Pazartesi, Mayıs 21, 2012

MÜTEAHHİT NİHAT ÖZDEMİR

“BU İŞİ EN İYİ MÜTEAHHİTLER BİLİR” başlıklı yazımda ne yazmıştım müteahhitler için; bu mesleğin “en mahir, en yetenekli, ellerinin-kollarının en uzun olduğu, en cesur, en korkusuz temsilcilerinin yine en iyi becerebildiği konu ise, insanı hayrete düşürecek ölçüde, devletin yetkili ve ilgili kurumlarının ihalelerini kimlerin kazanacaklarını, ağırlıklı olarak ihale gününden bir ya da birkaç gün önceden tespit edebilmeleridir. Bu uğurda gerekli olan her türlü; organizasyon, örgütlenme ve mobilize olma hak ve yetkisi kendilerinden menkul olup, düzenlenen seferberlik adına gerekli atış ve ateş gücüne bağlı olarak ta başarı liginde sıralanmaktadırlar.

İşin gerçekleştirilme aşamalarında da bu meslek erbaplarının yapabilecekleri sınırlı olmayıp, akıllara ziyan, şeytana pabucunu ters giydirecek uygulamalara sahne olur yine bu faaliyet alanı. Mesafe tutanakları mı dersiniz, yeni birim fiyat zabıtları mı dersiniz, özellikle yaratılan yıllara sarih işlerde oluşan fiyat farkları mı dersiniz, ne derseniz deyin ama mutlaka kadayıfın altı da üstü de kaymaklı hale getirilir.”

Fenerbahçe Yönetiminin 3 Temmuz 2012 den bu yana; bir istifa ettiğini açıklayan, bir görevinin başında olduğunu beyan eden, kah CAS davasının namusları olduğunu kah CAS taki davayı geri çekerek, bir taraftan fairplay deyip bir taraftan her türlü melanet çevirerek yaptığı manevralarla başta kendi tarafları olmak üzere ortalığı geren Müteahhit Nihat Özdemir; ne diyor ortalığın savaş meydanına döndüğü Fenerbahçe-Galatasaray maçından sonra; “Rakip takım futbolcuları, sahanın ortasında şampiyonluk sevinci yaşarken Fenerbahçe taraftarı, ’Bu taraftar sizinle gurur duyuyor’ diyerek takımımızı tribünlere çağırdı, alkışladı…
Sporcularımız ve hocamız rakip takımı tebrik ederken, hafta boyunca planlanan, maçtan önce, maç sırasında ve maç sonunda devam eden tüm bu barış, destek hissiyatının tam aksine belki çok ufak bir kıvılcım sonucunda ortaya çıkan hiç istemediğimiz, üzücü olaylarla karşı karşıya kaldık.”

Şimdi yaşanan olaylar tüm izleyenlerin gözü önünde oldu; bu yönetici çıksa dese ki, ne yazık ki istenmeyen ve kontrol edilemeyen olaylar yaşandı, bundan ötürü üzüntülüyüz, ancak orada olaylara karışan yaklaşık 500 kişi ya vardır ya yoktur, stada gelen yaklaşık 50.000 kişi içinde yaklaşık % 1 lik bir bölümü teşkil eden bu serseriler Fenerbahçe taraftarı olamaz ya da ne yazık ki aramızdan bu kadar serseri çıktı, bu oranda serseri her takım taraftarı arasından çıkabilir dese, belki konu asayiş dışında bu kadar alevlenmeyecek, büyümeyecekti. Ama ne yaptı, müteahhitlik geleneğinden gelen alışkanlığı ile bu müteahhit beyefendi, Galatasaray seyircimizi provoke etti, polis durup dururken seyircimize saldırdı, Galatasaraylı futbolcu Yekta Kurtuluş elindeki bayrağı sahamıza dikecekti vs. vs. gibi çokta anlamı olmayan bir dolu laf edip, bu sahada sadece kupa bizim tarafımızdan alınabilir gibi aptal sepet bir noktaya konuyu getirip, sahanın göle çevrilmesi, ışıkların kapatılması, soyunma odalarına girip Galatasaraylı futbolculara saldırma gibi yaşananları görmezden gelmemizi istedi. Futbol dünyamız; yok en önemli rakibi olduğu için Galatasaray Fenerbahçe sahasının 5-6 maç kapanmasını planlayarak bu olayları çıkardı demeye kadar getirilen bu heyezan durumuna artık, tıp ta çare bulamaz diyorum. Böylesi bir yaklaşım, davranış, değerlendirme, sonuçlandırma ve kabullenme içinde; ahlak ve etik, fairplay kuralları ve en önemlisi de Türkiye Futbol Federasyon’u kararları ayaklar altına alınmış, çiğnenmiş ne gam, kimin umurunda FENERBAHÇE CUMHURİYETİ ne bir şey gelmesin, yeter.

Ama dedik ya, müteahhitlik eyler iken edinip te kullandıkları, kafa-kol, ayarlama ya da yuvarlamalarla; “mezkur meslek erbaplarının en mahir, en yetenekli, ellerinin-kollarının en uzun olduğu, en cesur, en korkusuz temsilcilerinin yine en iyi becerebildiği konu ise, insanı hayrete düşürecek ölçüde, devletin yetkili ve ilgili kurumlarının ihalelerini kimlerin kazanacaklarını, ağırlıklı olarak ihale gününden bir ya da birkaç gün önceden tespit edebilmeleridir. Bu uğurda gerekli olan her türlü; organizasyon, örgütlenme ve mobilize olma hak ve yetkisi kendilerinden menkul olup, düzenlenen seferberlik adına gerekli atış ve ateş gücüne bağlı olarak ta başarı liginde sıralanmaktadırlar. Hele ihalesi yapılan bu taahhüt konusu işler sözleşme sonrası bir de avans bahşediyorsa kazananlarına siz seyreyleyin çümbüşü, bu uğurda elden, ayaktan, cüzdandan ve kabzadan hiçbir şey eksik edilmez, ama illaki de karar vericiler kutlamaların asıl oğlanıdırlar.” (yazımın 1. bölümü) gereği ve mucibince; konumuzun bu bölümünde de; Türkiye Futbol Federasyonu, Merkez Hakem komitesi, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, Tahkim kurulu ve de özellikle Medya üzerinde, müteahhitlikte edindikleri becerileri uygulayarak başarıya ulaşmaktadırlar; herhalde.

