gitmedi. Bu olay da böylece futbol tarihinin meçhul olayları kervanına katıldı.
Soru: Fenerbahçe’nin de Beşiktaş’ın da yaklaşık Galatasaray kadar borçlu olmasına rağmen; basında ve dolayısıyla kamuoyunda Fenerbahçe’den hiç bahsedilmezken, Beşiktaş’tan az biraz bahsedilirken sanki bu konuda tek kulüp Galatasaray gibi sürekli ondan bahsedilmesi nasıl izah edilmelidir? Acaba bu da bir çeşit manipülasyon mudur?
Aynen öyledir. Kiralık kalemler eliyle oynanan bir oyundur. Ancak yine de bu 3 kulübün borçlarının yapılanmasında farklılıklar var. Fenerbahçe ve Beşiktaş ağırlıklı olarak yöneticilere borçludur. Galatasaray’da ise bilindiği gibi yöneticilerin ceplerinden para koymamaları gibi doğru bir ilke nedeniyle, vakıa bu ilkeyi son yönetimin bozduğu da söyleniyor ya, ağırlıklı olarak bankalara borçlanılıyor. Bu farklılık bilançolara şöyle yansıyor, kongre öncesi alacaklı yönetici düzmece bir belgeyle alacağından feragat ediyor ve borç ortadan kalkıyor. Dolayısıyla o kulübün borcu azalıyor Galatasaray ise bunu yapamıyor. Çünkü bankalar alacaktan feragat edemiyor. Düzmece belge ver, sonra bunu geri al, bu mümkün değil. Alacaklı yönetici, kongreden sonra tabii ki yeniden alacaklı duruma geçiyor. Simdi bu yaz-boz mekanizmasını önleyecek kurum Maliye ve Defterdarlık. Maliye ortalarda yok. Büyük kulüplerde maliye denetimi hiç duyulmuş şey değil. Peki defterdarlık nerede? Defterdarlığı bilemem ama İstanbul Defterdarını arayacak olursanız Fenerbahçe maçlarında Saraçoğlu şeref tribününde kendilerini görebilirsiniz. İstanbul’da görev yapan son on defterdarı araştırın. Bakalım kaç tanesi Fenerbahçe kulübü üyesidir, görün. Ve nasıl üye yapıldıklarını sorun bakalım kendilerine.. Bu araştırmayı kiralık gazeteciler yapmaz. Sizin bizzat yapmanız gerekir. Bu araştırmanın sonuçları, sorduğunuz sorunun cevabını size verecektir, hiç endişeniz olmasın..
Soru: Spordan sorumlu devlet bakanlığı diye bir yapı olmalı mı? Böyle bir yapı siyasi iradenin bakanla futbola siyaset karıştırması anlamına gelmez mi? Neler söylemek istersiniz bu konuda?
Spor islerini düzenleyen bir bakanlık fikri yanlış değil ama profesyonel futbolu bu bakanlığa bağlamak yanlış. Özerklik filan çözüm değil. Nitekim Şenes Erzik gibi bir profesyonel bile kurtların baskılarına dayanamadı ve futbolun altın devri maalesef onunla kapandı.
Soru: Fenerbahçe kulübünün yayıncı kuruluşun yayınlarını durdurmak için yayın kablolarını kesmiş olması sanki hiç yaşanmamış gibi durmaktadır federasyon için bu konuda neler söylemek istersiniz?
Fenerbahçe’ye dokunulamıyor maalesef. Bunlar yayıncı kuruluşu da, federasyonu da, ceza ve tahkim kurullarını da, basını da etkiliyorlar. Musluk meselesi bu. Muslukların açıldığı duyulunca, bütün susuzlar kuyruğa giriyor.
Soru: Bugünlerde yaygın olarak spor kamuoyunda dolaşan bir söylenti bulunmaktadır. Bildiğiniz üzere Federasyon, Kulüpler Birliği ve Kulüpler kimin şampiyon olabileceği konusunda görüşmeler yapılmış ve yine söylentilere göre taraflar kimi istediklerinden ziyade kime itiraz etmeyeceklerini beyan ederek bir yaklaşım göstermiş ve bu minvalde de lig yürütülmektedir.