Konunun cılkını çıkarmak için elinden geleni yapan medya tutturmuş bir; “KADIKÖY atmosferinde bacağı titreyen bir futbolcular” masalı gidiyor, anlamak mümkün değil büyük bir çoğunluğu futbolcu eskisi, eğitimsiz oldukları bir kesinde ilaveten öğretimleri de “mahalle mektebi” düzeyini aşamamış ama adamları bir dinle abuk subuk mimiklerine ilaveten kasım kasım kasınarak; “fobi”, “korku” ile “büyük baskı altında insan davranışları” üzerine doktora yapmış adam edasıyla ve her biri sosyal psikolojinin üstad-ı keremi rollerinde, inanılmaz ve ne yazık ki katlanılmaz durum. (konunun öğretim ve eğitim tarafını tamamlamış ya da haddini bilen futbolcu eskilerini çok az olsalar da saygıyla tenzih ediyorum) Yahu Allahaşkına; Fenerbahçe’nin gecekondu stadına gelene kadar bu adamların nerede ise tamamı; Wembley, Elland Road, Maracana, Nou Camp, Santiago Bernabeu, Giuseppe Meazza, Roma olimpiyat Stadı, Stade de France gibi stadlarda oynamışlar ayakları titrememiş, Manchester United FC, FC Bayern Münich, Liverpool FC, Real Madrit, Milan FC, Roma FC, Paris Saint Germain FC, Barcelona FC, Atletico Madrit gibi dünya çapında takımlarda ya da onlara karşı futbol oynamışlar ayakları titrememiş ama gelmişler Fenerbahçe’ye karşı ayakları titremiş, “tuzlayayım da kokmayasınız”. Hani bu işkembeyi kübradan atışlarını evlerinde çoluk-çocuk otururken yapsalar kendi ailelerinden başkasına zarar vermeyecekler ama bunlar eğitim-öğretim seviyesi yeterince yüksek olmayan milletimize 7 gün 10 saat esası ve ulusal çapta yayın yapan yaklaşık 50 TV kanalında sınırsız ve fütursuzca hitap edince ortalık karışıyor, tüm hafta boyunca yani maçın ikincisine kadar sürmek kaydı ile tüm kahvehanelerde, ofislerde, fabrikalarda ve restoranlarda; “yandı gülüm keten helva”. Kaybolan işe mi yanarsın yoksa gereksiz sinirlenmeler neticesinde kırılan kalplere mi yanarsın, gereksiz kavga ve küfürleşmelere mi yanarsın, artık gel de karar ver.

Tabii hiçbir tarafın işine gelmiyor, Fenerbahçe’nim Ali menfaatlerine dokunulacak korku ve telaşı ile; hemen bu palavra devreye giriyor, kimse bunlara “buldunuz köpeksiz köyü geziyorsunuz değneksiz” diyemiyor, gazeteci iseniz gazeteden atılmanıza sebep olurlar, TV yorumcusu iseniz sizi de attırırlar, gerçi artık TV lerde yorum yapabilmek için Fenerbahçe akreditasyonunuz yoksa zaten size iş te yoktur ya, daha da dikseniz kimliği meçhul kişilerden kurşun da yiyebilirsiniz, yaratılan bu korku ortamında kimse diyemiyor tabii ki 03.04.1989 tarihinden itibaren, maalesef Fenerbahçe dışındaki maalesef başta Galatasaray olmak üzere tüm kulüplerinde inandığı ya da inanmak zorunda kaldığı, Türkiye futbolunu 25.07.1997 tarihine kadar yöneten, Fenerbahçeliliğinin kararttığı gözlerle yarattığı hakem taifesi ile yaklaşık 15 yıldır başta Galatasaray olmak üzere rakip olabilecek her takımın dize getirilişini hazırlayan Şenez Erzik’ten kimse bu yönüyle bahsetmiyor, yahu bu adamın bulup çıkardığı ve hakemlik eden bu kişileri incelemek kimsenin de işine gelmiyor. Ve ne yazık ki bu taraflı, memur zihniyetli, çabuk etki altında kalan taife hakem çocuğu hakem Oğuz Sarvan ile başlayan Ali Aydın gibi gözü kara yüzlerce kişiye ulaşmış ve Fenerbahçe’nin tüm rakiplerini sindirmiş, kimin umurunda, sonra çıkacaksın ortaya Galatasaray Fenerbahçe’yi 15 yıldır yenemiyor diyeceksin ve buna da bahane Galatasaraylı futbolcuların dizleri titriyor, yok bu saha da büyü var gibi sadece köşe başlarını tutmuş bu zevatın inandığı ve bizim de inanmamızı isteyeceksin, güldürmeyin bizi… “Yalan ne kadar büyükse inanan o kadar çok olur” demişti ya propagandanın profesörü Faşist Goebbels ama bunlar bu durumu daha da geliştirip daha veciz hale getirerek "bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar” ordinaryüslüklerini ilan etmişlerdir. Şenez bey ile ilgili Fenerbahçe maçı öncesi başarılar dilemek için aradığı hakem konusunu daha sonra yazmak üzere ayrı tutuyorum.

Sonuçta; Müteahhitler Türkiye Futbolunun organize işlerini ayarlamaya uyarlamaya devam ediyorlar. Hayırlı olsun.

Cumartesi, Mayıs 05, 2012

Nihat Özdemir'e


Bir dostum

"Nihat'ı hiç sevmedim.
Ama olsun,
Bu durum, kendisini uyarmama engel değil...
İnsanlık bende olşsun.
Yazdım, deniz yerine limak posta kutusuna attım.
Nihat bilmezse halik bilir.

TU"

Diye başlayıp aşağıdaki yazıyı Limak posta kutusuna göndermiştir.


  

Nihat,

Bilirsin seni sevmem.
Oraya nasıl yönetici olduğunu da iyi bilirim.
Amacını aşan tavırlar ve konuşmalar içine fazlaca giriyorsun.
Hayat fenerbahçeden ibaret değil.
Sana biraz kendi işlerine yönelmeni tavsiye ederim.
Mesela Mısır ile ilgilen biraz.
Mısır işlerin ehil ellerde değil...
Sonra uyarmadı deme...
Yoksa TAV gibi hüsranla kapatırsın Mısır defterini sen de...
O Ali Koç’a da fazla güvenme..
Koç Holding ondan kurtulmak için kendisini sizin yönetiminize verdi.
Çok fazla yetenekli biri değildir, sizin gibi…
Senin içine düştüğün durumlara üzülüyorum.
Şu CAS davasını neden açtığınızı anlatırsan sevinirim.
Neden geri çektiğinizi anlatma, onu biliyorum...
Kimin aklına uydunuz bilmiyorum ama bari davayı açmadan önce bir danışsaydın..  Hala erbabına danışmadan işler yapıyorsun...
Bu arada, koskoca holdinginde bir tane diksiyon uzmanı yok mu Nihat ?
Sizlere dersler, kurslar versin...
Kaç yaşına geldin, diksiyonunu  hala düzeltemedin..
Belki de o yüzden hala fenerbahçelisin...

Eski dostun,



T. Usluoğlu
FIFA Hukuk İşleri Uzmanı
ve CAS Tetkik Hakimi

Salı, Nisan 17, 2012

OLMADI BE USTACIM İSMAİL DENİZLİ


Herkesin Mustafa Denizli’nin abisi, bizim ise sadece İsmail Denizli diye andığımız, fikri dayanıklılık ve derinlik gerektiren futbol ve damanın üstadı, abimizi kaybedeli yaklaşık 4 yıl oldu. Futbol ve dama tutkusu ise asla unutulamayacak boyutlardadır, Çeşme’nin o yıllarında çok az kişide bulunan otomobillerden birisi de kendisine aitti, Citroën deux chevaux (Citroen döşöva) marka küçük otomobili ile dama oynamak için Egenin yakın bir sürü kasabasına, bir keresinde de gece geç saatlerde Söke’ye gittiğimizi hatırlamaktayım, hele hele oyunda 14 taşı karşı tarafa verip, rakibin tüm taşlarını toplayarak oyunu kazandığı “mısır kapanı” oyununu asla unutamam. Otomobil hepimizin isteyip ancak sahip olamadığı ve sadece filmlerde hayranlıkla seyrettiğimiz bir araç idi o günlerde, o günkü para ile 5 Tl. lik benzinle günlerce gezdiğimizi dün gibi hatırlıyorum, inanılmaz ekonomik oluşu yanında bizim otomobil gereksinimimizi karşılamıştı ya, değmeyin keyfimize gayri idi durumumuz. Bir keresinde birkaç arkadaş ile birlikte, hatırladığım kadarı ile de bir sonbahar akşamı idi, tavuk yemememe rağmen tavuk almış (belki de sahibi görmeden biryerlerden alınmıştı bu detayı tam hatırlamıyorum), bakkalda alkollü içecek olarak ta sadece likör olduğundan likör alınmış ve Tursite’ye gidilmiş, yerde bulunan kalıp tahtalarından ateş yakılmış sıra tavuğu takacak şişe gelmiş ama ne yazık ki şiş yoktu yanımızda ve işte o anda Citroën deux chevaux’ın (Citroen döşövo) açılır tavanındaki çubuğu sökmüş ve sorunu çözmüştüm ya, arabaya dönünce asıl sorun başlamıştı ama her şeye rağmen çelebi gönlü burada da devreye girdi, ne mızmızlandı ne de kızdı, sadece keşke yapmasaydın dedi.



Futbol ve dama tutkusu ve bilgisi kendisini inanılmaz ölçüde analitik düşünür hale getirmişti, bu sayede kazandığı hızlı ve isabetli düşünme yetisi bizlere de yol gösterir hale gelmiştir, her zaman.



Çeşmespor önüne her zaman “Büyük Altay”ı örnek olarak koymuş ve sürekli kendi taraftar ve destekçileri de Çeşmespor için “Küçük Altay” demiş ve tezahüratlarında da bu sözcükleri kullanarak destek vermişlerdir o dönemde, Çeşmespor için renkdaşı Altay gibi olabilmek, oynayabilmek, büyüyebilmek, yükselebilmek bir hedeftir. Futbolun bugünkü gibi olmadığı bir dönemdir, futbol bir tutkudur, futbol adına bugünkü gibi paralar dönmez, bu işte insanlar daha amatör, daha bir gönüllüdür ama bir o kadar da isteklidir, Altay kulübü yakın çevresinde futbol oynanan yerlerde sürekli kendi adına futbolcu arayışları içindedir ve bu kapsamda Mustafa Denizli kabiliyeti ve becerisi ile derhal Altay kulübüne kazandırılır. Artık Çeşmespor ile Altay arasında ilişkiler daha bir sıcaktır, Altay bulduğu her fırsatta Çeşme’ye kamp için gelir ve Çeşmespor ile hazırlık maçları yapar, yeni gençlere yeni kapılar açmaya ehven bir ortam oluşmuştur artık, işte böyle bir hazırlık maçı yapılmakta, Altay’da Mustafa Denizli Çeşmespor’da ise İsmail Denizli oynamakta ama Büyük Kaptan İsmail Denizli kısa bir süre sonra oyundan alınmasını ister, duysallığın zirvesinde gözyaşları arasında kardeşine karşı oynamasının mümkün olamayacağını ifade ederek oyundan çıkmıştır, işte ince ruhunun ve duygusallığının seviyesidir bu…



Gönüllerimizin yenilmez armadasının bir dönem parçası bir dönem antrenörü ve yöneticisi olarak İsmail Denizli; Futbol sezonu öncesi kondisyon çalışmaları için bugünkü Altınkum kumsalını seçmesi her zaman futbolcular tarafından itici ve nefret edilir bulunmuş ama sezonun ilerleyen haftalarında kazanılan kondisyonun faydaları da ortaya çıkınca, teknik direktörlerine minnetle bakmışlardır.



Teknik direktörlük yaşamından anlatabileceğimiz binlerce anı vardır şüphesiz ama futbolunun gelişmesinde katkısının büyük olduğunu düşündüğüm Kadri Karataş’ın topa bakarak oynamasından ötürü, başını öne eğerek topa bakmadan oynaması halinde büyük futbolcu olacağına inandığı için boynuna karton bağlayarak topa bakmasını engelleme düşüncesi ne düzeyde bir arayış konsantrasyonuna sahip olduğunun bir göstergesidir.



Kendisine hiç söyleyemediğim ama birgün yetkili olacağımın hayalleri içerisinde kendisine milli takım teknik direktörlüğü takdim edeceğim planım hep vardı, olabilseydi de canım yurdumun, hiç şüpheniz olmasın ki, en önemli teknik direktörü olurdu, muhteşem futbol bilgi birikimine sahipliğini muhteşem dama oyunculuğu mu; yoksa tam tersi muhteşem dama oyunculuğu becerisi mi muhteşem futbol analiz yeteneği oluşturmuştu bilmiyorum ama her iki oyunun öncelikle fikri dayanıklılık ve derinlik ve kıvrak zekâ gerektirdiği son derece aşikârdır ve her ikisi de tıpkı İsmail Denizli’de olduğu üzere iyi yapıldığı takdirde taktik ve stratejik düşünmenin zirvesidir.



İyi yaşama üzerine yaptığımız uzun konuşmalar içinde en fazla üzerinde durduğumuz ayrıntı ise bol gezmek idi, bol gezmenin ekonomik kaynaklarını çok miktarda ev yapıp kiraları ile geçinme olarak belirlemiş idik, kendisi bu görüş doğrultusunda bir dönem ciddi mesafeler de kat etmişti.



Uzun süren münazara tarzındaki muhabbetlerimizin sıklıkla konusunu oluşturan siyasette birbirimize çokta yakın düşmeyen siyasi yaklaşım ve analizlerimize rağmen, bizim gençliğimizin verdiği heyecanı yatıştırmak adına ve ayrıca bir abimiz olması hasebiyle de; siyasi yaklaşımlarımızda sakin olmayı bizlere telkin ederken, sola çok yatkın olmamasına rağmen hatırlayabildiğim kadarıyla Mehmet Ali Aybar’ı omuzlarda taşıma ortaklığının üzerine sık sık basarak detayını şimdi çok fazla hatırlamadığım anılarını anlatırdı, genellikle konuşmalarımız görüş birliktelikleri ile sonuçlanmazdı, ama her konuşmamızda aynı şeyleri tekrar tekrar konuşmaktan da geri durmazdık. Ancak aynı şeyleri düşünmememize rağmen inanılmaz hoşgörüsü ve sabrı ile kendisini sürekli aranılır bir kişi haline getirmiştir bizler için.



Rahatsızlığını öğrenince ilk paylaştığı kişilerden biri idim, ancak tüm çabalarımıza rağmen bu rahatsızlığın karşısında çok az kişi galibiyet tadını biliyor olması nedeniyle de, abimiz ve dostumuz ne yazık ki hayatının en önemli mağlubiyetini yaşamaktaydı bu baş edilmez rahatsızlığa karşı. Uzun yıllara dayanan dostluğumuz içinde kendisinden en fazla duyduğum kelime olan “usta” ile aramızdan hayli erken ayrılışına dair kendisine bir kez daha veda etmek istiyorum, “olmadı be ustacım olmadı”





Salı, Nisan 03, 2012

THATCHER FORMÜLÜ

“İngilizler 5 yıl süreyle Avrupa’ya gitmedi de ne oldu? Hem de marka değerlerini artırarak en çok izlenen lig haline geldiler. Ben de Başbakanımızın sözlerine benzer konuşma yapmıştım. Fakat o zaman tepki ile karşılanmıştım. Ama işin gerçeği bu.” diye buyuruyor ya, Türkiye Futbol Federasyonunun başı, Beşiktaş’ı borç batağına sürükleyerek kaçan kendine yeni bir post edinen bu zata kocaman bir maşallah, emin olun bunlar var ya bu çocuklar şeytana külahını ters giydirirler.