Evet, maalesef. Kendi kendilerini yönetmede aracı olsun diye kurdukları birlik Aziz Yıldırım beyin gayretleriyle bolundu ve açık musluktan su içenler bir tarafta kümeleşti. Adam sözde bir kulübü yönetiyor ama zaten üyesi de olduğu bir başka kulübün, sözgelimi Fenerbahçe’nin çıkarını savunmaktan da utanç duymuyor. İki siyasi partiye birden üye olunamıyor ama iki kulübe pekâlâ hem de yönetici katında üye olunabiliyor. Tuhaf bir durum…
Soru: Sn. Uslu bugün sizinle futbolu derinlemesine konuşmak ve konu ile ilgili büyük birikimlerinizi bizimle paylaşmanızı bekliyoruz. Eğer uygun görürseniz Türkiye Futbol Federasyonunun hala Milli takımın başına teknik kadroyu ata(ya)mamış olmasından başlayalım, sizce bu konu neden gecikti ya da geciktirildi?
Doğru ismi belirleme yeteneği ve ufkundan yoksun bilgisiz bir yönetim var. Korkuyorlar. Hala Fatih Terim lobisi var ve sanırım bu iste Fatih Terim’in de bizzat parmağı var.
Soru: Neden konu milli takım olunca herkes ağız birliği etmişçesine Fatih Terim’i referans alırlar ve her şeyi ona göre açıklamaya çalışırlar? Sizce Fatih Terim bu çapta bir kişimidir? Örneğin 4 yıllık Galatasaray şampiyonluğu için Fatih Terim sadece bunun bir parçası idi asla en önemli faktör değildi deniliyor siz bu görüşe katılırmısınız? Örneğin Mehmet Ağar’dan, Faruk Süren etkisinden, Hagi ve Popescu gibi dünya yıldızlarından yoksun biz Fatih Terim açıklaması yapılabilirmi?
Fatih Terim güçlü değildir. Görgüsüz ve bilgisiz adamın ne gücü olur? Ama etraf o kadar bilgisiz ve güçsüz olunca, Fatih onların arasında güçlü görünüyor. Galatasaray’ın başarısında Hagi’nin rolu Fatih’inkinden asla az değildir. Bilgili ve görgülü bir yönetim ile iyi bir kadro birleşip lider olarak Hagi ve Popescu da bunlara eklenince başarı doğaldı. Faruk Süren bey de, kendinden önce Alp Yalman beyin çizdiği doğru yoldan ayrılmayarak başarılara katkıda bulundu. Mehmet Ağar ise ülke ve de Galatasaray için hiçbir zaman asla önemli biri olmadı. İyi ki de olmadı, şaibeli biridir.
Soru: Levent Kızıl’ın Mahmut Özgener ile birlikte Federasyon yönetiminde bulunmaları ve uyumlu çalıştıklarının ifade ediliyor olması ile yine aynı şahsiyetlerin Biri Altay diğer Bursaspor kulübü başkanı iken iki kulübün seyircilerini birbirlerine düşman hale getiren tutumları ile bir çelişki oluşturmuyor mu?
Olmaz olur mu? Spor kamuoyu ikisini de yakinen bilir. Mahmut Bey koltuğu boş buldu, orayı dolduracak biri değildir. Talimatları uygulama özelliği vardır, o kadar. Levent Kızıl ise karıştırıcıdır. Aziz beyin talimatlarına kendinden de öğeler katar. Güven veren biri değildir. Zaten spor kamuoyunda kendisini ciddiye alan yoktur pek.
Soru: TFF bilanço değeri yaklaşık 3 milyar dolar büyüklüğüne ulaşmış bir bütçe yönetimi durumundadır. Sizce TFF bu büyük bütçeyi verimli ve etkili kullanabilecek basiret, kabiliyet ve ehliyete haiz durumda mıdır?