Peki; Başbakan konuya nasıl bir göğüs stop’u yaparak çakıyor voleyi, UEFA’nın başkanı Platini ile görüşmesini refere ederek; “8 takım birden ligden düşerse ne olur, futbol biter. Ceza davası ile Futbol Federasyonu'nun kararını birbirinden ayırmak lazım. Platini'ye de İngiltere örneğini verdim. Orada holiganlar yüzünden Margaret Thatcher İngiliz takımlarının Avrupa'ya çıkışını 5 yıl yasakladı. Ne oldu? kendi aralarında gayet güzel devam ettiler. Döndükleri sene de şampiyon oldular.”

Kısaca bir hatırlayalım o dönem ne oldu da, UEFA’dan uzun yıllar tart edildi, İngiltere futbolu; 1985 yılında Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde İngiltere’den Liverpool ve İtalya’dan Juventus futbol takımları karşı karşıya geliyor ve final maçını izleyen milyonların gözü önünde İngiliz holiganlar, İtalyan taraftarların bulunduğu tribünlere saldırarak büyük bir kargaşa çıkarıp sonuçta da büyük bir çoğunluğu bu İngiliz saldırganlardan/holiganlardan kaçmak isterken üst tribünlerden aşağıya atlayıp kurtulmak isteyen 39 İtalyan, ne yazık ki ölerek can veriyor. Tarihe Heysel faciası olarak geçen bu katliam üzerine dönemin İngiltere Başbakanı Thatcher kendisine önerilen “3 yıl gitmeyelim görüşüne karşı çıkarak “3 yıl? İngiltere’yi utanç içine sokan bu hayvanlar için 3 yıl az. Süre en az 5 yıl olacak. Durum düzelmezse süreyi uzatırız” diyerek noktayı koyar.

Bu gelişmeyi aklımızda tutarak; Canım yurdumda bize İngiltere modeli diye yutturulmaya çalışılan ve benzediği iddia edilen olayı bir kez daha kısaca hatırlayalım.

3 Temmuz 2011 tarihinde Emniyet güçleri büyük bir operasyona girişir, uzun süre olduğu açıklanan takip neticesinde şike ve teşvik primleri ile soru çalınmasını kapsayan bir dolu gayrimeşru ilişkiler ortaya saçılır. Bu saçılmalar sonucu, başta Fenerbahçe olmak üzere Beşiktaş, Trabzonspor, Sivasspor, Bucaspor, Eskişehirspor gibi kulüplerin şike yaptığı anlaşılır ve kulüp yöneticilerinden tutuklamalar olur, Türkiye Futbol Federasyonunda yapılan seçimler sonucu hülle yöntemiyle başkanlığa getirilen Fenerbahçe eski yöneticisi Mehmet Ali Aydınlar önce konuyu soğutup, sonra zamana yayarak adeta zekâmızla dalga geçerek avuttu durdu kamuoyunu, yok iddianameyi bekliyoruz, yok mahkeme kararını bekleyeceğiz, yok UEFA yazı yazdı yok biz cevap verdik olmadı tarihler karıştı, olmadı federasyondaki Galatasaraylılar başkanı aldattı olmadı kandırdı muhabbetleri arasında hedeflenen süre kazanıldı ve amaca ulaşıldı ve istifa etti, nöbeti kulüpler birliğinden Fenerbahçe’nin başkanının kankasına devrederek kafaların arkasındaki asıl amaç hâsıl oldu. Makas nerde, suya düştü, su nerde inek içti, inek nerde dağa kaçtı, dağ nerde, yandı tutuştu kül oldu tekerlemesi uyarınca konu tavsatıldı, nihayet yüksek siyasetin konusu haline getirildi ve fatura kesildi. Neymiş 5 yıl bizde Avrupa’ya gitmezmişiz kendimize çeki düzen verirmişiz, pes vallahi pişkinliğin ve vurdumduymazlığın zirvesidir artık burası.

Yahu kardeşim; bu 2 konu birbirine hiç benziyor mu Alalahaşkına. Birisi uluslar arası müsabakada, caniler, gözü dönmüş holiganlar ortalığı kan gölüne dönüştürüyor, diğeri, eğer doğruysa şüphesiz, şike teşvik sonucu büyük paraların döndüğü sektörde paraların yön değiştirmesine neden olunuyor. Peki, bu anlatılanlar doğrumudur diye bakarsak, vallahi bilmiyoruz şüphesiz, ama olayların sonucundan bakarsak ve ilaveten Fenerbahçe yöneticilerinin hep konunun önemsiz detayları ile uğraşıp kendilerine yöneltilen ağır suçlamalara neden olan tapelere ve polis fezlekelerine yönelik yalandır, yanlıştır ve zorla alınmıştır, işkence altında alınmıştır vs. vs. gibi karşı çıkışlar yapmadan, sadece Fenerbahçe eski yöneticisi Mehmet Ali Aydınlar’ı vareste tutarak Federasyondaki Galatasaraylıları suçlu göstermeye çalışmaları, iddia tarafının sanki doğruymuş gibi görünmesine neden olmaktadır. Şimdi eğer bunlar doğruysa, siz cinayet işleyen caniler yüzünden ortaya çıkan tablo ile iddia oyunları yüzünden paraların bir taraftan bir başka tarafa gitmesine göz yumulmasını aynı görüyorsanız ne diyelim, tabii ki görürsünüz ama biz de bunları yemeyiz kardeşim.

Türkiye futbolunun şımarık çocuğu Fenerbahçe ve onun yöneticileri ve basındaki temsilcileri; stadında yayıncı kuruluşun kabloları kesilir kimse ses çıkarmaz, stada silah sokulur, silahla bir seyirci yaralanır kimsenin sesi çıkmaz, Aykut Kocaman’ın teknik direktör olduğu İstanbulspor maçında şike yapar kimsenin sesi çıkmaz, Samsunspor maçında şikede yakalanır Fenerbahçe, kimsenin sesi çıkmaz, Ankaragücü maçında şike yaptığı kendi yöneticileri tarafından itiraf edilir kimsenin sesi çıkmaz, Fenerbahçe Rize maçında uydurulan bir hata neticesinde maç tekrarı ile şampiyonluk bir takımdan başka bir takıma gider kimseden ses çıkmaz ise sonu bu olur işte…

Hele bazı aklı evvellerin de çıkıp; ceza kulüplere verilmemeli, kişilere verilmeli gibi hukuki derinliği ve haklılığı olmayan abuk sabuk görüşlerine hiç anlam veremiyorum, adama sorarlar neden o zaman sahaya yanıcı, kesici parlayıcı yaralayıcı vs. vs. madde atıldığı zaman kulübe ceza veriliyor, kulüp mü bu maddeleri sahaya atıyor, yoksa kişiler mi atıyor, o zaman son gün oynanan Trabzonspor ile Fenerbahçe arasındaki müsabakada Fenerbahçe kalecisi Volkan’ın hemen yanına düşen çakıyı atanı bulun onu cezalandırın, Trabzonspor’a ceza vermeyin de göreyim sizi… Yahu bir Fenerbahçe’yi kurtaralım diye üretilen içtihatlar neticesinde ortaya nasıl bir ceza ya da müsabaka yönetmeliği çıkacaktır, tam bir komedi… Bırakın bu gülünecek tavırları artık…