Asla. Şenes Erzik beyden sonra gelen federasyonların tamamı, kendisini deviren güçlere angaje kişilerden oluşmuştur. Hatırlayın, Abdullah Kığılı ile başlamıştı. Abdullah Bey TFF başkanı seçilmeden önce Fenerbahçe yöneticisiydi. Ali Şen Süleyman Seba’yı kandırdı ve Abdullah beyi birlikte seçtiler. 3-4 ay sonra Abdullah Bey istifa etti. Nedenini kim biliyor acaba? Hangi onurlu spor yazarı merak etti de araştırdı bu konuyu? Bu federasyonların tamamı Fenerbahçe- Beşiktaş cephesince seçilmişlerdir. Bildiğimiz, Galatasaray delegeleri oy vermedi bu federasyonların hiçbirine..
Soru: Futbolun yönetimi parasal olduğu kadar hatta daha önemlisi bir teknik yönetim ve idari yönetim becerisi gerektirmektedir bilindiği ve sık sık tekrarlandığı üzere, sizce bu kadro bu ehliyete sahip midir?
Sanmam. Levent Kızıl ve Mahmut Bey ortada. Bunlar Bursa veya İzmir’de amatör ligleri bile yönetemezler. Bunların ehliyetli oldukları konular başkadır. Futbolu bilmezler ama futboldan yararlanmayı pekiyi bilirler. Aziz bey de öyledir. Nihat Özdemir de.. Bunlar sui generis bir kuşaktır, 100 yılda bir gelirler böyle hepsi bir arada..
Soru: Türkiye’de futbol neden bu kadar siyasileşti bu konu ile ilgili yorumlarınız nedir acaba?
Futbol da diğer alanlar kadar siyasileşti. Daha fazla değil. Adalete ne kadar siyaset yansıdıysa futbola da o kadar yansıdı. Ben bunu üşüşme kavramı ile açıklayabiliyorum. Önce toplumu yozlaştırıyor ve geriletiyorlar, toplum kendi zenginliklerini koruyamaz hale gelince de leşe üşüsen yırtıcı hayvanlar gibi bu zenginliklerin üstüne çörekleniyorlar. Büyük bir hırsla kapışıyorlar. Onun için her alanda ortalık gerildi. Aziz bey belki de özel hayatında munis birisidir, ama rant kavgası olunca gözü başka şey görmez. Siyaset bu kapışmanın aracı sadece..
Soru: Şimdiki ve bir ve iki önceki TFF’nin şike karşısında tutumu konusunda neler söylemek istersiniz?
Ben Şenes Erzik beyin yönetim dönemi dışında tüm sezonlarda şike yapıldığına inanırım. Ama hiçbiri üstüne gitmez çünkü şikeler genellikle bunların eliyle yapılır. Muhabir banka gibi çalışırlar. Birbirine güvenmeyen iki kulüp yöneticileri arasında yeddi-emin rolü oynarlar. Hakem ilişkilerini yine bunlar kurar. O komitelerin başına hep uygun kişileri getirirler. Bunlar tevziat yapar ve yüzde alırlar. Şikeyi neden önlemeye çalışsınlar ki ..?
Soru: Mafya konusuna gelelim, Sinan Engin Çakıcı ilişkileri aslında Çakıcı’nın böyle bir yardıma ihtiyacı var mı idi yoksa bu ilişki düşünülenden fazla bir şeyler mi ifade ediyor şöyle ki acaba birileri Mafyanın ya da bu yasadışı olguların hayatın her alanını kapsadığını mı göstermek istiyorlar kamuoyuna?
Çok doğru. Mafya inancında hem gizlilik var, hem de güç gösterisi var, yani alenilik var. İkisi bir arada. Etrafa salınan korku ve dehşet Mafya fikrini besleyen damarlardan biridir. Çakıcı istedi de pasaport mu alamadı, Beşiktaş kulübü kendisi için ricada bulunsun? Çakıcı ve benzerleri kırmızı pasaport bile alabiliyorlardı. Onlara pasaport verenin kim olduğu biliniyor, adı gizli değil ki. Ama yine de Beşiktaş’ın içine düşürüldüğü durum hoş değildi. Tabii yöneticilerinin haberi olduğunu sanmam. Sinan Engin’in patavatsızlığı olsa gerektir.
Soru: Eskiden Fenerbahçe kongrelerini açıktan ülkücülerin düzenlemesinin nasıl bir anlamı vardır sizce?
Bence yine öyledir, değişen bir şey yok. Kadıköy’de olaylı yürüyüşler filan da düzenledi bunlar. Aziz bey ve çevresi güçlerini bunlardan alıyorlar demek ki ama peki Fenerbahçe kongre üyeleri rahatsız olmaz mı bu durumdan? Ya da taraftarları? Bir tuhaflık var ortada. Sanki Aziz beyin çevresindeki ülkücüler, karanlık işlere çok fazla bulaştıkları için ülkücü camiadan mecburen uzaklaştırılanlar olabilir. Bilemeyeceğiz.
Soru: Futbolun derini var mı?
Olmaz mı? TFF genel kurullarında ülkücüler cirit atmıyor mu, delegeler tehdit edilmiyor mu? Bunları basından izliyoruz. Otellerde lobiler kuruluyor, pazarlıklar yapılıyor. Bond çantalar elden ele geziyor. Oy karşılığı kadın ikram edildiği bile yazılıyor. Bunları yazan yine bunların basını değil mi..? Derin devlet her yerde var. Adalette var, eğitimde var. İhalelerde var. Kaçakçılıkta var. Var oğlu var.. Eee futbolda olmazsa eksik olurdu tablo..
Soru: Fenerbahçe’nin İstanbulspor, Samsunspor ve Ankaragücü şikesi suçüstü olmuş olmasına rağmen neden hem Haluk Ulusoy, Hem Hasan Doğan hem de Mahmut Özgener federasyonu tarafından kapatılmıştır?
Bu dosyalar kapatılmadı çünkü açamamışlardı zaten korkularından. Diğer ikisi önemli değil, Hasan Doğan beyin bu konunun üstüne gitmesi beklenirdi. Ama onu da yakın dostu Tayyip Bey engelledi dediler. Bence Beşiktaş kanadından da baskı gördü. Çünkü üstüne gitse, bu kez Fenerbahçe basınının açacağı Beşiktaş dosyaları vardı sırada. Aziz Bey basındaki kalemşör ve editörlerini kullanarak bu kozu iyi değerlendirdi ve olayı örtbas etmeyi başardı. Futbolla ilgili her karanlık olayın ardında, eğer eşelerseniz Fenerbahçe- Beşiktaş ittifakını bulursunuz. Ama Beşiktaş taraftarı bu kadarını bilemez. Çarşı her şeyi bilir derlerse de bos laftır.
Soru: Şike de yakalanan üstelikte hiçte somut delillere dayanmadığı halde İtalya’da Juventus gibi çok büyük bir kulüp küme düşürüldü de Türkiye’de neden böyle oluyor. Bir kulüp başbakanlık denetleme kurulunun raporu ile şikeden zımmi olarak suçlanıyor ama kimsenin kılı kıpırdamıyor. Bunun sebebi sizce sadece onların Fenerbahçe Cumhuriyeti olması mıdır? Yoksa bu işin de içinde sürekli bazı paşalar mı oluyor, bazı çıkar gruplarının istek ve beklentilerine uygun olarak, ne söylemek istersiniz bu konuda?
Cumhuriyet, iddialı bir tanımlama olur Fenerbahçe için. Ama bir iktidar yumağı oluşturdukları doğrudur. Paşaların Fenerbahçe eğilimi NATO ihaleleri ile başladı. Al gülüm ver gülüm. Bu ülkede burjuvaziyi de devlet palazlandırdı. ‘’Her mahallede bir milyoner’’ sloganı bunun göstergesiydi. Bu da devlet yardımıyla takım palazlandırma operasyonu oldu. Herkes karlı çıktı. Paşalar, besleme spor basını, hakemler, federasyon çevreleri, yeni yetme görgüsüz müteahhitler... Herkes memnun ve herkes kazanıyor. Kimi prestij kazanıyor, kimileri para kazanıyor.
Soru: Hasan Doğan’ı başarılı gösterme çabalarının arkasında sizce kimler ya da nasıl motivasyonlar vardır?