Neymiş 8 takım ligden düşerse Türkiye’de futbol bitermiş, ee tamam o zaman 8 takım gönensin ama hukuk bitsin, hukuk bitmiş kimin umrunda Allahaşkına, bunların derdi yaklaşık 2,5 milyar dolarlık Türkiye Futbol bilançosunu yönetmek, yayıncı kuruluştan gelen paralarla da kulüpleri yönetiyoruz numarasıyla da günlerini gün etmek, bunların derdi ahlak, etik, hukuk, hak ve adalet değil, tek dert nema nema ya da mama mama… Oysa ahlakı yüksek insanlar ne demeli, sadece ve sadece hak ve hukuk kazanmalı demeli, hem de her şeye rağmen demeli ki, arınma başlasın… Nerdeeeee kimsenin umurunda değil, emin olun…

Bakın iddia ediyorum bu kafa(sızlık)da devam etmeleri halinde canım yurdumun sırtı yerden kalkmayacaktır. Dün Beşiktaş’ı borç batağına sokup, yalan dolan laflarla zamanı dolduran zat şimdi de TFF batırmak üzere görev almıştır, ne diyelim hayırlı uğurlu olsun.

Cuma, Ocak 27, 2012

ŞEREFLİ İKİNCİLİKLER, ŞEREFSİZ BİRİNCİLİKLER

Beşiktaş Kulübü ve Kulüpler Birliği Başkanlığını istila etmiş Yıldırım Demirören "Şerefli ikincilikler, şampiyonluklardan daha önemlidir. 8-0'lık Ankaragücü maçının ardından Onursal Başkanımız Süleyman Seba bunu söylemişti" ifadelerini kullanarak Galatasaray Kulübü'ne göndermede bulundu. Peki, bulundu da ne oldu, Allahaşkına, Beşiktaş kulübü taraftarlarının sosyal medyaya yansıyan tepkilerine bakınca anlıyorsunuz ne olduğunu, bu konuda fazlaca kelama gerek yok, bu durum fazlasıyla Beşiktaş taraftarlarını ilgilendirmektedir.

Gelelim bizi ilgilendiren bölümüne, daha önceleri defalarca yazdım, bir kez daha yazmak farz oldu bu ifadenin karşısında, Galatasaray’ın pürü pak olma ihtimali var mı bu düzen içinde şüphesiz yoktur, olamaz da… Ama her şeye rağmen insanın zoruna gidiyor, bu kadar açıktan zekamızla dalga geçiliyor olması, hani ikinciliği şereflilik ilan ederek mefhum u muhalifinden hareketle de birinciliği şerefsizlik ilan etmek, sevsinler seni müzevir teşkilatının İstanbul memuru, yahu senin çevirdiğin dalaverelerin sıcaklığı küresel ısınmaya neden oldu, bırakın artık bu bayat numaraları… Alemi kör ve aptal yerine koyup, kendi zekanızı parlatma çabalarına bir son verin artık, yemiyorlar aslanımmm…

Şimdi gelelim; müzevir teşkilatı memurunun iddiasıyla kain şerefsiz 8-0 lık maça; ama önce satır başları halinde bilgilere bir bakalım,

1.    Ankaragücü kadrosunda o sezon Beşiktaş’tan transfer edilmiş,

a.    Sinan Engin

b.    Fikret Demirer

c.     Zalad

adlı futbolcular da bulunmaktadır.

2.    Peki, Ankara’daki Ankaragücü-Beşiktaş maçının skoru neydi, 6-0 Beşiktaş lehine…

3.    O sezon Beşiktaş Ankaragücü’ne 2 maçta toplam kaç gol atmıştı dersiniz, 10 gol hiç yemeden…

4.    O sezon Galatasaray Ankaragücü’ne toplam kaç gol atmıştı dersiniz, 11 gol hiç yemeden…

5.    Galatasaray Ankaragücü kalecisi Zalad’ın oynadığı ilk yarıda kaç gol atmıştı dersiniz, 5 gol, yani 2. yarıda yerine geçen Arif’te 3 gol yemişti…

Bugün hala Beşiktaş’ta aktif görevleri bulunan ve Beşiktaş’ın ali menfaatlerini koruduklarını her fırsatta beyan etmekte olan Sinan Engin ve Fikret Demirer o gün neden oynamadıklarını bir açıklasalar da bilsek, Perşembe günkü idmana çıkacaksınız, idmanı sorunsuz tamamlayacaksınız, sonra maça çıkmayacaksınız, size de maça çıkmayın diye bir şeyler veren oldu mu acaba? Neden oynamadınız?

Peki, bugün sadece ve sadece kafaları bulandırmak için maksatlı ve bilinçli konuşan içlerinde Sinan Engin ve Fikret Demirer’in başını çektiği bu grup, bilmez mi ki acaba arşiv denen bir olgu vardır bu söyledikleri arşivlerle uygunluk arz etmelidir, bilirler öyle bir bilirler ki doğruyu söylemek işlerine gelmez sadece, çünkü konu nema ve mama meselesidir.





O
G
B
M
A
Y
P
Av
1
30
20
6
4
74
21
66
+53
2
30
19
9
2
68
23
66
+45

Bakalım o sezon, son maçtan sonraki gol averajı durumuna, Galatasaray attığı 74 yediği 21 averaj 53, Beşiktaş attığı 68 yediği 23 averaj 45 yani fark 8 Galatasaray lehine, yani Galatasaray 1-0 yense de şampiyon oluyor, hadi bakalım ne diyeceksiniz, kaldı ki İstanbul’daki Beşiktaş Gençlerbirliği maçı ilk yarı skoru 2-1 Beşiktaş lehine, Galatasaray 5-0 önde şike olsa frene basmaz mı acaba? Diğer taraftan gelelim ikili averaja, yine o sezon, ilk maçta Beşiktaş kendi sahasında Galatasaray’a 3-1 yeniliyor, 2. maçta ise 1-1 berabere kalarak zaten rakibinden o sezon içinde daha iyi olamadığını gösteriyor, kaldı ki galibiyet sayıları bile genelde Galatasaray lehine, ama maksat ortalıkta geyik bol olsun da nasıl olsa yiyen olur geyiği… Kimse demiyor ki bu Ankaragücü o sezon son anda kümede kalan Karşıyaka’ya bile kendi sahasında 5-0 yenilmiştir, zaten genelde de durumu iyi değil. Üstelik bir detay bilgi, Galatasaray-Ankaragücü maçına yönelik, Galatasaray yaptığı 41 atağın, 8 tanesini gole çevirmiş yani gol yüzdesi %20 ler düzeyinde, Türkçe meali yani yaptığı her 5 atağın 1 ini gole çevirmiş, aynı takımla oynayan Beşiktaş’ta bu oran ne diye baktığınızda %15 yani anlayacağınız Beşiktaş daha başarılı, hangi konuda dediğinizi duyar gibiyim, hiç kuşkusuz ki atakları gole çevirmede kuşkusuz olmasın!!!