Hasan Doğan bir nöbet değişimiydi. Beşiktaş’ın, Fenerbahçe ile işbirliğinden yeterli nemayı alamaması tepkilere neden oluyordu. Fenerbahçe geri adım atmak zorunda kaldı. Hasan bey, Beşiktaşlılara verilen bir taviz oldu. Beşiktaş arayı biraz kapatacaktı, plan buydu ama takdiri ilahi, Hasan Doğan beyin ömrü buna yetmedi. Hasan Doğan beyin çok dürüst biri gibi gösterilmeye çalışılması Beşiktaş taktiğiydi ama Fenerbahçeli basın buna tahammül edemedi ve Hasan Beyin İstanbul belediyesi ile kotardığı arsa yolsuzlukları dosyalarını yayınlayıverdi. Yani Hasan Doğan olayı, esasen bir Beşiktaş- Fenerbahçe savaşı idi, aralarındaki bir iç hesaplaşmadan ibaretti.
Soru: Şike soruşturması karşısındaki nedir bu sessizliğin izahı sizce? Yok, bir girişimleri var da biz mi bilmiyoruz, ne dersiniz?
Sessizlik normal, çünkü Beşiktaş ile Fenerbahçe’nin stratejik ortaklığı sürüyor. İkisi de ses cıksın istemez. Fenerbahçe güme gideceğini hissederse cepheyi genişletmek için Beşiktaş dosyalarını da gündeme çıkarır. Ve maalesef Türkiye’de bu iki kulübü birden cezalandıracak irade yoktur. Türkiye İtalya değil. Orada gözünün yasına bakmadılar. Juventus gitti, Milan gitti. Demokrasi olan yerde gözünün yaşına bakmazlar. Ama tabii Türkiye’de de Galatasaray’ın suskunluğu anlaşılır gibi değil. Galatasaray’ın adı geçmiyor bu şike işlerinde. Ortalığı yıkmaları lazım, ama onlar da oralı değil hiç. Belki de Adnan Sezgin nedeniyledir. Her neyse Galatasaray’ın bu beladan behemehâl kurtulması ve temiz futbolun öncülüğünü yapması gerekir. Şartlar hiç Galatasaray için bu kadar elverişli olmamıştı..
Soru: Peki sizce Federal Almanya savcılığının iddia oyunu ile maçların maniple edilmesi konusundaki araştırma ve soruşturmasından bir şey çıkar mı?
Galatasaray dürterse çıkar. Kamuoyunu bilgilendirir ve konuyu güncel tutmayı başarırsa şikeyi örtbas edemezler. Ama önce Galatasaray’ın yumuşak karnından kurtulması gerekir. Yani Adnan Sezgin gidecek. Adnan Sezgin, Fenerbahçe-Beşiktaş cephesinin Galatasaray içine soktuğu Truva atidir. Galatasaray’ı sadece bu kişi frenliyor. Adnan Polat bu tuzağı boşa çıkarabilecek cesareti gösterebilirse, hem kendi adını büyütür ve hem de Galatasaray’ı. Şikenin önlenmesi için maalesef başkaca hiçbir şans yok...
Soru: Bu soruşturmanın Türkiye ayağında bazı futbolculardan ve kulüplerden söz ediliyordu; Colin Kazım gibi, Fenerbahçe gibi ama konunun hızı kesildi hatta bahsi bile edilmez oldu, bu gelişmeyi hangi nedene bağlamak gerekir?