O meşhur sezon Beşiktaş; Ankaragücü’nü Ankara’da 6-0, Konyaspor’u 7-0, Bakırköyspor’u 6-3 gibi farklı skorlarla yeniyor ama bu skorların hiç birisi için diğer kulüp yöneticileri bir şey demiyor, ama söz konusu Galatasaray olunca derhal “bas gaza yavrum bas gaza” teranesi, hadi oradan be derler adama. Adama sorarlar eğer siz diğer maçlarda bu kadar farklı skorlar yapmamış olsaydınız, acaba averaj durumu son maça kadar böyle iddialı gelebilirmi di?

Evet, ne zaman FB ve BJK ile ilgili şike ve şaibe skandalları olsa hep bu maç temcit pilavı gibi sunulur ki kendi dalavereleri ve dümenleri örtüle. İşte bu yazı ile birlikte tüm Fenerbahçeliler ve Beşiktaşlılar artık bu konuyu bir kez daha ağızlarına almayacaklardır umarım.  Tarafıma ait olan http://www.spordaalternatif.blogspot.com/ adresindeki bloğumda 09 Aralık 2007 tarihinde konuyu daha detaylı yazarak bilgilerinize sunmuştum, isteyenler mezkur adresten mezkur yazıya ulaşabilirler.

Özellikle Beşiktaşlılara bir başka bilgi daha vereyim ki artık bu 8-0 işine fazla takılmasınlar, meşhur bir Liverpool – Beşiktaş maçı vardır bilirler, bu maçta 8-0 Beşiktaş aleyhine bitmiştir ve maç istatistiklerindeki atak/gol oranlarına bakılırsa; Liverpool her 3,75 ataktan birinde gol bulmuştur. Her 8-0 ı şike zanneden kişilere Liverpool’a 8-0 yenilen Beşiktaş’ta mı şike yaptı diye sorarlar, maazallah… Kaldı ki Türkiye futbolu 8-0 lık mağlubiyetlere ilk defa bu maçlarda tanık olmamıştır, yaşı yetenler gerilerde bol miktarda 8-9 lık mağlubiyetler görmüş ve yaşamışlardır.

Şimdi ben böyle yazıyorum diye kimsenin aklına Galatasaray şike işleri içinde olmamıştır dediğimi zannetmesin, toplumsal kalkınmanın, gelir adaletinin, sosyal adaletin temelini oluşturan ekonomik ve siyasal tercihlerin bu kadar kötü olduğu ülkelerde bunun iddiasını sürdürmek andalüplüktür en hafifinden. Galatasaray kulübünü yöneten insanların diğer kulüpleri yönetenlerden sadece ve sadece isim olarak farklı oldukları kanaatimi hep açıkladım ve de açıklayacağım bundan sonra da… Kulüp yöneticileri arasında Turgan Ece’lerin olduğunu düşünürseniz, kaçınılmaz olarak isimleri dışındaki her şeyleri benzeyen bu insanların sürekli benzer şeyleri yapabileceklerini de kolaylıkla tahmin ve teşhis edebilirsiniz, demek istemekteyim. Kulüp başkanının kulüp yönetim kurulu üyelerinin futbolcu transferlerinden komisyon aldıklarını iddia ettikleri bir ortamın tüm unsurlarının hiçte temiz olmadıklarını düşünebilecek kadar zekâm olduğunu herkesin bildiği tahmin ediyorum. Diğer taraftan, bilançosunun 3 milyar dolara dayandığı, muhasebesinin olabildiğince kara düzen tutulduğu, kayıt altına alınmasının hem istenmediği hem de kolay olmadığını bildiğim bu sektörün unsurlarının da rutinlere uymadan saf ve temiz kalabileceklerine inanmayacak kadar da tecrübem oldu ahir ömrümde… Gerek unutulmaz büyük kaleci Varol Ürkmez ve Metin Kurt’un anılarını ve anıları üzerine yapılmış röportajlarının okunması halinde, ki anı kitapları kitaplığımı süslemektedirler,  ne demek istediğim daha net anlaşılacaktır. Yeter ki okuyalım, araştıralım ve bize sunulanların hayatımızla uyumuna bakalım, bu uygunluğu akli süzgecimizden geçirelim neler görürüz neler…

Cuma, Aralık 30, 2011

KÜME DÜŞME KALKSIN

Türkiye Futbolunun patronu Türkiye Futbol Federasyon Başkanı ve eski Fenerbahçe Kulübü yönetim kurulu üyesi ve Fenerbahçe kulübü başkan adaylarından Mehmet Ali Aydınlar, nihayet aradığı çözümü buldu ve idam sehpasında bile son sözünün “Fenerbahçe” olacağını beyan eden kişinin başında bulunarak futbolumuzun batışını hazırlayan kurumu kurtaracak. 3 Temmuz’dan beri; başta Fenerbahçe Cumhuriyetinin şike, alavere dalavere konusundaki engin becerisinin artık çuvala sığmaması neticesinde şikeyle yatıp şikeyle kalkan kamuoyu (illaki adalet hak hukuk diyenler hariç) bir derin ohh çekti.

Basından öğrendiğimiz kadarıyla; Futbol Federasyonu Başkanı, “Genel kurul kararı alalım. Kulüpler ne karar verirse onu uygularız” ve devamında da “Kulüpler Birliği ile konuştum. 58. madde konusu sürekli gündeme geliyor. Bunun değişmeyeceğini söyledim. Ama onlar bu kez farklı bir formülle geldiler. Olağanüstü Genel Kurul’a gitmek istiyorlar” diyerek necip Türk milletinin yılmadan, bıkmadan ve usanmadan nasıl çözüm arayışında olabileceğinin en nadide örneğini verdiklerini ima etmekteydi. Ve sonuçta da içinin içine sığamadığı bir şekilde de, bulunmasında kendi dahlinin olmadığı görüntüsündeki bu çözümün her taraf açısından da uygun olduğunu mefhum u muhalifinden kafamıza çakmaktadır. Peki; sonra ne buyuruyor beyefendi; 58. inci maddenin direk hedeflediği şike ve teşvik primine karışan kulüpler için, “Sadece bir kereliğine küme düşme cezası yerine para ve puan silme cezası uygulanır kararı alacaklar. Bunu bizden rica ettiler. Biz de kulüpleri temsil ettiğimiz için UEFA ile bu formülü paylaştık. Onları bilgilendirdik. Sıcak baktılar, olabilir dediler. Genel kurul kararı alalım. Kulüpler ne karar verirse onu uygularız.” Başta da Beşiktaş Başkanı ile Gençlerbirliği Başkanının, ki bu beyefendilerin hukuk sadece kendi haklarına bir dokunuş olduğunda hatırladıkları mefhum olması nedeniyle konu başkalarını ilgilendiriyorsa asla ve kata önemli değildir, bir defa, iki defa ve hatta sonsuz defa ayaklar altına alınabilir olması hasebiyle de “kulüpler birliğindeki” lokomotif olma ağırlıkları da göz önüne alınınca söyledikleri kelam peşlerine takılmak için yeterli kabul edildi, ve hukuk bir kez daha iğdiş edildi. Neydi söylenen yaratılması hedeflenen algı açısından “para çok önemlidir, yayıncı kuruluşun para kazanması çok önemlidir, para olmazsa biz bu kulüpleri niye yönetelim”, hani birader siz çok zengindiniz, seçim vaatleri arasında yok 100 hatta 200 milyon dolarları gözden çıkardığınız beyanları neden unutuluyor, neden bu kaos ortamında adalet ve hak yerini bulsun da bizim bu söylediğimiz paralar kulüplerimize helal olsun demiyorsunuz, aslında siz taa başından itibaren para harcamaya pek niyetli değildiniz, biz biliyoruz bu numaralarınızı da, bilmeyenler için bir kez daha yazalım dedik. Sizin derdiniz futbolumuzun yarattığı yaklaşık 2,5 milyar dolarlık bu pastadan nemalanmaktan öte bir şey değildir ve de asla olmamıştır. Bu kafanın hukuk, hak, adalet ve eşitlikçi yarışma ruhu asla ve kata, para gibi tılsımlı bir sözcükle kıyaslandığında itibarı olan bir şey olmamıştır ve görünen o ki olmayacaktır da, hatta lafta bile olmayacaktır.

Bütün bu kuru sıkı atışların yarattığı toz duman içinde, kılavuzu para olan kurt ağabeyler ve onların TFF deki temsilcisi Fenerbahçeli Mehmet Ali Aydınlar’ın yaratmayı planladığı tereyağından kıl çekme operasyonu için TFF yönetim kurulunda, oy birliği ile Olağanüstü Genel Kurul kararı alınmıştır.

Artık; “yeter ki para gelsin ister hukuk, hak ve adalet olsun, ister olmasın” zihniyetinin galip geldiği için, başta DİGİTÜRK, Fenerbahçe ve Beşiktaş kulübünün önde gelenleri (aşağıdakiler/enalttakiler değil yani) ve bunların beslediği basın mensuplarının etekleri zil çalıyordur, öyle tahmin ediyorum.

Peki; burada sürpriz var mı diye soracak olursanız, cevabım kocaman bir hayırdır, daha önce http://www.spordaalternatif.blogspot.com/ adlı bloğumda yaptığım analizlerde ne demiştim; kısa bir hafıza tazeleme kabilinden olsun, bakın örneğin 17 Ağustos Çarşamba günü “FUTBOLSEVERLER ŞİMDİ DİGİKUTULARINI İADE ETMELİLER” başlıklı yazımda ne demişim; “TFF yönetiminden ne beklenmeliydi yani? Fenerbahçeli Mehmet Ali Aydınlar, Fenerbahçe’nin başkan diye önerdiği ama yönetim kurulu üyesi diye desteklediği Göksel Gümüşdağ, Fenerbahçe tarafından akredite edilmiş suya sabuna dokunmayan Galatasaraylı Cüneyt Tanman vs. vs. Fenerbahçe’nin kahredici çekim gücünden vareste karar vermeleri mümkün mü şüphesiz hayır?”.

Bu çerçeveden bakılırsa; önceki TFF Başkanı Mahmut Özgener’in gidişi de, şimdiki TFF Başakanı Mehmet Ali Aydınlar’ın gelişi de ve gelir gelmez de şike operasyonun gerçekleşmesi de sürpriz olmamıştır, bazı mahfillerde…

İlla adalet diyorsanız, illa etik diyorsanız, illa ki adil yarışma diyorsanız, illaki fair play diyorsanız, evet Galatasaraylılar, Evet Trabzonsporlular, evet Gaziantepsporlular, evet Çarşı grubu, evet tüm bu katakullilerin dışında kalan takım taraftarları, görünen o ki kulüp yönetimlerinizden bir olumlu yaklaşım, tavır çıkmayacak, bari konuya siz sahip çıkın… Yok, ben halimden memnunum diyorsanız da, size denilecek bir şey yoktur zaten. Peki; muhataplarının bile reddetmedikleri emniyet güçlerinin bir şeklide basına sızan dinlemelerinin içinde bulunan, tehdit, şantaj, şike, teşvik vs. vs. ahlaksız teklif ve durumlarının muhatapları neden sessizler acaba, neden, neden…

Neymiş; bir defaya mahsus şike yapan kulüpler küme düşmeyecekmiş, hemen hatırladım bundan yaklaşık 25 yıl önce de bir ünlü Türk büyüğünün “Anayasayı 1 defa delmekle bir şey olmaz” buyruğunu, evet anayasaya bir şey olmadı, sadece Türkiye’de hukuk, hak ve adalet mefhumu kalmadı, rüzgâr sadece güçlüden yana esmeye başladı.

Artık böyle bir gelişmenin olması halinde Türkiye’de futbol da bu duruma düşecektir, yani gücü gücü yetene…

Artık statlardan kaldırırsınız “ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklı olanını severim” yazan tabelaları, yeni duruma uygun profili sevdiğinizi beyan edersiniz sevgili ağır ağabeylerimiz… Yolunuz açık, gazanız mübarek olur umarım…

Cuma, Aralık 09, 2011

TÜRK FUTBOLU MU YOKSA FENERBAHÇE Mİ KAOSTA?

Bir süredir Fenerbahçe’nin spor mahkemesi CAS’taki davasını takip eden bir avukat var, basını işgalleri altında tutan Fenerbahçeli TV ve Gazete yöneticileri ve Galatasaraylı olsa bile Fenerbahçe akreditasyonu olmadan yazarlık, yorumculuk ve sunuculuk yapılamayacağını bilen ve bu sayede medyada yer alanlar tarafından sürekli ağırlanan ve halk ağzıyla “kafamızı ütülemek”, bilimsel anlamda da “Algı yönetimi” adına her fırsatta karşımıza çıkarılan ve sanki adam kafasına yerleştirilmiş bir “Chip” tarafından veriliyor izlenimi yarattığı cevaplarıyla bizimle ve zekâmızla da dalga geçiyor adeta… Yok bu yazı o tarihte alınmış ama gizlenmiş, sümen altı edilmiş ve Başkana gösterilmemiş vs. vs. diye kafasındaki “Chip”e kaydedilmiş şeyleri bıkmadan usanmadan anlatıyor ve mezkur TV ve gazete yöneticileri tarafından da çanak sorularla bizi deyim yerindeyse akıl travmasına uğratmaya devam ediyor. TFF Başkanı Fenerbahçeli ya, camiada muhtemel sevenleri tarafından yaratılacak muhalefeti hesaplayarak ona dokunmadan, batıyoruz bari düşman belledikleri Galatasaray’dan, “düşmandan da birkaç kişiyi batıralım” ruh haliyle Galatasaraylı olduğu bilinen TFF yönetimindeki kişilere salvo ateşi yapıyor. Ben anlamıyorum elin gâvurunun yazdığı iddiaları doğru kabul eden, hatta TFF Başkanı Fenerbahçeli Mehmet Ali Aydınlar’ın tüm açıklamalarına ve itirazlarına rağmen TFF den bazılarının açıklamaları kesmiyor bu avukat beyefendiyi? Bunu anlamak şüphesiz ki mümkün, Ülkemizin tarihi ne yazık ki yerli otoriteye güvenin hiç olmadığı, var denilenin aslında yok olduğu, yok denilenin aslında var olduğunun tanıklığıdır ahir ömrümüz, bu açıdan anlaşılabilir. Ancak konuyu izahta kullanılan yol ve yönteme de bakınca derdin aslında bu olmadığı bal gibi anlaşılıyor ve o kadar anlaşılıyor ki avukat beyefendiye ağabeyleri demiş “saldır baba bu Galatasaraylı olduğu bilinen kefereleri yok et”. İşte konunun özeti bu…