Türkiye’de şikenin önlenmesini sadece aydın ve dürüst kamuoyu istiyor. Bunların nüfusa oranı yüzde beşi bile bulmaz. Kalanlar ya açık açık yapılan şikenin farkında olamayacak kadar ahmak veya şikeden söyle veya böyle sebeplenen kesimlerdir. Fenerbahçe’nin banka havalesi ile yaptığı ödeme açığa çıktığında, kamuoyu buna bile inanmadı. Yani Aziz beyi bizzat eliyle para verirken görseler de inanmaz bunlar. Zaten tedbirlerini de kendince alıyor Aziz Bey. Bakın Galatasaray Adnan Sezgin’den kurtulmayı düşünmezken Aziz Bey, şike işinde adi gecen Colin Kazım’ı bir gecede harcayıverdi ve hamuleyi sırtından attı. Kiralık kalemleri taktılar çocuğun arkasına, düzmece bir olay yarattılar ve çocuk neye uğradığını anlayamadan kendini kapı dışında buldu. Ne oldu? Şike delili ortadan yok oldu.. Aziz Bey hem bu işleri iyi bilir, hem de içeriden bilgilendirildiği için tedbirlerde gecikmez. İstanbulspor’a yapılan banka ödemesi de Aziz Beyin hatası değildi. Sanırım Mahmut Uslu’nun beceriksizliğiydi. Öyle konuşuldu o zamanlar. Ama basının da yardımıyla güzel kapattılar o konuyu..
Soru: MHK Başkanı için özel bir şeyler söylemek istermisiniz? Biliyorsunuz babası da hakem olan ve her ikisi de Galatasaray karşıtı tutumu ile tanınan hakemlerdir biliyorsunuz bir farkla babası kamuoyunu yanlış yönlendirmek ve bağlaşıklarına kanıt teşkil etmek üzere asla Galatasaraylı olduğunu açıklamadı.
O ailenin önde gelen niteliğinin taraftarlık ya da düşmanlık olduğunu sanmam. Bunlar icin hakemlik gelir kapısı olarak önemlidir. Babası için de çok konuşulmuştur zamanında. Oğlu da onun oğlu sonuçta. Hakemliğin getirilerini yakından görmüştür. Camiada da tanınan birisidir zaten. Ne diyelim. ? Kimilerine ‘’yürü ya kulum’’, kimilerine ise ‘’Euro ya kulum’’ denmiş.. Bu beyefendi de buna uygun vaziyetini düzeltmektedir, diyelim..
Soru: Peki sizce mal beyanı hakemlerin maç yönetmeleri üzerinde direk ya da endirek etkili olur mu? Çünkü bildiğim kadarı ile siz bu konuyu sürekli gündeme getirmektesiniz. Ama bildiğiniz üzere bu devlet memurları ve siyasiler için çok da etkili ve sonuç alıcı olarak görünmemektedir.
Olur, ve zaten başkaca bir yol da yoktur. Mesela bunlar her yıl mal beyanında bulunsalar, gazeteci olmadığım halde ben bile yakalayabilirim bunları.. Zaten tuhaf olan, siyasiler mal beyanında bulunmaya kanun yoluyla zorlanırken, federasyoncu beylerin, federasyon kurullarında görev yapanların ve hakemlerin bu işin dışında bırakılmasıdır.. Bunlardan hesap sorma imkanı yoktur. Diyelim ki son bir maça kaldı şampiyonluk, bu maçın rayici, hakem tartışmalarını yönlendirenler, hakemin belirlenmesine vesile olanlar ve o belirlenen hakemi parlatan kiralık kalemlerin payları da dâhil aklınızın alamayacağı kadar büyük rakamlara iblağ olur. Dudağınız uçuklar.. Ama hep karanlık paralar döner bu islerde. Muteahhitler de bu nedenle işlerin içindedir zaten..
Soru: Hakemler neden tarafsız değil?
Neden olsunlar? Hiçbiri yüzde beş içinden gelmiyor ki.. Hakemlik artık bir gelir kapısıdır. Tarafsız hakem beklentisi beyhudedir. Mal beyanı zorunluluğu getirilir ve bunların Mac basına aldığı para bugün aldıklarının mesela 10 katına çıkarılırsa, aralarında hakemliği ‘’hakem’’ olarak yapmayı düşünenler ve deneyenler çıkabilir yine de..
Soru: Bazı hakemler gerçekten operasyonel görevler üstlenirler mi?
Üstlenirler. Bu konuda zaten üstlerinden talimatlar da gelir. Adamın kafasını yararlar, o yine de ‘’kurallara Gore maçı ertelemem lazım ama ertelersem bu seyirci daha kim bilir ne haltlar yer, daha ne kafalar kırar dışarıda’’ der ve maçı kırık kafasıyla yönetmeye kalkar. Esasen düşündüğü de bu değildir. Hesap kapandığı için o maç oynanmıştır. Hani ‘’mal batıya çoktan kaymıştı’’ misali...