Avukat beyefendi buyuruyor ki; TFF’nin, UEFA Komiseri Pieer Cornu’nun CAS mahkemesine yazdığı bu savunma yazısından 08.11.2011 de haberi oldu, ama 18.11.2011 tarihine kadar sesi çıkmadı ve ancak bu tarihte UEFA’ya cevap verdi ve bunun kabahatini de TFF Başkanını haberdar etmedikleri iddiasıyla İlhan Helvacı ve TFF Asbaşkanı Lütfü Arıboğan’ı hedef alarak açıklamaktadır, ama kendisi zinhar neden Ali Koç beyefendinin 29.11.2011 e kadar bekleyip, basın toplantısı ile açıkladığını ve neden bir açıdan 21 gün diğer açıdan da 11 gün beklediğini açıklamamaktadır. Derdi açıklama değil elbette, kafa bulandırmak, ortalığı karıştırmak verilen talimatı yerine getirmek dolaştığı TV lerde, gak guk ediyor ama sadece 2 nokta üzerinde duruyor, ama şike konusunu kapatmaya çabalıyor. Çanak sorularla durumu beynimize nakşetme konusunda asli rol alan medyadaki somun pehlivanlarınca ve tosunlarınca; hatta ana muhalefet partisinin sözcüleri tarafından bile ki hayretle izlemekteyim kendilerini, “sporda bu kadar cezanın olmaması gerektiğini” buyuruyorlar, sanki “ŞİKE” sportif ve legal bir faaliyetmiş gibi bir algı oluşturuyorlar kamuoyunda… Ne gam; iddialar, şike, soru çalma, iddia ve bahis oyunları manipilasyonu, ama umurunda mı bu somun pehlivanlarının ve tosuncukların, adalet, hak ve hukuk, sümme haşa…

Yahu kardeşim; bırakın evelemeyi gevelemeyi, hadi çıkın deyin bu savcıların ve bu emniyetçilerin iddiaları külliyen yalan da; anlayalım delikanlılığınızı, deyin polis ve savcılık iftira ediyor, bu ses kayıtları düzmece deyin de sizi anlayalım. Bu ses kayıtları uydurma olabilir, alınan ifadeler işkence ile de alınmış olabilirler, açıklayın bunları, ülkemizin bu kabil durumlardaki sicilinin bozukluğunu yaşayarak öğrenmiş birisi olarak size hak vermezsem namerdim.

Yahu kardeşim; bırakın bu, yok başbakanın damadının şirketinin almak istediği bir ihaleyi, Aziz Yıldırım beyefendi almış ta, yapmış ta, beyler bırakın bu numaraları, Aziz Bey, Başbakan kaynak gösterilerek bu ihale buraya gitmelidir havası ya da iması yaratılan bir ihaleye sokulmaz bile, bilmeyenler bu işleri bilenlere bir sorsunlar bakalım da anlasınlar…

Bir de ne kadar ayıp yahu; şike soruşturmasını tartışan herkes zımnen FENERBAHÇE şike yapabilir demektedir, yahu insaf artık el insaf vallahi…

Siz şikecileri cezalandırmayacak eski Fenerbahçe kulübü yöneticisi Mehmet Ali Aydınlar’ı TFF ye başkan yaparsanız, olacağı buydu ve oldu işte… Ne demişti; Savcı beyden delileri alacağız, kazanılan zaman sonrası ne dedi; şikeyi gösterecek hatta ima edecek bir emareye rastlanmadı, dolayısıyla iddianameyi bekleyeceğiz, hadi buyur açıklandı, bu sefer de mahkemenin sonucunu bekleyeceğiz demez mi, mahkeme aleyhte bir karar verse bile inanıyorum ki bu sefer, temyiz sürecini bekleyeceğiz diyecek, temyiz neticesinin de en az 10 yıllık bir süre alacağını da bildiğinden, 10 yıla kim öle kim ala, maksat zaman kazanıla… Tabii ki Medyadaki Fenerbahçe kalemşörleri marifetiyle de; mahkemenin vereceği kararın adli, kendilerinden beklenenin ise futbolun idari kararının olması gerektiğini ısrarla göz ardı ederek, kamuoyunda da bilinçli olarak bunları birbirine karıştırarak konuyu savuşturmaya çalışmaktadırlar. Manzara-i umumiye bu…

Yıllardır bu Fenerbahçe’nin TFF yi, spor yazarlarını, basını komple, karşı takımları, yargıyı, devleti tehdit etmeyi itiyat haline getirmesini, bunları izleyerek önleyecek ya da yargılayacak kurumları ses çıkaramaz hale getirmesiniz, olacağı budur, oldu da… Eeee hadi bilet aldığı iddiası altındaki hâkimler ve savcılar bir cevap verin, kocaman bir susssss…

Hadi Fenerbahçeliler, Fenerbahçe akreditasyonu ile gazetecilik yapan Galatasaraylılar, Beşiktaşlılar ve Trabzonsporlular gözünüz aydın… Maksat hasıl oluyor…

TFF ye savaş açan sürekli tehdit eden Fenerbahçe yöneticileri Ali Koç ve Nihat Özdemir’e hala daha katlanan futboldaki karar mercilerini hayretle izliyorum ve ibretle de kayıt altına alıyorum, başkalarına yok TFF nin toplum önünde değerini ve saygınlığı düşürdün diye koca koca cezalar ver, bu konuda sus, deve dişi gibi kocaman adamlar hiç yakışıyor mu size Allah aşkına…

Aklı, ettiği laflardan çok kısa olduğu anlaşılan Ömer Çavuşoğlu gibileri yukarıda zikrettiğim kişiler tarafından doldurulmaktadır, bakalım dolan bu zat ve benzerleri nelere sebep olacak hep beraber göreceğiz, umarım ki futbolda kaos yaşayan Fenerbahçe’nin bu kaosu tüm futbolumuza sirayet etmez.

Yok Fenerbahçeliler protesto yaparlarmış, yürüyüş yaparlarmış, yapsınlar, zaten Fenerbahçelilerin en iyi yaptığı iş protestodur, onlar Tanju Çolak otomobil kaçakçılığından yargılanırken de yargıyı protesto etmişlerdi. Taraftar sayısının çokluğuna da güvenerek kendilerine uygun bir adalet oluşturmağa kalkışmaktadırlar, bunlara kananlar çoğunluk yapınca hırsızlıkta normaldir diye düşünmektedirler herhalde, işte tehlike çanları bu noktadan itibaren çalmaktadır.

Avukat beyefendi ve onun nezdinde tüm hukuksuzluğu savunan mezkûr zevata söylemek isterim ki, aklınızı başınıza devşirin lütfen, insanlar bu tarafgirlik kisvesi altında söylediğiniz lafları doğru zannedebilir, kabul edebilirler ve olmayacak şeyler yapmaya kalkışabilirler, lütfen, yeter artık milleti kandırdığınız.

Başta Fenerbahçe yönetimi olmak üzere, Avukat beyefendi gibilerin Galatasaraylı olduğu iddiasıyla İlhan Helvacı ve TFF Asbaşkanı Lütfü Arıboğan’ı hedef göstermelerinin akabinde istermisiniz, Galatasaray şikeden cezalandırılsın. Yahu bu kabil adamların tek derdi var Galatasaray, hay başınıza Galatasaray kadar taş düşsün, iyi mi?