Soru: Bazı hakemlerin adının bazı takımlarla anılması rastlantı olabilir mi?
Olmaz. Tamamen ve tümüyle dezenformasyondur. Kiralık kalemlere böyle listeler yayınlatır ve kamuoyunu aldatmaya çalışırlar. Bu camiada piyasa kuralları isler. Puan talebi çoksa puanın fiyatı artar. Kural budur. Hatırlayın, belki de tek örnektir Türkiye liglerinde.. Özhan Canaydın Beyin bir hakem için ‘’kendi bilir ama hakemliği bırakmasını tavsiye ederim’’ dediği akşamın sabahında, o kisi hakemliği bıraktı. Oysa basın sahip çıkmıştı, Fenerbahçe-Beşiktaş ittifakı sahip çıkmıştı, hatta siyasilerden sahip çıkanlar olmuştu. Ama kurtaramadılar. Özhan Beyin kartı güçlüydü ve doğru zamanda doğru hamleyi yapmıştı.. Oysa o hakemi de dezenformasyon gereğince Galatasaraylı olarak ilan ediyorlar ve hedef şaşırtıyorlardı. Kiralık kalemlerden hiçbiri bu olayın üstüne gitmedi. Bu olay da böylece futbol tarihinin meçhul olayları kervanına katıldı.
Soru: Fenerbahçe’nin de Beşiktaş’ın da yaklaşık Galatasaray kadar borçlu olmasına rağmen; basında ve dolayısıyla kamuoyunda Fenerbahçe’den hiç bahsedilmezken, Beşiktaş’tan az biraz bahsedilirken sanki bu konuda tek kulüp Galatasaray gibi sürekli ondan bahsedilmesi nasıl izah edilmelidir? Acaba bu da bir çeşit manipülasyon mudur?
Aynen öyledir. Kiralık kalemler eliyle oynanan bir oyundur. Ancak yine de bu 3 kulübün borçlarının yapılanmasında farklılıklar var. Fenerbahçe ve Beşiktaş ağırlıklı olarak yöneticilere borçludur. Galatasaray’da ise bilindiği gibi yöneticilerin ceplerinden para koymamaları gibi doğru bir ilke nedeniyle, vakıa bu ilkeyi son yönetimin bozduğu da söyleniyor ya, ağırlıklı olarak bankalara borçlanılıyor. Bu farklılık bilançolara şöyle yansıyor, kongre öncesi alacaklı yönetici düzmece bir belgeyle alacağından feragat ediyor ve borç ortadan kalkıyor. Dolayısıyla o kulübün borcu azalıyor Galatasaray ise bunu yapamıyor. Çünkü bankalar alacaktan feragat edemiyor. Düzmece belge ver, sonra bunu geri al, bu mümkün değil. Alacaklı yönetici, kongreden sonra tabii ki yeniden alacaklı duruma geçiyor. Simdi bu yaz-boz mekanizmasını önleyecek kurum Maliye ve Defterdarlık. Maliye ortalarda yok. Büyük kulüplerde maliye denetimi hiç duyulmuş şey değil. Peki defterdarlık nerede? Defterdarlığı bilemem ama İstanbul Defterdarını arayacak olursanız Fenerbahçe maçlarında Saraçoğlu şeref tribününde kendilerini görebilirsiniz. İstanbul’da görev yapan son on defterdarı araştırın. Bakalım kaç tanesi Fenerbahçe kulübü üyesidir, görün. Ve nasıl üye yapıldıklarını sorun bakalım kendilerine.. Bu araştırmayı kiralık gazeteciler yapmaz. Sizin bizzat yapmanız gerekir. Bu araştırmanın sonuçları, sorduğunuz sorunun cevabını size verecektir, hiç endişeniz olmasın..
Teşekkürler, görüşlerinizi bizimle paylaştınız. Görüşmek üzere…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder